Category Archives: Kişisel Bloglar

Başlarken..

Category : Kişisel Bloglar

Öncelikle Merhabalar.

Söze bir yerden girmek gerekirse o da sanırım herkesi selamlamak olmalıdır.Öncelikle hepinize merhabalar.Bu köşede ilk yazım demek yanlış olmaz sanırım yorumlar haricinde,yazmak okul yaşantımdan normal yaşantıma kadar en büyük zevkim oldu,oldu olmasına fakat yazdıklarımın okunması ve başkaları tarafından görülmesi ise en büyük korkum oldu.Ben bu korkumu yenmemin zamanı geldiğine zaten inanmaya başlamıştım ve artık yazmalıydım en büyük şansım ise hür köşede bir köşeye sahip olmak oldu sanırım..aslına bakılırsa sanırım değil tamamiyle öyle.Birde yazmanın şöyle bir yanı vardı benim üzerimde konuşurken olduğu gibi,yazarken şive,ırk,milliyet,uyruk belli olmuyor.Bu yüzdendir ki yabancı olduğumun anlaşılmaması zevk de vermiyor değil. Bir dönem ciddi anlamda araştırdım böyle bir korku varmı diye.Umuyorum bu korkuma burada son vererek takip edilirliğini bilmesemde yazmayı amaç edindim.

İlk yazıyı resmiyet, ciddiyet ve özelimle boğup sıkıcı üslup ile okunmaz sıkıcılıkta yazı yazan karakter olarak zihinlere kazınmamak için sonlandırıyorum.İlerleyen zamanda değişik konu fikir düşüncelerle uzun ve yararlı yazılarla köşeyi ziyaret etmem dileklerimle.

 

Bu yazıyı yazmamın gerekli olup olmadığınada emin olamadım ama yinede yazmaya karar verdim.Yazmasamıydım dersiniz ?

Saygılar.

 

 


Administrator MASON ile Röportaj

Category : Kişisel Bloglar

Türkiye’de mi yaşıyorsunuz?
Turkiyede yasasaydim sanirim bu zamana kadar kimligim ortaya cikardi. Hayir. Turkiyede yasamiyorum.
Masonlukla ilk karşılaşmanız nasıl oldu? “Masonluk ” kelimesini ilk nerede duydunuz?
Uzun yillar onceydi. Bir haberde gordum. Mason Localari ve Masonlardan bahsediliyordu. Ozellikle bir kisinin Mason`lugu uzerinde duruluyordu. Haber icin secilmis gizemli resimler ve ifadeler ilgimi cekti. Ilk o zaman duydum. Babama sordum. Verdigi yanittan onunda cok bilmedigini anladim. Sonralar arastirma yaptikca kimsenin yeterince bilmedigini gordum. Bilmeliydim. Arastirma yapmaya devam ettim.
Neden Mason olmak istediniz?
 Iyi bir insan oldugum, kalbimde Mason oldugum, hazir oldugum soylendi. Yarini daha guzel bir gun yapmak istedim. Kapiyi caldim. Her ne kadar o zaman kendimi iyi bir insan olarak goruyor olsamda suanda dusundugumde pekte iyi bir insan olmadigimi anliyorum. Hatta bazen kendi kendime “Iyi insani, daha iyi insan yapma hedefinde olan Masonluk, nasil olduda beni aralarina aldi?” diye dusunuyorum. Mason olmadan once oldukca farkli bir hayatim vardi.
Insani, insana, insanca ogreten bir okuldur. Susabilmeyi, dusunmeyi ve sonunda konusmayi ogretir. Mason olduktan sonra, sustum, sustum, sustum… dinledim, dinledim, dinledim… dusundum, dusundum, dusundum… konustum.
Bize biraz ailenizden bahsedebilir misiniz? Anneniz, Babanız, kardeşleriniz , evliyseniz eşiniz, çocuklarınız? Nasıl insanlardır? Ne işlerle meşguldürler? Eğitimleri nelerdir?

Mason oldugumu ailem dahil bircok tanidigim bilmez. Annem ve babama hicbir zaman soylemedim. Bazi toplantilara gittigimi bilenler “Dunya`nin hemen her ulkesinde subeleri olan (uluslararasi) bir dernege uyeligim var.” olarak biliyor. Endiselenmemeleri icin aileme, dini, politik yada ahlaksiz bir topluluk olmadiginida ilettim.
Validem inancli bir kisidir. Birgun evime geldiginde dinimizin kitabini okumak istedigini soyledi ve evimde olup olmadigini sordu. Aklima, Tekrisim sirasinda uzerine el bastigim ve daha sonra bana hediye edilen Kutsal tabimiz geldi. Kendisine verdim. Validem yabanci dil bilmez. Kitabi eline aldi. Ilk sayfasini cevirdi. En ustte el yazisiyla soyle yaziyordu: “Congratulations Welcome” ve altinda birkac sayfa boyunca Tekrisimde bulunmus Kardeslerimin imzalari mevcuttu. Sesini cikarmadi ve okudu. Sonraki gun isten eve gelir gelmez Validem bana yaklasti ve dediki; “Gel buraya evladim. Seninle konusacaklarim var.” Endiseli gozlerle oturdum ve dinlemeye basladim… “Senin o gittigin toplanti grubunun ne oldugunu ogrendim. Dun bana verdigin Kitab`in ilk sayfasinda Congratulations Welcome yaziyordu. Ben Welcome`in ne anlama geldigini bilirim. Hosgeldiniz demek. Geriyede sadece Congratulations kaliyor. Grubun ismi Congratulations. Sen ise gittikten sonra ben senin bilgisayarini actim ve google`da “Congratulations” yazarak aradim. Hakikaten soyledigin gibi, Dunya`nin heryerinde subeleri varmis. Japonya`da bile cikti. Ama korkma kimseye soylemeyecem.” dedi. Hafifce gulumsedim. “Haklisin Validem. Lutfen aramizda kalsin.” dedim. O gun bugundur annem beni “Congratulations” isminde bir gruba uye olarak bilir. Sorana da soylemez.
Mason olduktan sonra, ilk isim babamin Mason olup olmadigini test etmek oldu. Yanitin olumsuz oldugunu gorunce onun arkadaslarini test ettim ve iclerinde bircogunun Mason olduklarini gordum. Suanda babamin bircok arkadasi benim Kardesim. Tabi babamin durumdan haberi yok. Yillar sonra babamin daha once Masonluk icin teklif aldigini ogrendim. Kabul etmemis. Nedenini sorunca bana “O paraya degmez.” dedi.

Böyle bir internet sitesi kurma fikri nasıl ortaya çıktı? Nasıl gelişti?
Aslinda boyle buyuk bir site kurmak hic istemedim. Pek anladigim bir konuda degildi. Fakat uzerime dusen, insanlari aciklanabilecekler cercevesinde bilgilendirmekti. Art niyetli yaklasimlara dogru bilgiyi, kaynagindan sunarak onyargilari degistirmek istedim. Oldukca iyi niyetli bir adimdi. Turkiyede yasamadigim icin internet uzerinden neler yapilabilir diye dusunurken oncelikle aklima sohbet siteleri geldi. Kolaylikla buldugum birkac sohbet sitesine girdim. Uye ismimi MAS-10 yada MASON olarak aldim. Biliyordum ki bu ismi gorenler elbette benimle konusmaya baslayacaklardi. Oylede oldu.
Benimle konusmaya baslayanlar bir iki soru soruyor cevabi aldiktan sonra kufrederek gidiyorlardi. Hic aldiris etmeden saatlerce insanlarla konustum. Anlattim. Uzerinde oldukca dusunulmus, hayatimda duymadigim kufurleri işitiyordum. Tek bir kotu soz soylemedim. Anlatmaya ve aciklamaya devam ettim. Sozlerimi genel kisimda herkese degil, yanlizca bana gelerek sorular soran kisilere, ozel mesajla sarfediyordum. Mevcudiyetimin hic kimseye zarari olmadigini dusunurken, site yonetimi geldi. Masonluk ve sahsim hakkinda bazi sorular sordular. Sonra beni o siteden oyle bir attilar (banladilar) ki, yillardir halen o siteyi acamiyorum.
Kararliydim. Azimliydim. Forum sitelerinde anlatmayi, aciklamayi denedim. Sonuc ayni oldu. 3 gunden fazla tutunamadim. Sonra dedim ki, “Ben onlari degil, onlar beni bulsun.” ve 2006`nin eylul ayinda Mason.ueuo.com u actim. Ucretsiz bir yayin firmasinda barinan, oldukca amatorce hazirlanmis 3-5 sayfadan olusan bi siteydi. Amac, sadece kucuk bir chat bolumu kurmak. Gelenlere, soranlara bilgi vermekti. Basarilida oldu. Insanlar yavas yavas gelmeye ve Masonluk hakkinda sorular sormaya basladilar. Fakat sorular genelde ayniydi. Hatta sorulma siralari dahi ayniydi. Bu sorulari ve yanitlarini bir yere yazarak kisileri o sayfaya yonlendirme fikri gelisti. Ilk forum o zaman kuruldu.
Benim amacim, buyuk bir site yada forum kurmak degildi. Foruma bildiklerimi yazdim. Kendim sordum. Kendim cevapladim. Uzun zaman hicbir uye olmadi. Daha sonra icerik artmaya baslayinca kisiler uye olmaya ve soru sormaya basladilar. Bu sekilde forum buyudu. 3 ay sonra, 2006 aralik ayinda Masonlar.org sitesine gecis yapildi. Hatta gecis sirasinda ilk forumda yazilan bircok icerik ve uyede hata ile silindi.
2006 Aralik`ta kurulan Masonlar.org Kardeslerim ve haricilerin katilimiyla duraksiz yukselisine basladi.
Ben sadece website kurdum. Kendi basima bir duvar ördüm. Bu duvari Muhterem Lux Kardesimin azmi, aramis Kardesimin destegi, Omnia Tempus Alit Kardesimin sevgisi, MYSTICPROVOCATEUR Kardesimin cesareti, Anatolic Kardesimin vefasi, Bra Kardesimin ozverisi, skullG Kardesimin Mason kalbi bir ev haline getirdi. Destekleriyle Mustafa Kemal, Noah, Potentate, amerbach, Sirius ve butun Kardeslerim ile birlikte Sayin ADAM bu evin bir saray olmasini sagladi. Hariciler sarayi susledi ve suanda bu kalabalik ve hareketli saray dahada buyume potansiyelinde, imkan arastirmakta.

Masonlar.org gibi bir internet sitesinin kurucusu ve sahibi olarak, bize bu durumu biraz anlatır mısınız? Zorlukları, güzel yanları neler?
 Abartilacak bir durum degil. Diger aktif websitelerinden fazla farkimiz yok. Zor yanlari elbette mevcut. Harcanan zaman, bitmeyen kontroller, guvenlik testleri, arada olusan aksamalar ve problemler ile gunluk bir vardiya gibi denilebilir. Her ne kadar harika bir Yonetim Kuruluna sahip olsakda, sadece sahsim tarafindan ilgilenilmesi gereken bircok unsur mevcut.
Bahtiyarim. Huzurluyum. Masonlar.org hedefine, tahmin ettigimden dahada buyuk bir basari ile ulasti. Bilgilendirebildik. Anlatabildik. Bir araya getirebildik. Denedik; ve oldu. Beni en bahtiyar eden, gordugum rakamlardir. Gunluk basvuru sayisi, gunluk acilan konu sayisi, mesaj sayisi, ziyaretci sayisi, sitede harcanan zaman miktari, arama motorlarinda mevcut olan sayfa sayimiz vs. bunlar, ne kadar cok kisiye Masonlugu anlatabildigimizi ve Masonlugu ne kadar cok kisiye Masonlardan ogretebildigimizi gosteren kanitlar.

 Böyle bir internet sitesi kuşkusuz bir çok insanın dikkatini çekiyordur. Bunların içinde antimasonik kişilerde bulunabilir. Bu kişilerin kötü niyetleri de olabilir. Site güvenliğini nasıl koruyorsunuz? Mesela ben bir üyesi olarak soruyorum: Benim kişisel bilgilerime site yönetimi haricinde kimse ulaşamaz mı?

 Hayir. Ulasamaz. Butun kisisel bilgiler ayni arsivde saklanmaktadir. Eger bu bilgilere ulasilabilirse sadece sizin degil herkesin kisisel bilgilerine ulasilmis demektir. Her ne kadar uyelik sozlesmesinde sitenin hack edilemeyecegine dair bir garanti sunulmuyor olsa da, Turkiyenin en cok saldiriya ugrayan sitelerinden biri olarak guvenligimize oldukca guveniyoruz. %100 mu? Hayir. Hicbir guvenlik sistemi %100 degildir. Bir gun Masonlar.org hack edilebilirse en son alinan yedek yuklenerek yayina kisa surede tekrar donulecektir.
Suana kadar hicbir saldiri siteyi cokertemedi. Bilgileri aciga cikaramadi. Ozel bolumlere erisemedi. Kisacasi hicbir zarar veremedi. Saldirilar yakindan takip edilmekte ve her deneme bizim guvenligimizi arttirmaktadir. O nedenle Masonlar.org sitesine teknik saldirida bulunan kisilere basarili olmalari icin sans dilerim. Yanlis hedef gosterme yolunu tercih deneyebilirler. Ornegin eger uyelik girislerini deniyorlarsa butun ilgi ve guvenlik o tarafa yonelecektir. O anda ilgisi azalan diger girisleri deneyebilir, basari sanslarini arttirabilirler. Denemelerini isterim. Her saldiri bizi o konuda egitecektir.

Sitenin barındırdığı bilgileri yedekliyor musunuz? Bu ne sıklıkla ve nasıl bir yöntemle oluyor?
 Su anda saatte bir yedek aliniyor. Ancak bunu azaltmak ve arttirmak mumkun. Saldiri anlarinda yedekleme suresi sistem tarafindan otomatik olarak arttiriliyor.

Bu forumun mottosu ” Masonluk Masonlardan Öğrenilmelidir”. Bu mottoya karşılık forumun Mason üyelerinin bu mottonun hakkını verdiğini düşünüyor musunuz? Bunu şu açıdan soruyorum: Ben bu forumda Mason üyelerin herhangi bir konuda başlık açtıklarına çok nadir tanık oluyorum. Sizi ve bir kaç üyeyi dışında tutarsak hemen hemen yok gibiler. Daha çok açılmış başlıklara dahil olmak, yanlışları düzeltmek, kendi yorumlarını eklemek için üzere oluyor. Bu durum için ne düşünüyorsunuz? Neden böyle?
Masonlar ne zaman konustularda simdi konussunlar? Masonlara Masonlugu anlattirmak o kadar zorki. Bircok Mason uyemiz var. Elbette katkida bulunanlar oldugu gibi sadece izlemeyi tercih edenlerde mevcut. Bu onlarin tercihi. Masonlar icerisinde aktif olarak internet kullanan oran zaten cok fazla degil. Bu aktif olarak internet kullananlarin yas grubu ise (genele kiyasla) genc. Genc Kardeslerimiz zaten gunluk hayatlarinda oldukca yogunlar. Ailevi konulari, kisisel ve mesleki konular onlari hayli mesgul tutuyor. Bu kadar yogun bir tempoda yasarlarken birde Masonlar.org a girerek siteye katkida bulunmalari zaten buyuk ozveridir. Masonlar.org, mottosunun hakkini veriyor. Ancak bunu birkac Mason yada benim sayemde degil, butun uyelerin aktiviteleri ile, onlarca Masonun yillarca kattiklari ile basariyor. Haricilerde, Masonluk ile ilgili oldukca onemli bilgiler katiyorlar.
Birde uye olan, fakat Mason olarak taninmayan Kardeslerimiz mevcut. Onlar zaten forumda daha rahat katilimda bulunmaktadirlar. Forum artik oyle bir duruma geldiki, Masonluk hakkinda sorulmamis, anlatilmamis konu bulmak hayli zor. Sorulmasi gereken sorulmus, anlatilmasi gereken anlatilmis. O nedenle aktivite gun gectikce diger bilgi iceren basliklara kaymakta. Bu degisimde oldukca dogal. Masonlar zaten Mason kimlikleri ile (ozellikle dini ve politik konularda) kisisel yorum yapmamaktadirlar. Masonluk hakkinda yazilacak fazla husus kalmadiysa, politika ve din konusmanin onude kesildiyse ne yazabilirler ki? Masonlarin aktivitesinin dusuk olmasi bu nedenlerden kaynaklaniyor.
Ayrica ozel bolumler de var. Bircok Kardesim ozel bolumlerde aktivite gostermekte ve harici bolumlere hic katilmamaktadir.
 Bu forumun ziyaretçilere de açık olduğunu biliyoruz. Ziyeretçilere açık olan bölümde de reklemları görüyoruz. Bu siteden maddi bir kazanç elde edebiliyor musunuz?
 Biriken bir gelir mevcut degil. Kazanc; sitenin duzeni, guvenligi ve gelisimi icin harcanmakta.
 Bu site Türkiye için bir ilk (daha önce varsa da ben bilmiyorum). Buna bağlı olduğunuz Loca ve Büyük Loca’daki diğer kardeşlerinizin bakışı nasıl? Nasıl yorumlar yapıyorlar?
Hep tebrik ettiler ve desteklediler. Uzakta olan Kardeslerim ise her zaman tesekkur etti ve minnettarliklarini sundu.
 Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz? Hobileriniz, yaptığınız, yapıyor olduğunuz sporlar, müzik zevkiniz? MASON kimdir? Nasıl bir insandır?
Mevcut konumumdan dolayi bazi kisisel bilgileri vermemeyi tercih ediyorum.
Bende sizler gibi normal biriyim. Topluluk icerisinde gorunus olarak farkedilmem zordur. Her ne kadar Masonluk hayatimin buyuk bir parcasi olsada, 24 saat Masonluk ile ilgileniyor degilim. Sorumluluklarim, gorevlerim, nihayetinde stres attigim bir eglence hayatim var.
Sayin MASON, izleyen ve gozleyen birisidir. Tecrubenin, en iyi ve pahali ders olduguna inanir. Kitap okuyarak, ogut dinleyerek egitim mumkundur. Ancak yeterli ve ikna edici degildir. Bir cocuga yuksekten atlamamasini, yoksa bacaginin kirilacagini soylersiniz. Genellikle bu ogut yeterli olmaz. Kitaplardan da ayni ogutu okuduktan sonra ogut daha ikna edici bir yapi kazanir. Fakat bircok cocuk icin bu da yeterli olmaz ve yuksekten atlayarak denemek ister. En pahali ve en basarili egitim, tecrubedir. Cocuk yuksekten atlar ve bacagini kirar. Ona pahaliya patlar ama dersini almistir ve bir daha yapmaz. Ben cocukken birkac defa bacagimi kirmisim. Tecrubelerim genellikle bana oldukca pahaliya patladi. O nedenle tecrube etmektense artik tecrubeleri izlemeyi, gozlemlemeyi tercih ediyorum. Cunku benim yapmama gerek kalmadan, baskalarinin yaptiklarini izleyerek ogrenir, ders cikarabilirim. Ne kadar cok gozlemlersem, o kadar kolay kendi kendimi egitebilirim. Gunluk hayatimda gecerli olan felsefelerden biri budur. Masonlugun rituelistik egitim seklide yine bu tecrube mantigina dayanir.
Eger interneti “gunluk hayat” ifadenize dahil etmezseniz pek anlatacak bir unsur kalmaz. Internetsiz bir gun benim icin cep telefonu evde birakilarak cikilan bir tatil gibidir. Gorevlerim ve sorumluluklarim var. Bunlardan sonra gelen spor aliskanliklarim mevcut. Hepsinden sonra zamanim kalirsa eglence hayatina geciyorum. Arada bir yaptigim siradisi (extreme) ve adrenalin uretimine odakli faaliyetlerimde mevcut. Cok okudum. Fakat kitap okumayi seven biri degilimdir. Ben bir konuda arastirma yapiyorsam, gunumuz teknolojisinin butun olanaklarini kullanmayi tercih ederim. Kitap okumaktansa, internette belgeseller izlerim, e-kitaplar okurum, internetten arastirma ve alistirmalar yaparim.
Buyuk bir zevkle yaptigim icin sanirim interneti en buyuk hobim olarak gostermem dogru olur. Fakat internetten sonra belgesel izlemek, operaya, baleye yada bir klasik muzik konserine gitmek, satranc oynamakta hobilerimdendir. Satrancta bazen ozellikle yenilmek isterim. Karsi tarafin tavrini, ruh halini izleyerek gozlem yapmayi tercih ederim. Kendi hamlelerimden cok karsi tarafi izlemek beni daha fazla egitir. Yaptigim sporlardan Kendo, Iaido ve yuzmeyi ornek verebilirim.

 Forum üyelerini nasıl seçiyorsunuz? Üyeler kabul edilmeden önce nasıl bir süreçten geçiyorlar?
Masonlar icin ahenk onemlidir. Ahenk; 1, 2 yada 3 cesitten olusmaz. Ne kadar farkli cesit olursa o kadar ahenkli bir ortam olur. Dolayisiyla uyeler secilirken farkli kutuplardan kisiler secmeye calisilmakta, Milliyetci bir uye alindiysa, liberal ve yenilikci bir uyede alinmaktadir. Forumda Islami konular aktivite kazandiysa o sure zarfinda Hiristiyan, Yahudi yada ateistler daha cok uye olarak secilmekte. Ayni durum erkek ve bayan uye oranlari icinde gecerli. Ahenk, dengenin korunmasiyla mumkundur.
Secilecek uyelerden ozellikle yalan soylememesi ve her insana (her kosulda) saygi gosterebilmesi beklenir. Dolayisiyla sorulara verilen cevaplarda bulunan bir yalan, kisinin uyeligine engel olacaktir. Kisi herkesin deger yargilarina saygi duyabilmeli, sahsi dusunceleri aykiri uclarda olsa dahi belirli bir saygi cercevesinde dinleyebilmeli ve konusabilmelidir. Masonlar.org`da ifade ozgurlugune saygi zorunludur. Uyelik basvurusunda mevcut sorulara, kisa yanitlar verilmesi genellikle hos karsilanmiyor. Ne kadar cok yazilirsa o kisi hakkinda o kadar cok bilgi edinilir. Bu sayede kisi daha cok taninabilir ve kabul edilebilir.
Forumda amac, uye sayisi degil. Uye kalitesidir. Masonlar.org`un en buyuk farklarindan biri uye sayisinin azligi. 10 bin ayri baslikta 80 bin mesaj sayisina ulasmis bir forum genellikle 300.000 civarinda uye sayisina sahiptir. Biz uye sayimizin 1000 i gecmemesini istiyoruz. Aktif, soru soran, cevap veren, yorum yapan, katilimci 1000 tane uye zaten Masonlar.org icin yeterli olacaktir. Bu nedenle aktivitede bulunmayan uyelikler silinmektedir.

Üye sayısıyla, aktif üye sayısı orantılandığında çok büyük bir uçurum olduğunu görüyoruz. Bu durumu neye bağlıyorsunuz? Neden böyle?
Bu durum hemen her sitede ayni. Forumlarda genellikle %1-%10 civarinda uye aktiftir. Elbette farkli beklentilerle uye olanlar da mevcut. Bu kisiler beklentilerini karsilayamayinca siteden uzak kalmakta, nihayetinde uyelikleri silinmektedir. Sadece Masonlar.org uyesi oldugunu soyleyebilmek icin, bizlere ozel mesaj yollayabilmek icin, forumda Mason olmak istedigini yazabilmek icin uye olanlarda var. Uyeleri forumda daha aktif hale getirmek icin daha once birkac yontem denendi. Pek basarili olmadi.
Bir internet forum sitesinden bahsediyoruz. Insanlarin girme zorunlulugu yok. Onlara maddi bir masrafi yok. 24/7 acik. Dogal olarak insanlar diger islerine daha cok oncelik veriyorlar. Nasil olsa uyelik orada duruyor.

 Üyelik talebi alma oranınız nedir? Mesela ayda kaç başvuru oluyor? Başvurularla kabul edilenlerin oranı nedir?
 Suanda gunde 10-20 arasinda basvuru gonderilmekte. Bunlarin ortalama %10 luk bir kismi kabul ediliyor. Daha once bu oran %40-%50 civarlarindaydi. Bu forumun üye profili nedir?
En genc uyemiz 13 yasinda idi ve bizlerin inanamadigi bir olgunluga sahipti. En yasli uyemiz ise 86 yasinda. Uye ortalama yasi 21-36 arasi denilebilir. Bu kisilerin buyuk cogunlugu universite mezunu yada ogrencisi. Kendi isinin sahibi kisiler. %30`luk bir kisim yurtdisinda yasiyor. Her 9 uyeden biri bayan. Bayan uye sayisinin artmasini diliyoruz. Ancak basvurulardaki bayan orani uye sayisindaki orandan da dusuk.
Bu foruma bir harici olarak üye olmuş fakat sonradan Masonluğa kabul edilmiş bir üyeniz var mı? Bu forumun Mason olmak isteyenlere bir yardımının olmayacağını biliyoruz. Bunu şu açıdan soruyorum: Yani kişi bu forum sayesinde Masonluğu tanımış, sevmiş ve Mason olmak istemiş. Bu durum hiç yaşandı mı?
Evet. Birkac defa. Biz bu kisilerin hicbirine kisisel olarak yardim sunmadik. Masonluk hakkinda, her uyenin sordugu gibi forum dahilinde sorular sordular ve aciklayabileceklerimiz cercevesinde acikladik. Ilgilendiler, arastirdilar, ogrendiler. Gunluk hayatlarinda etraflarinda, tanidiklari bir Mason tarafindan teklif edilerek Kardesimiz oldular.

 Bu forum sebebiyle tehditler aldığınız oldu mu?
Cok. Fakat hepsi internet uzerinden tehtitler. Gunluk hayatimda yuzyuze yada telefonla aldigim bir tehtit olmadi. Internetten gelen tehtitlerin, abes mesajlarin bir bolumunu zaten “Masonlar.org`a gelen emaillar” bolumunde yayinliyorum.

“Masonlar.org.’a gelen emailler” başlığıyla yayınladığınız iletiler var. Bu ileti sahipleri size daha sonra nasıl dönüşlerde bulunuyor?
Suana kadar sadece 3 kisiden o konuda bize bir geri donus oldu. Bunlardan 2 tanesi zaten forumda seyirci statusune alinmis kisilerdi. Yayinlanan mesajlarindan rahatsiz olduklarini belirttiler. Ancak mesajlar silinmedi.
Tabi bu durum dahada fazla tepki gostermelerine neden oldu. Admin email adresini mustehcen sitelere kayit yapmalarindan tutunda, site ve sahsim hakkinda gazetelere yazilar gondermelerine kadar her yolu denediler.

 Bize Mason olmayı ve hayatınızı bir Mason olarak devam ettirmenin nasıl bir şey olduğunu anlatabilir misiniz?
Tekrisimi beklerken bana “Daha yolun basindasin. Masonluk senin icin yeni basliyor.” dediler. Tekristen sonra “Masonluga simdi basliyorsun. Masonlugu yeni ogrenmeye basliyorsun.” dediler. Ustad olduktan sonra “Hersey esas simdi basliyor, simdi Mason olmaya basliyorsun.” dediler. Zaman gectikce anladimki, Masonluk bir durak, varilabilecek bir yer (makam) degil. Masonluk bitmeyen bir yol, bir yolculuk. Onemli olanda Mason olmak degil, Mason olmaya cabalarken ogrendikleriniz ve yasadiklarinizdir.
Forumda kullandigim uye ismim MASON. Masonmuyum? Olmaya calisiyorum. Mason olmak istedigim icin nickim MASON. Cunku bu bir amactir. Ulkudur. Mabedin geregidir. Ozendigim ve benim icin oldukca degerli olan bir kelime. Masonluga ve Kardeslerime oldukca bagli ve sagdigimdir. Onlari bircok kisinin ve kurumun uzerinde tutarim. Hayir, asla diyecegim bircok konuda Kardesim kelimesi gecer gecmez yufka yuregime yenilirim.
Masonlugu gunluk hayatinizdan cikarmak zordur. Bir aile gibidir. Cok gorusmesenizde oradadir ve her zaman sizin icin beklemektir. Mutlu anlarinizda olur. Kavgalarinizda olur. Uzuldugunuz, kirildiginiz anlarda olur. Ancak Masonlara kizsaniz dahi Masonluga kizamazsiniz. Bir kisi size “Birader!” diye seslendiginde “Acaba Kardes midir?” diye dusunmemek elde degildir. Mabedinizdir. Saklar, gizler, size ozel tutarsiniz.

Bu forumun sahibi ve kurucusu olarak, bize bu durumun size yaşattığı en ilginç olayı anlatabilir misiniz?
 Unutamadigim birkac olay var.
Yonetimden bir Kardesimiz, Masonlugu tam olarak anlayamamis uyelerden biri ile msn uzerinden gorusurken uye kamerasini aciyor ve Kardesime masasinin yanindaki lambayi gostererek bununla aydinlandigini iletiyor. 100 vatlik bir ampulu yuzune tutarak aydinlanmaya calisan bu kisi yonetimdeki Kardesim tarafindan ciddiye aliniyor ve Masonluktaki aydinlanmanin ruhsal bir aydinlanma oldugunu ogreniyor.
Bir diger olay ise forumda bana bir bayan uye tarafindan ilani ask edilmesi idi. Gulunc bir durumdu. Mesaj silinmedi. Halen forumdadir.
Bir uyemiz ise sitenin ana sayfasinda gorulen “Ozel Bolum” kismina girebilmek icin hack sitelerinden yardim istedi. Uzman hackerlar giris sifreleri kirarak ikinci kapiya ulastilar. Daha sonra ayni yontemle 3. kapiyada ulastiktan sonra kapinin ana sayfaya acildigini gorunce uyemize buranin hicbir ozel bolume gitmedigini anlattilar. Hayal kirikligina ugrayan uyemiz ise konuyu forumumuza yazarak ilginc yorumlara neden olmustu.

 Bir Mason olarak bu forumu da Masonluğa bir hizmet olarak görüyor musunuz? Yoksa buna bireysel, yani sadece kendi istediğiniz bir şeyi gerçekleştirmek olarak mı bakıyorsunuz?
 Masonlar.org elbette Masonluga, Masonlara ve haricilere bir hizmettir. Bireysel bir girisim ile baslamis olsada suanda oldukca aktif bir topluluk tarafindan bicimlenmektedir

.
Ben sormamış olsam da anlatmak istediğiniz bir konu, iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?

Hayır.


33. Derece Mason George Thewell ile Roportaj

Category : Kişisel Bloglar

Değerli Üyeler, Sayın ziyaretçiler,

Bu hafta yurtdışından , taa Kanada’dan bir konuğumuz var, George Thewell . Kendisi Kanada Büyük Locası 565 Numaralı Kilwinning Locası Sekreteri.

Hem derecesi hem uyruğu, hem de almış olduğu görevler göz önünde bulundurulduğunda, size de ilginç geleceğini umduğum bir roportaj oldu. Umarın beğenirsiniz.

Roportaja geçmeden önce , bu roportajın gelişimi ve oluşmasında katkıları olan kişileri, huzurlarınızda saygıyla anıp teşekkür etmek isterim:

Bu roportaj serisine başladığımdan bu yana beni hep destekleyip yardımları esirgemeyen başta Sayın MASON olmak üzere tüm Masonlar org. yönetimine,

Bu haftaki roportaj konuğum olan Sayın George Thewell ile aramdaki iletişimin gerçekleşebilmesi için çok uğraşan ve benim sonu gelmez ısrarlarıma hep büyük bir toleransla cevap veren Sayın Sirius’a,

Roprtajın tercüme kısmında karnına giren kramplara rağmen yardımını sınırsızca sunan, onca işinin arasında beni yalnız bırakmayan Sayın Lucian’a

Ve tabii ki konuğum Sayın George Thewell’e

Sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Sağ olsunlar, var olsunlar.

Mesleğiniz Nedir?

Ben bir Hukuk destek elemanıyım ve aynı zamanda kendi hukuk firmam var.

Eğitim durumunuz nedir?

Bir kaç yıl hukuk okudum ve hukuk destek elemanı oldum.

Hangi Masonik derecede çalışmaktasınız?

Ben 3. Derece Üstad Masonum ve aynı zamanda EKSR 33. Derecesindeyim.

Hangi Rit ile çalışmaktasınız?

Yukarıda da belirttiğim gibi, Eski ve Kabul Edilmiş Skoç Ritine dahilim.

Ritlere bakışınızı bizimle paylaşır mısınız?

Zaman içerisinde yüzlerce, hatta binlerce Rit çalışılmıştır fakat yalnızca birkaç ana Rit evrenselleşmiş ve yerleşmiştir. Hepimizin aşina olduğu üzere Hür Masonluğun Skoç Riti, bölümler ve derecelerden meydana gelmektedir ve bazı canlandırma ve seremoniler ile çalışılmakta ve uygulanmaktadır. York Riti çok daha fazla detaya girmekte ve EKSR’nden bazı açılardan farklı içeriğe sahiptir. Bu yüzden her iki Rit de her Üstad Masona ileriki Masonik yaşamlarında ilerlemeleri için açıktır.

Masonluğu kavram olarak ilk gördüğünüz ve o günle Masonluğa kabul edildiğiniz güne kadar geçen süreci bizimle paylaşır mısınız?

Babam aracılığıyla.

Locanızda ya da Büyük Locanızda İdari Görev ve Derecelerde çalıştınız mı?

Ontrio Eyaletindeki Kanada Büyük Locası’nda iki yıl boyunca Büyük İkinci Nazırlık yaptım ve bu harika bir deneyimdi.

Ülkeniz de kaç büyük loca var? Bunu sizin tarafınızdan tanınmayanları da düşünerek soruyorum.

Kanada da bir kaç Büyük Loca mevcut. Bunun nedeni ise Kanada’da bölgesel bir sisem uygulamakta olmamız ve her bölgenin kendi                 Büyük Locasına sahip olması. Bütün bu Büyük Localar ise Ontario eyaletinde yer alan GLC (Grande Lodge Canada) adlı   Süprem   Büyük Loca’ya bağlı olarak çalışmaktadır. Ülkemizde farklı bir „Doğu’da “ çalışan başka bir Büyük Loca yoktur ve tüm
localarımız Kusursuz ve Muntazamdır.

Ülkemizde ki hariciler tarafından çok üstünde durulan bir konu ” Masonlukda ki ödenti” konusudur. Bu sizin ülkeniz de nasıldır? ” Ödenti” sizin ülkenizde ki hariciler tarafından ne kadar merak ediliyor? Bunu şu sebeble soruyorum Türkiye de sadece zenginlerin ve belli bir seviyeye gelmiş insanların Mason olabileceği gibi bir algı var. Bu durum ülkeniz de nasıl?

Bu Kanada’da pek söz konusu değildir. Hür bir şekilde doğmuş ve reşit olmuş her erkek Mason olma şansına sahiptir. Ödentiler insanları uzaklaştırmak için abartılacak düzeyde değilidir, bizler insanların Masonluğa dahil olabilmeleini istiyoruz.

Ülkenizde Masonluğa bakış nasıl? Masonluk nasıl algılanıyor?

Çoğunlukla insanlar varlığımızdan bile habersizler, bilenler ise iyi amaçlı olduğumuzu düşünüyor. Bilgi ve düşünce eksikliğinden dolayı her zaman Anti-Masonik ideolojiler ve komplo yaklaşımları olmuştur ve olmaya devam edecektir.

Türkiye de ki Masonluk hakkında neler biliyorsunuz? Düşünceleriniz nelerdir?

Konu hakkında Kanada’daki Türk Kardeşlerim aracılığıyla bilgi sahibiyim ve çok güzel izlenimler sunduklarının kanaatindeyim. Bununla beraber  bir gün Türkiye’yi ziyaret etmeyi ve konu hakkında daha fazla bilgi edinmeyi çok istiyorum.

Ülkenizde Masonluğu tanıtmak ve haricilere anlatmak için ne gibi faliyetleriniz var? Bu tip çalışmalar yapıyor musunuz?

Evet. Masonları daha yakından tanımak ve sorular sorabilmek üzere düzenlemekte olduğumuz ve herkese açık olan akşam organizasyonlar düzenliyoruz.

Kardeşlik kavramını bize anlatabilir misiniz? Bunu şunu için soruyorum. Biz ülkemiz de çok sevdiğimiz arkadaşlarımıza bile ” kardeşim ” diye hitap ederiz. Masonluktaki kardeşlik kavramı neyi ifade ediyor?

Birbirimize ‘’Kardeş’’ kelimesi ile hitap etmemizin nedeni biz masonların birbirine şükran ve erdem bağı ile bağlı olmamız ve bunun nasıl bir bağ olduğunu sadece bir Mason bilebilir. Bunu Albert Pike tarafından söylenmiş bir söz ile dile geritmek isterim; ‚‘‘ Whom united with virtue, death shall not seperate.‘’ (Erdem ile bağlanmış olanları ölüm bile ayıramaz)

Ülkenizden bakıldığın da nasıl bir Türkiye görüyorsunuz? Ülkemizle ilgili neler biliyor, neler düşünüyorsunuz?

Türkiye hakkında çok fazla bilgi sahibi değilim fakat harika yemekleri olduğunu biliyorum. Gelecekte kesinlikle Türkiye de bir yaz tatili geçirmeyi düşünüyorum.

Ülkeniz de Masonluğa kabul edilme sürecini ve bu konuda ki araştırma ve soruşturma sürecini bize anlatır mısınız?

İlk olarak başvurusunu yapmak üzere şahsın kendisi ile görüşüyoruz. Ardından şahsın kendi locamızda soruşturmasını yapıp hakkında onay veren kardeşlerimizin düşüncelerini dinledikten sonra oylamaya sunuyoruz ve eğer bu süreç de iyi sonuçlanırsa başvuruyu Büyük Locaya sunuyoruz ve onay gelir gelmez kabul töreni için bir tarih belirliyoruz.

Biz Amerika’da ücret mukabili derece atlatılan büyük localar’la ilgili yazılar okuduk. Böyle bir şey gerçekten var mı? Sizin ülkeniz de veya başka bir ülke de bunun olduğuna dair bir bilginiz var mı? Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu açıkça akıl almaz ve doğru olmayan bir şeydir. Bu tarz dedikodular antimasonlar tarafından cemiyetimizi aşağılamak için ortaya atılmaktadır ve bu yüzden benim tavsiyem herkesin kendi adına araştırmalarını yanlış kaynaklardan değil bir Masona sorarak yapmasıdır.

Mason olmayı uman bir hariciye neler tavsiye edebilirsiniz?

Benim tavsiyem Mason olmak için uygun yapıda olup olmadığınızın farkına varmak üzere ve bunun size yararı olup olmayacağına dair araştırmalarınıza zaman ayırın. Hiç bir zaman antimasonların oyununa gelmeyin ve Masonluğa dair bir önyargı ile yaklaşmayın. Başvuru formunuzu doldurmadan önce yeterince bilgi sahibi olun.

Dünyada ki Mason obediyansları arasındaki ayrılık hakkında neler düşünüyorsunuz? Bu size göre bu bir tercih meselesi mi? Yoksa bir tane doğru var da diyerleri bir yanılgının içinde mi?

Çok da önemli değil. Benim kişisel düşüncem, Masonik Obediyanslar arasındaki farklılıklar kesinlikle kişisel değil kurumsaldır. Hiç bir zaman farklı obediyanslardan gelen Kardeşlerime karşı kin berslemedim, onların da bizler için aynı şekilde düşündüğünü de biliyorum..

Ben sormamış olsam da anlatmak istediğiniz bir konu, iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?

Bu çok zevkli bir röportajdı ve bir sonraki röportaj için zevkle bekliyor olacağım. O zamana dek kendinize iyi bakın.


Eureka Roportajı

Category : Kişisel Bloglar

Eğitiminiz nedir?

Yuksek Lisans derecesi sahibiyim.

 Mesleğiniz nedir?

Muhendislik.

  Kullanıcı isminiz… Neden Eureka?

Aslinda bunun bir ana sebebi var ancak onun bende kalmasi daha dogru olur. Bunun yaninda, bu kelime hakkinda biraz bilgi verebilirim cunku sevdigim bir ifadedir. Eureka, Yunanca’da “Buldum” anlamina geliyor. Ortaokulda temel fizik dersinde ogrenci suyun kaldirma kuvvetini ogrenirken, Arsimed’in meshur banyo hikayesi anlatilir ve bu nida ona atfedilir. Masonik acidan bu biraz daha farklidir ve Pisagor ile iliskisi vardir. Modern Masonlugun tarihindeki ilk resmi yayin olarak adlandirabilecegimiz Anderson’un Nizamnamesi’nin orijinal baskisindaki on kapagin icindeki gravuru incelerseniz, burada Modern Masonluktaki en eski sembollerden birini goreceksiniz. Bu sembolun hemen altinda da, Yunan harfleriyle Eureka yazmaktadir. Ifade o zamanlarda, o sembolle birlikte incelenmistir. Kisacasi, Masonlukta uzun suredir uzerinde dusunulen biri kelime bu. “Buldum!” derin bir gercegin idraki, veya uzun suredir aranilan kayip bir bilginin ortaya cikarilmasi aninda agizdan cikabilecek birsey. Insanligin da, bireyin de gelisiminde bu “Buldum!” anlarinin etkileri cok onemlidir.

  Bize Masonluga kabul sürecinizi anlatır mısınız?

 Kisi, Masonluga kalbinde girer deriz. O yuzden surecin en onemli kismi aslinda bu kisimdir. Bunu goz onunde tutarak kendi acimdan anlatmaya calisacagim. Masonluk, genis ailemde ve cevremde uyelerinin oldugu, oteden beri haberdar oldugum bir kurulustu. Universite yillarimda uzerine birkac kitap okudugumu ve bu tanidiklarimdan bazilariyla bu konuyu konustugumu hatirliyorum. Hepsinin istisnasiz duzgun, iyi kalpli ve guvenilir insanlar oldugunu gormus, Masonluk hakkinda iyi bir intiba sahibi olmustum. Ancak, simdi dusununce, o zamanlar Masonluga hazir olmadigimi goruyorum. Bu tur bir calismaya uyumlu bir temelimin ya da bu isin kokunun icimde hic olmadigini soylemek kendime haksizlik etmek olur. Soyle diyeyim, maddi ve kisisel hedeflerim yaninda manevi gelisim ve ilerleme gibi idealler, oldukca geri plandaydi. Iyi bir insan olmanin kotu bir insan olmaktan daha dogru oldugunun bilincindeydim, bu benim icin onemliydi, ancak kisisel gelisim vizyonum bundan ibaretti.  Aradan uzun bir sure gecti. Adam Olmak kavraminin, bu yolculugun, hayatin buyuk resmi icerisindeki onemini, salt maddi veya zihinsel refahin kisiyi bu amaca ulastirmakta yeterli olamayacagini daha iyi kavradim. Masonlukta da temel amaclardan birisi budur, yani Adam Olmak. Bunu bir harici olarak kesin olarak bilemesem de sezgi yoluyla gozlemledim. Birkac yil daha sonrasinda biraz da kaderin etkisiyle, uzun suredir tanidigim ve sevdigim bir is arkadasimin Mason oldugunu ogrendim. Bir sure bu konulari konustuk ve daha sonra onun sponsorluguyla kendime uygun bir Locaya resmen basvurdum.  Uzunca bir inceleme surecim oldu. Bu surecte, sonradan tahkikat komitesi oldugunu ogrendigim uc beyefendiyle ozellikle yakin iletisim halindeydim. Evime geldiler. Telefonla konusmalarimiz, eposta haberlesmelerimiz oldu. Sonrasinda beni Locaya davet ettiler. Mason yakinlari ve sonradan ikiz Kardesim olacak bir diger hariciyle birlikte, Kardeslerden birinin hazirladigi Tapinak Sovalyeleriyle ilgili bir konferansi izledim. Boyle aylar aylari kovaladi. Sonra bir gun bir telefon aldim, beklentilerimin dustugu bir zamanda geldi bu. Arayan Loca Sekreteri Kardes “10 gun sonra suraya geliniz” dedi. Eh, biz de gozu kapali gittik 

İletilerinizden ABD de yaşadığınızı anlıyoruz. Mason sayısının bu kadar çok olduğu bir ülkede bir Mason olarak yaşıyor olmayı bize anlatır mısınız?

 Dogrudur, uzunca bir suredir burada yasamaktayim. Bugun ABD’de Masonluk, gunumuz ve gecmisteki her tur antimasonik anlayis ve saldiriya ragmen, sosyal hayatin icinde apacik varligini surduren ve toplumun genelinin saygi duydugu bir kurulustur. Kelle koltukta gezmeyi gerektirecek bir atmosfer soz konusu degildir. Dolayisiyla, insanlar, uyeliklerini gizlemezler. Yuzuk, yaka ignesi, arabada, is yerlerinde cesitli isaretler, bunlar alisildik goruntulerdir, yadirganmazlar. Bircok sehirde Mason Localari en eski binalardandir, genelde kiliseden sonra yapilan ilk binalar arasinda Mason Localarini gorursunuz. Bunlar sehirde yasayanlarca bilinen yerlerdir. Turkiye’de Mason olarak surekli yasamadigim icin, bilmiyorum. Ancak nufusun oranina baktigimda, Turkiye’nin onda biri nufusa sahip bir eyalette, Turkiye’nin iki kati Mason yasiyorsa, bu sozu gecen bolgede, Turkiye’ye oranla yirmi kat fazla Mason var demektir. Bu durumda da, rastgele bir Masonla karsilasmaniz da, herhangibir kisinin bir Mason tanidigi olmasi olasiligi da cok daha yuksek demektir. Yasadiklarim da, bu gozlemleri dogrular niteliktedir.

Masonluğun evrensel ilkelerini ve bu ilkeleri üyeleri aracılığıyla hayata geçirmek gibi bir yol benimsediğini biliyoruz. ABD de Mason sayısının bu kadar çok oluşunun ülkeye etkileri var mı? Masonlar ve Masonluk ABD de bu anlamda diğer ülkelere göre daha çok yol alabilmiş midir?

 ABD, dunyanin en ozgur ulkesidir. Bu konuda yakin bir rakibi dahi bulunmamaktadir. Ulkenin yapi tasi, Masonlar tarafindan atilmis, degerleri yine bu Kurucu Babalar denilen Kardesler tarafindan sabitlenmistir. Bunlardan hareketle, ABD’nin Masonik degerler uzerinde kurulmus oldugunu soylemek cok yanlis olmaz. Tarihsel acidan da, bu degerlerin ABD ornegi vasitasiyla diger ulkelere etkileri incelenebilir. Ancak bu detayli bir incelemeyi gerektirir.

Türkiye’de Mason kimliğinizle hiç bulundunuz, Masonik çalışmalara katıldınız mı? ABD ile ne gibi farklar gördünüz?

Kisa bir sure once bu firsat elime gecti ancak henuz degerlendiremedim. Yakin bir zamanda yapmak istedigim bir calismadir.

 Forumda zaman zaman tartışılan bir konu var; derece atlamanın ABD de daha kolay olması konusu. Bunu ABD de yaşayan bir Mason olarak bize etraflıca anlatabilir misiniz?

Bu konu zaman zaman beni gulumsetiyor. Oncelikle, Masonluk gibi ezoterik sistemlerde dereceler ABD’de veya diger hicbir yerde daha kolay atlanmaz. Kisi, resmi derecesi ne olursa olsun, ancak kendi hizinda dereceleri atlayabilir, ne daha yavas ne daha hizli. Resmi derecelere gelecek olursak. Bu bir yaris degildir, sanirim burada bir yanlis anlasilma oluyor. Derece alinmasi, sanki bir askerlik ya da devlet memurlugundaki gibi cok net tanimlanmis geridonumleri olan bir islem degildir ki, bunu hizli veya yavas almanin bir avantaji olsun. Ornegin 33 derecelik EKEIR’nde 32. Dereceyi almis birisi, Masonluktan nasibini bir kalfadan daha az almis olabilir. Benzer sekilde 30 yildir Mason olan birisi, 3 yildir Mason olan birine gore daha ham kalmis, hatta harici oldugu zamanlara gore gerilemis dahi olabilir. Ezoterik calismalar ve sistemler, harici derecelendirme sistemlerinden farklidirlar. Hatta deriz ki, Masonluktaki en yuksek derece, Kardes derecesidir. Eh bu derece de, kisi Cirak olarak avadanliklarini aldiginda kazanilan bir derecedir. Ben buna inananlardanim. Bu konunun bir de kulturel boyutu var. ABD’de, normalde 1 yilda, bazi yerlerde 6 ayda, bazi yerlerdeyse daha da kisa bir surede kisi ilk uc dereceyi tamamlayabiliyor. Dunyanin diger bazi yerlerinde genelde her derecenin 1 yil almasi soz konusu. Ancak su var. ABD’de, kisi, cirak oldugunda Mason ve Kardes olsa da, tam anlamiyla Kardeslige uye olmasi icin Ustat olmasi gerekmektedir. Cirak ve Kalfayken bazi ayricaliklar kazansa da, tum haklarina yalniz Ustat olunca kavusmaktadir. Boyle olunca da, kisinin uzun yillar bir nevi deneme surecinde bulunmasi, modern ABD insaninin beklentilerini karsilamak acisindan pek basarili olamaz.  Ritlerde de benzer sekildedir. 14-15 yil boyunca calismalara katilmaktansa kisa bir surede tum derecelerin hakki Kardese verilir. Bundan sonra Kardes daha detayli ve istedigi derecede arastirmalarini yapmakta ozgurdur. “O kitabi okuma, su konuyu konusmayalim” anlayisi uzun yillara yayildiginda ABDlilerce biraz sikici bulunabilir. ABD biraz devrimci, fazlasiyla da dinamik bir yerdir. Bu yuzden, bircok kurulus daha esnek yapilarda karsimiza cikmaktadir. Masonluk bunlardan biridir. Ornegin ABD’de universitelerdeki dersler de tamamen secmelidir. Diger yerlerdeyse daha rijit sistemler soz konusudur. Biri digerine, digeri otekine pek benzemez. Neden benzemez diye uzulmemek gerekir.

ABD den bakınca ülkemiz nasıl görünüyor. Sıradan ABD vatandaşlarının nasıl bir Türkiye algılaması var?

ABD’nin de diger ulkelerde oldugu gibi cok liberalden cok tutucuya genis bir toplum yelpazesi vardir. Benim yasadigim yer, liberal bir bolgedir. Insanlar, Turkiye’ye ve Turklere karsi bir onyargi beslememektedirler. Ancak genel olarak Turkiye hakkinda bilgili olduklarini soyleyemem. Ataturk’u ve Istanbul’u biliyorlar, modern bir Islam ulkesi oldugumuzu biliyorlar. Yani, gayet kabul edilebilir bir tablo ortaya cikiyor.  Daha tutucu yerlerde sanirsam bu Islam kimligi biraz daha on plana cikiyor. Agaci gormekten ormani gozden kaciriyorlar. Zaten gordukleri agaci da pek iyi tanimiyorlar. Daha once bir Avrupa ulkesinde de yasadim (Almanya degil). Oraya gore cok daha iyi bir goruntumuz oldugunu soyleyebilirim. ABD’de Turklere bakista, Avrupa’daki gibi nesilden nesile kazanilmis kati bir on yargidan cok, bilgi eksikligi soz konusudur.

 Kaçıncı derece de bir Masonsunuz?

Ustat Masonum.

 Hangi ritte çalışıyorsunuz?

Teknik olarak York Riti’ndeyim. 

Masonluğa kabul edildikten sonra hayatınızda en belirgin değişim ne oldu?

Hayatim biraz zorlasti diyebilirim. Cok uzun uzun anlatarak okuyucularimizi sikmak istemem. Ancak kendimdeki eksikliklerin farkina varmaya, onlari gidermek icin imkanim dahilinde mucadele vermeye basladim. Daha yuksek bir ahlak ve dogruluk standardi belirledim ve ona uymaya gayret etmeye basladim. Empati yetenegim ve insan sevgimde de ciddi artis oldu.

 Ülkemizde Masonluk tek bir rit üzerinden çalışmalarını sürdürüyor. ABD de EKEİR in yanında York ritinin de çok yaygın olduğunu, hatta bir çok masonun iki ritte birden çalıştığını biliyoruz. Bu noktada iki ayrı ritte çalışan tek bir BL dan mı bahsediliyor? Yoksa iki ayrı ritte çalışan iki ayrı BL dan mı? Eğer iki ayrı BL ise bu durumun bireysel olarak Mason’un Masonik yaşamına etkileri nasıl oluyor. Etrafınızda bunun örnekleri var mı?

Burada bir karmasiklik soz konusu. Buyuk Loca kurumu sadece bir tanedir. Masonlugun kalbini olusturan ilk uc derecesinin verildigi yerlere de Loca denir. Her Loca bir Buyuk Loca’ya baglidir ve calismalarini bu catida surdurur. Ritler, sadece EKEIR ve York da degil, ABD’de cok boldur. Bunlarin her biri, Buyuk Loca’dan bagimsiz olarak kendi organizasyonlarina sahiptirler. Elbette birden fazla rite uye olmak mumkundur ve cogu Kardes boyle yapmaktadir. Ancak bir ritteki imtiyazlari, diger ritlere tasinmaz. Hepsinde ayri ayri yolculuklar soz konusudur. Bireysel olarak bunun Mason’un yasamina etkileri, herhalde Masonluga ayirmasi gereken daha fazla zaman oldugu seklindedir.

 Masonik açıdan geleceğe dönük düşünceleriniz nelerdir? Kendinizle ilgili, bu yönde planlarınız, hayalleriniz var mı?

Masonlugun uzun bir sure daha devam edecegini dusunmekteyim. Bir gun sona ererse dahi, bugun mirasciligini yaptigi gelenegin baska catilar altinda surdurulecegini dusunuyorum.Kendimin bu yondeki hayalim, yasam surem icerisinde iyi bir Mason olabilmektir.

 Mason olmak düşünü dünyanızda ne gibi değişimlere yol açtı? Açtı mı?

Felsefe yapmaya basladim diyebilirim. Sosyal bilimci olmadigim icin, Mason olmadan once uzun eserler okuyup uzerlerinde tartisma yapmak, bunlari irdelemek gibi alanlarda temel egitim sistemimizin disinda bir tecrubem olmamisti. Oyle saniyorum tum Kardesler bu meslegin geregi olarak biraz filozof oluyorlar…

  Mason olaBirrak , evrensel ilkeleri göz önünde bulundurulduğunda, hadi ” evren” i bir kenara koyalım, Masonluğun bu ilkeleri kendi içinde hayata geçirebildiğini düşünüyor musunuz? Yoksa Masonluğun da daha alması gereken yol var mı? Bu konuda neler düşünüyorsunuz?

Masonlugun kendi icinde bu ilkeleri hayat gecirebildigini dusunuyorum. Masonlugun tabii ki almasi gereken yol var, ancak oncelikli sorunlar icerisine “Masonlugun kendi icinde Masonluk ilkelerini uygulamak” gibi bir basligi yerlestirmenin dogru olmadigi kanisindayim.  Masonlugun evrensel ilkelerini hayata gecirmek ise, bugun her zaman oldugundan da onemli. 

Toplumların da kendi karakteristik özellikleri olur, Masonlarda yaşadıkları toplumun bir unsurudur. Hele Mason nüfusu göz önünde bulundurulduğunda bu durum ABD için daha da belirgin oluyor. ABD Masonluğunun sizce en belirgin karakteristik özellikleri nelerdir?

Elbette. Kanimca, ABD Masonlugunun en belirgin karakteristik ozelligi Kardeslik ve Hayirseverliktir. Masonlugun sosyal klup boyutu ve hayir isi calismalari, oldukca on plandadir. Ornegin ABD’den cikmis olan Shrine organizasyonu bunun en guzel ornegidir. Bu karakteristik ozellik, ABD’li karakterinin bir sonucudur. Cesur, is bitirici ve sosyal kisiliklerdir.  Tabii bu ABD’de Masonlugun karakteristik ozelligi. Simdi bunu soyledim diye, ABD’de Masonluk bir sosyal kluptur diyen olursa, o kisi kendini guzelce kandiriyor demektir. Bu dedigini bir yere yazarsa da, kandirilmisligi baki olmus olur.  Gercek su ki, ABD’de Masonluk, ulkenin kurulusundan bu yana cok on planda olmus, ulkenin kulturunun bir parcasi haline gelmis bir kurumdur. Bunu soylemek de her ulkenin harci degildir.

Bize Masonik hayatınızın sizi en zorlayan, Mason olmayı düşünen insanların da göze almaları gereken yanını anlatır mısınız? Bir Mason olmanın en zorlayıcı yönü nedir?

Bu kapiya eglenmek, hos vakit gecirmek, ticari kazanc saglamak, cevre yapmak, Masonum diyebilmek, merakini gidermek ya da dunyayi yonetenlere katilmak gibi amaclarla gelmesinler. Kendini tanimak, hayatin anlamini aramak, eksiklerini gidermek, kendilerini isigin yoluna samimi bir sekilde adamak ve neticesinde daha iyi bir insan olmak umidiyle gelsinler.  Bir Mason olmanin zorlayici yonu, hem toplumda hem de hickimse bakmiyorken surekli olarak Mason olma zorunlulugudur. Diger seceneklerin kendinize net kazancini gorseniz de, her durumda dogru olani yapmaktir. Gunluk hayatin yakanizdan bir turlu dusmek bilmeyen eskiyalarina her zaman net bir “hayir” demektir. Bu tur standartlara sahip olarak yasamak, bunlari onemsemeyenlere karsi, harici alemde bir dezavantaj olarak gorulebilir.

 Ben sormamış olsam da, anlatmak istediğiniz bir şey, iletmek istediğiniz bir konu var mi?

Bu forumda sik olarak tartisilan, bazen de Masonlarin sukunetinden dolayi konusmadiklari iki tane konuya kisaca deginmek istiyorum. Birincisi Kadin Masonlar konusu. Efendim, bayanlar Mason olamazlar. Hicbir muntazam Mason da, bir bayanla Masonik iliskiler kurmaz, veya onun Tekrisinde bulunmaz. Bu yeminlerle ve eski yukumluluklerle sabitlenmistir. Masonluk, bir Adam Olmak yolculugudur. Bunun, icindeki ogretiler de dahil olmak uzere, cok net bir maskulen karakteri vardir.  Bunun yaninda, ruhun bir cinsiyeti oldugunu soylemek biraz fazla iddiali olmak olacaktir. Insanligin enerji, beceri, bilgi ve tecrubesinin yarisi da bayanlardadir. Bayanlar da kendilerini gelisitirip, Masonluktaki degerlere uygun bir yasam surme gayreti icerisine girebilirler ve girmelidirler. Istedikleri kurulusu kurup, calismalara baslamalari en dogal haklaridir. ABD’de bu tur kuruluslar mevcuttur, ornegin Order of the Eastern Star, Amaranth gibi. Bunun Masonluk catisi ve ismi altinda yapilmasindaki israri anlamak mumkun degildir, zira ortada ciddi bir talep dahi soz konusu degildir. Ikinci deginmek istedigim konu, Muntazamlik konusu. Hicbir muntazam Mason, bir klandestin veya gayri muntazam Mason ile Masonik iliskiler kurmaz, veya onlarin Locasinda oturmaz. Bu da yemin ve eski yukumluluklerle sabitlenmistir. Bu Ustat Mason olmus herkes icin baglayici bir sozdur ve ihlalinin cezalari pek yamandir. Bunun yaninda, gayrimuntazam bir Masonluk da oldugu vakidir. Onlarin da son derece etkileyici rituelleri, calismalari, kuruluslari mevcuttur ve onlar da kendilerini Adam Olmak yoluna adamis kimselerden olusmustur. Bunun gibi soylu bir cabaya saygi duymamak, buna sevinmemek de pek hakkaniyetli olmaz. Ancak biz bu forumda, Muntazam Masonlugu anlatmaya calisiyoruz. Kimi zaman, “muntazam-gayrimuntazam ne farki var” gibi sonuclara ulasilan, hatta muntazam Masonlugu dogmatik ilan eden baslik ve tartismalar oluyor. Bazen bu konuda kendimizi yetersiz veya isteksiz buldugumu soylemek isterim. 

Bu roportaji ve diger roportajlari yapmaya ayirdiginiz zaman ve ilginiz icin tesekkur ederim Sayin enelsir.


Romeo ve Juliet – 3

Category : Kişisel Bloglar

Istanbul`dan Fiji`ye…

Once Dubai`ye gidildi. Ordan, Malezya`ya, ardindan Sidney`e ve nihayet Fiji`ye varildi. Orada bir hayat kuracaklardi. O yuzden sevmeme gibi bir ihtimalleri yoktu. Huzur olsunda baska bir istekleride yoktu zaten. Okyanus kiyisinda kucuk bir ev yapacaklardi. Balik tutarak azicik bir parayla gecinip gidecekler, huzurlu bir sekilde yasayacaklardi. Herkesten, herseyden uzak.

Birkac gun Otellerde kalindi. Etraf gezildi. Daha sonra arastirmaya basladilar. Nasil kalma izni alinabilir? hangi isler yapilabilir? Bir sekilde kalmanin yollarini bulmaya calisiyorlardi. Bu arada butun sehayatin kayitli oldugu kameralerinida caldirmislardi. Yaptiklari arastirmalar sonunda Fiji`de kalamayacaklarini anladilar. Kalma izni neredeyse imkansizdi. Juliet irim, kirim etmeye baslamisti. Parada azalmaya baslamisti ki, 2. haftanin sonunda Turkiye`ye donmeye karar verdiler.

Donuste Guney Kore uzerinden geldiler. Cok ilginc bir tecrube olmustu ikisi icinde. Sirf onlarin evlenmesini istemeyen aileden kacmak icin ve huzuru bulmak icin Fiji`ye gitmislerdi. Simdi ise aynen geri donuyorlar, Ankaraya tekrar gidiyorlardi. Romeo`nun babasi Ankara`da onlari karsiladi. Babaannelerinin evine goturdu. Orada 1-2 ay kaldilar. Daha sonra baba, diger esinden olan cocugun gelecegini soyledi. O cocugu kabul etmeyen Romeo, gitmenin daha dogru olacagini dusundu. Fakat cepte para sifirdi. Para olsada zaten birlikte bir otelde kalamiyorlardi. Cunk oteller bir bayanla erkegin birlikte kalmasi icin evlilik cuzdani istiyorlardi. Babanin ofislerinden birinin deposunda kalmaya karar verdiler. Depoda 3-4 tane sandalye, masa vs. vardi. Onlari birlestirerek depoda uyumaya ve Ankaranin o soguk gunlerini orada gecirmeye basladilar. Depodaki tek isi kaynagi, tavandan gecen kanalizasyon borusuydu. Apartmanda kim tuvalete gidip sifonu cekse borudan su sesi geliyor, insanlar sicak dus aldiklarinda depo biraz daha isiniyordu. O borunun tam altinda yattilar gunlerce.

Birbirleri ile hicbir sorunlari yoktu. Cok seviyorlardi birbirlerini. Nerede olursa olsun, birlikte oldukca mutlulardi. O zor gunler gececekti. Tabiki stres yapiyorlar, sinirleri bozuluyor ve o anki durumdan dolayi keyifleri kaciyordu. Arada kavgada ediyorlardi. Fakat buyuk bir sorunlari yoktu. Herkese inat seviyorlardi birbirlerini. Amerikaya gitme firkileri ve cabalari vardi. Fakat kolay degildi. Vize islemlerine basladilar.

House of Pokies is the best place to play casino games and win prizes, with more than 270 games including mobile casino. As a member of House of Pokies, you will have the chance to participate in new offers and promotions regularly.

Romeo ve Juliet – 2

Category : Kişisel Bloglar

“Annem ve ablam evliliginize onay vermiyor. Carsambaya kadar Istanbulu terket yoksa kan cikacak”

Romeo ve Julie`tin SerenatiHayir! dediler. HAYIR! BU EVLILIK OLMAYACAK!

Fakat abiler Romeo`ya soz vermislerdi. Onu cok sevmislerdi. Birlikte icmeye bile gitmislerdi. Romeo onlara cok defalar soylemisti onu Julietten bir Allah bir Juliet ayirirdi. Fakat anne ve avukat abla Romeodan nefret ediyorlar. Karar mekanizmasi onlar. Abiler soz vermis olmalarina ragmen bu sozu yutmak zorunda kaliyorlar ve Romeoya bir telefon geliyor. “Yarin oglen benim ofiste ol. Konusmamiz lazim.” Romeo ofise gider ve kendini en cok ailenin babasi zanneden Abi elinde yine viskisiyle oturmaktadir. Gozler kan canagi, tek el masanin altinda her an silah cikarabilecek potansiyelde beklemektedir. Romeo durumu sorar ama Abiden duydugu cumleler hos degildir.

“Annem ve ablam evliliginize onay vermiyor. Carsambaya kadar Istanbulu terket yoksa kan cikacak”

Ablanin emri nedeni ile abi Romeodan cep telefonunu ister ve Romeo verir. Telefonun icinden kartini alan abi. Romeoyu ugurlar. Avukat abla ve mafya bir aile Romeonun butun tanidiklarinin bilgilerinede bile ulasmistir artik.

Romeo nun 2 gunu vardir Istanbulu terketmek icin. Eve gider esyalarini toplar. Ankaraya, babasinin yanina gider. O gece Romeonun evine baskin yapilir. Ev talan edilir. Fakat Romeo gitmistir. Eger hakikaten verildigi suredeki gibi 2 gun bekleseydi Romeo öldürülmüştü. Ankaraya gelen Romeo evinin basildigini ogrenince Juliete telefon acti. “Kac ve ilk otobusle Ankaraya gel” dedi. Julietin cevabi ilgincti. “Zaten biletimi aldim. Sana surpriz yapacaktim 🙂 ” Juliet Istanbuldaki kaleden kacti. Ankaraya geldi. Onu alan Romeo babasinin evine goturdu. Fakat boyle bir mafya aileden kiz kacirmak demek kelle koltukta yasamak demekti. Ankarada kalamazlardi. Romeonun doguda bircok tanidigi oldugunu abiler biliyordu. Doguyu kessinlikle arayacaklardi. Romeo abileri ters koseye yatirmaya calisti ve batiya kacti. Halasinin Izmirdeki evine geldiler. Fakat hala yilin 6 ayni o yazlikta diger 6 ayini Almanyada gecirmekteydi. Evde kimse yoktu. Romeonun babasi haladan evde kalmak icin izin aldigini soylemis olsada 2 genc kapi onunde kalmislardi. Saat gece 2. Cesmede evsiz ne yapabilirlerdi? Romeo bir cilingir buldu. Telefonla arayarak bolca para verdi ve cilingire kapiyi actirtti. Hey guzel ulkem benim. Cilingir Romeo ya, birak kimlik falan ismini bile sormadi. Parasini aldi. Evin kapisini acti ve gitti.

Cesmede 3 katli cok guzel bir ev. Kışın ortasında. Denizin önünde. Harikaydi. Cok ozlemislerdi birbirlerini. Cok seviyorlardi. Evse cok soguktu. Bir turlu sicagi nasil acacaklarini bulamamislardi. O yuzden cok usuyorlardi. Yazlikta yorganda bulunmadigi icin 2 battaniyeyi ust uste koyarak gunlerce mutlu sekilde uyudular. Sonra iki aile arasinda aracilik yapan kisi Romeoya telefon etti. Abilerin ve butun ailenin, kiz kactigi icin cok utandiklarini, ele gune rezil olduklarini, kiz geri doner donmez 10 gun icinde hemen dugun, nikah ne gerekiyorsa yapilacagini soyledi. Romeo inanmadi. Soz istedi. Soz verildi. Yemin istedi. Yeminler edildi. Sonunda Romeo kararini verdi ve soyledi.

10 gun icerisinde eger dugun ve nikah olmazsa 11. gun tekrar kaciracagim. Ama bu sefer geri donus olmayacak!

Birlikte otobus garina gittiler. Cok uzuluyorlardi. Romeo belli etmiyordu. Juliet ise hafif hafif gozyasi dokmeye baslamisti. Garda, o gunlerin populer sarkisi Kayahan – Bir Ask Hikayesi calisiyordu.

Romeo Ankaraya donmek zorundaydi. Juliet ise Istanbula gidiyordu. Istemiyorlardi ayrilmak. Cok mutlulardi kışın kaldıkları yazlık evde. Cok özlemişlerdi birbirlerini. Doyamamışlardı. Gene ayrılıyorlar, gene ayırılıyorlardı. Juliet agliyordu. Kocaman bir sarildi. Kokladi. Bakti kapkara zeytin gozlere. Bakti… Bakti… Bakti… gitti.

Romeo Ankarada 10 gun bekledi. Hicbir sey olmamis, verilen sozler unutulmustu. Yeminleri ise kendinden baska hatirlayan yoktu. Romeo tekrar Julieti kacirmak zorundaydi. 11. gun oldu ve kacirdi. Aynen ikaz ettigi gibi 10 gun bekledi ve 11. gunde tekrar Julieti kacirdi. Fakat bu sefer aile fena sinirlenmisti. Heryerde kollari oldugunuda bilen Romeo cok korkuyordu. Her koseden birisi cikacak gibi dusunmeye paranoyak olmaya baslamisti. Huzurlu uyuyamiyordu. Rahat degildi. Karar verdi…

Huzur neredeyse oraya gidecegiz! Aklina o kartpostallarda gordugu Pasifik okyanusundaki adalar geldi.

FIJI! FIJIYE GIDIP BUNDAN SONRA ORADA YASAYACAGIZ!

Butun parami harcayacagim oraya gitmemiz icin. Oraya ulasinca tek yapmamiz gereken bir sahilde agaclardan bir ev yapip birkac olta malzemesi almak. Evet. Hayatimizin geri kalanini deniz kenarinda fakir ve kendi kendine yasayan insanlar olarak gecirecegiz! En azindan huzurlu olacagiz. Baskada hicbirsey istemiyorum!

Vizeler ve biletler alindi…

mostbet ni tanlang va shu yerda yutib oling.

smyrnali, AQUA, azzurra Roportajı

Category : Kişisel Bloglar

Sayın forum üyeleri ve ziyaretçilerimiz,
Bu hafta çok özel bir roportajla karşınızdayım. Özel, çünkü forumumuzun bayan üyeleri ile yapıldı bu roportaj. Çok keyifliydi. Umarım siz de aynı keyifi alırsınız…Her birine bana zaman ayırdıkları için ayrı ayrı teşekkür ederim. Buyurun karşınızda forumumuzun bayan üyelerinden üçü.

Eğitiminiz nedir?

smynali- Düz lise mezunuyum, ayrıca meslek lisenin, giyim ve el sanatları nın birkac bransından mezun oldum.
AQUA- İstanbul uni.Edebiyat fak.Belge ve bilgi yönetimi
azzurra-Lise (Ama aslına bakarsanız iki üniversiteyi birini ilk ,birini son yılında terk ettim)
Mesleğiniz nedir?
smyrnali- İş kadınıyım diyemem ..Kazanc bekliyerek calısmadım .Kendi is yerimiz var ihtiyac oldugu zamanlarda orada olurum.. Turızımle ılgılıyız …ev kadınıyımda dıyemem o kadar mukemmel olmadım.
AQUA- Turizm -acenta
azzurra- İcra İhalelerinde gayrimenkul uzmanı olarak çalışıyorum.
Masonluğu anlatmaya çalışan bu foruma neden üye oldunuz?
smyrnali- Arkadasımın davetiyle geldim.
AQUA- Bilmek için, bilenlerin safında olmak için.
azzurra- Herhangi bir meslek ,herhangi bir ilgi alanı ile çevrenizde birçok kişiden biri bir bilgi sahibidir. Masonluk birçok kişinin bilgisi olmadan fikir yürüttüğü kavramdır. Siteye üye olmamda ki en büyük etken yazılı veya görsel basın dışında Tükiyede masonluk nasıl anlaşılıyor veya masonlar kendilerini nasıl ifade ediyor .
Forumumuz mottosunun hakkını ne kadar verebiliyor?
smyrnali- “masonluk masonlardan öğrenilmelidir”ise…ne kadarı ögreniliyor? Hem ögreti var hem yasaklar var celiskili degil mi?
AQUA- Bu sorunun cevabını asıl verecek olan yöneticiler olsa gerek.Üyelerin basvuruda verdikleri cevapları, zaman içinde forumun yansımalarını dışarıdan gözlemleyebilecek olan onlar.Ama bana göre evet daha önce duymadığım pek cok konu hakkında fikir sahibi oldum, merak ettiklerimin çapı genişledi, öğrendikçede artıyor.
azzurra- Zaten belli katılımcılar ve paylaşımları var.Ve o katılımcıların paylaşımlarını okumakta açıkcası zevk veriyor.Herşey yerinde ve dozajında .Diğerleri benim gibi merak edenler.
Masonluk hakkında neler biliyorsunuz? Masonluğu nasıl tarif edersiniz?
smyrnali- Masonluk hakkında araştırma yapmadım.medyada denk geldigim okuduklarımın genelde taraflı yargılar icerdigini gordum..bilerek konusanlar ortada yok…bilmeden konusanlar cok.
Bence Masonlar kendi icinde yapılanmıs ve fazla kapalı kalma hatasına dusmus bir cemiyet.
Belirli erdemleri benimsemiş,bunun cercevesinde hem sosyal hem ruhsal ogretileri iceren bir nizamı var.
AQUA-Öncelikle youtube’da dolaşan videolarla alakasının olmadığını biliyorum.Belki bazı dogrular, tamamen saptırılıp saçma sapan bir bakış açısıyla ortaya sunulmuş; hatta ortalamaya sunulmuş.Bu kadar yaygın kabul gören bir yorum olmasıda tamamen hitap ettiği kesime uygun olmasından kaynaklanıyor.Ortalamanın eğitimsiz ve kulaktan dolma fikirlere inanıp araştırmaya girmeyecek olmasını hesaplarsak bu kadar kabul görüşüne şaşmamak lazım.Peki o değilse ne masonluk?Bilim ve akıl kadar sezgilerinde en üst düzeyde kullanılarak; kişinin önce kendi yapılandırmasını oluşturduğu, sonrada toplum adına iyi insan (kamil-insan)olma yolunda ve iyi bir toplum olma hedefiyle , yöntemlerinide ketumiyetle kendi içinde saklı tutan bir kurum.
azzurra- Çocuk yaşımda Tapınak Şovalyelerine olan ilgimden dolayı araştırma yaparken bir bakmışım Masonluk kavramının içindeyim.Burda uzun tarihçe anlatmak yerine özünde iki kelime kardeşlik + yardımlaşma diye çok kısa özet keseceğim… Bana ifade ettiği güç,bilgelik,akıl,sır,yönetim,görsellik…
Bir bayan olarak kadınların mason olamayacağı düşüncesine nasıl bakıyorsunuz?
smyrnali- İnsan olarak insan olanın cinsiyeti benim icin onemli degildir.cinsiyet ayrımının oldugu yerde baska ayrımlarda vardır,bunları sorgulamak masonların işi olsun.
AQUA- Bir kadının mason olamayacağı düşüncesinden yola çıkarak bakarsak belki duygusal oluşu; adaletli ve adil karar vermeye engel arzedebilir.Ama istisnai kişiler vardır.Masonlukda zaten bu istisnai kişilerden oluşuyor fikrinden yola çıkarsak , bence olur neden olmasın.Dünya nufusunun %49 unu gözardı edemezsiniz.Aslında bu soruyla ilgili merak ettiğim baska bir konu var.İsminin içinde (K.M.B.L)mason locası kelimesi geçiyor olmasaydı, sadece ezoterik bir topluluk ve benzer faalyetleri gösteren bir kurum olsaydı.Üyeleri kadınlardan oluşan bu kurum hakkında yorumlar ne şekilde ve nasıl olurdu?
azzurra- Bu cevaba başta bayanlar olmak üzere bir çok kişiden tepki alacağımı biliyorum. Bence bayanlar mason olamaz bununda sebebi benim gözümdeki masonluk olgusu. Masonluk kavramının içinde ki en önemli şeylerden biri gizdir. Maalesef bayanların doğasında olan duygusallığın ,anaçlığın gizlilik politakısıyla örtüşeceğini düşünmüyorum ayrıca bayanlar kıskançtır ve bayanlar erkekler kadar da bir birine tutkun değildir.Gizli olan şeyler sırdır .Siz etrafınızda kaç tane bayanın sır tuttuğunu gördünüz? Ben de dahil olmak üzere hiç görmedim.Bu iki sebep yeterde artar bile ….Erkekler bu konuda daha yumuşak deyimler kullanıyorlar. Eskiden taş ustaları vardı ordan kardeşlik doğdu geleneksel yapıya uyuyoruz bla bla bla gibi…Ama işin özün bence yukarıda olan sebepten dolayı ..
Bir bayan gözüyle ve salt katılımcılarını baz alarak forumumuzu değerlendirir misiniz? Çoğunluğu erkek olan bir ortamda bulunmak size olumlu veya olumsuz bir durum yaşattı mı?
smyrnali- Katılımcıların cogunlugunun erkek oldugunu fark etmemiştim..siz sorunca şaşırdım.. daha oncede belirttigim gibi ,katılımcıların cinsiyetine yada suretine bakmam paylasımına paylasım tarzına bakarım 🙂
AQUA-Cinsiyete hiç dikkat etmiyorum yazılanlarda daha cok içerikle ilgileniyorum o yüzden yazan kişilerin cinsiyeti bir fark yaratmıyor.Bu forumda üye olarak yer almak belki olumlu ya da olumsuz bir durum yaratmış olabilir ama bu durumun benim cinsiyetimle alakası yok.
azzurra- Hayır asla rahatsızlık duymadım. Bilakis mason olan veya olmayıp ta bu konuyla ilgili araştırma yapıp güzel paylaşımlarda bulunan kişilerin paylaşımlarını fırsat buldukça zevkle takip ediyorum.
Çok kullanılan bir deyim vardır ” buraya bir hanım eli deymeli” diye. Forumumuza bir hamım eli deyecek olsa nerelere, nasıl deyerdi?
smyrnali- Mantı acarım …Tozunu atarım :)) Şaka bir yana , forUm genel anlamda iyi duzeyli bu tur seviyeyi koruyabilen bir kac formda daha bulunmustum.Seviyeyi korumak adına fazla resmi olunma durumu var.Devlet dairesine resmi dilekce yazar gibi ileti yollanıyor .
formda paylasmak kadar kaynasmakta onemli.kaynasmakta sevgi ve saygıyla olur.Forumda sevgi kaybolmus yerini baskın bir saygı göruntusu almıs …. oyle olmus ki ,.ısrarla saygı diye tutunanlar var . biraz sert uslupu hakaret sananlar var. hani sevgi? Sanırım once sevgiyi samimiyeti ogretmek gerekli sevginin getirdigi saygı sıcacıktır yurekten gelir baskıya yeryoktur onun icinde .
AQUA- Genelde kadın ağırlıklı sitelerde fix menü ; cilt bakımı , makyaj ürünleri,cocuk bakımı , alışveriş …sanki başka sey düşünmez başka seylerle ilgilenmez gibi :)Forumda böyle başlıklarında açılabileceği ihtimalini düşününce bir değişiklik olmasın, böyle iyi.
azurra- Sitede görünümüyle ilgili yeni güncellemeler olmuş. Ben şahsen eskisini tercih ederdim. Eskisinin havası daha güzeldi bu biraz basite kaçmış. Aklıma ilk gelen profilimizde son incelediğiz konular, arama motoru kısmı olsa, arkadaş ekle kısmı olup arkadaş olanlarda anlık sohbetleşme imkanı olabilse iyi olurdu.
Bu forum masonluğu anlatmayı amaçlıyor. Neden masonluğu öğrenmek istiyorsunuz?
smyrnali- Forumda masonları kendi agzından dinlemek daha iyi degilmi? .anlatabildikleri kadar onları tanımaya calısıyorum.ozellikle masonlugu ogrenmek gibi merakım yok.genel konularda genel fikirlerini dinlemeyi tercih ederim.boylece daha iyi tanırım 🙂
AQUA- Sadece masonluk değil daha çok uzantıları olan konularla ilgileniyorum.Ama ipin ucu aynı yere çıkıyor.Bütün bir insanlık birikiminin ve ögretilerinin ışığında ” ne olduğumuz?” ve ‘nasıl olmamız gerektiği” sorusuna cevap arıyorsak bir noktada çakışıp; masonluğun da ne olduğunu öğrenmeyi istememek kaçınılmaz.
azzurra- Masonluk içine girmeden yazılı yada sözlü basından öğrenibilecek bir şey değil. Öğrenmek değilde biraz daha anlamak için desek daha doğru olur.
Özel hayatınız da hiç mason tanıdığınız var mı? Varsa, en dikkat çekici özellikleri nelerdir?
smyrnali- Hem var hem yok diyelim…mason olduklarını belli eden bir ayrımcılıkları yok..genel olarak egitim ve kultur duzeyleri gayet iyi .kendini surekli gelistiren kişiler ..insan olan insan ….mason olup olmadıklarınıda hıc sormadım bırılerının yalancısıyım :=)
AQUA- ”Öncelikle harici olarak kişinin mason olup olmadığına nasıl karar vereceğiz?”Kişi olmak isteyip; benzer özellikler taşıyıp mason olduğunu iddaa edebilir.Özelliklerini taşır; ama bunu açıklamaz, ya da öyle olur bunuda saklama gereği görmemiş olabilir.Bu durumda bendeki bilgiyle; bu soruya cevap vermem olasılıklar dahilinde olacaktır.Olasılıklar dahilinde bu soruya cevap veriyorum. Olumsuz bir fikir de taşımadan hatta en ufak bir fikir sahibi olmadan once; yakınlarında olan gelecekte kendisininde olması olası arkadaslarım olmus olabilir.Belkide öyledir bilmiyorum bu konuda hiç konuşmadık.Anlamlandıramadığım bir fark var. Taşlar yerine oturmuşsına sezinlediğim içsel bir bütünlük, şaşırtıcı derecede denge hali …
azzurra- Hayır yok ama olmasını çok isterdim konuşulacak çok konu olurdu.
Masonluğa ilginizin sebebi nedir?
smyrnali- Özel bir ilgim yok.
AQUA- Öğrenme merakımı giderip,merak ettiklerimi artırdığı için.
azzurra-Eğer reenkarnosyon varsa ben geçmişte bir Şovalyeydim…Zaten anlayanlar anlamıştır.
Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
smyrnali-Ne anlatabilirmki ?…..hmmm……sevgi dolu bir aile ortamında yetistim,kız erkek kardesler, kuzenler filan….cinsiyet farkının yerine sevgiyi sarmas dolas olmayı kızıp kavga etsekte birbimize sarılmayı küsmemeyi birbirmizi korumayı ögredik.
Helde babamın, kabahatleriniznde yalan soyleyip karsıma gelirseniz sucunuzun yerine yalanınız yuzunden dayak yersinız! bu ihtar bayagı etkili olmus ki yalan soylemedim ,dayak yemesemde iyi azar işittigim oldu ..Kuzenlerim erkek oldugu icin onların arasında onlardan gerı kalmadım yaramazlıkta ,itiraf edeyimki galıba en yaramaz bendım.pembe ,beyaz yalanlarıda ögrenemedım bu yuzden susmayı tercıh ederım.konustururlarsada sakınmadan gerceklerı soylerım.. (bu yuzdende pek sevilmem =)))
Bızler sımdıkı cocuklara gore daha şanslıydık sanırım,bayramlarda yılbasında ,ozel gunlerde babanemın evınde toplasılırdı,televızyon yoktu….sohbetler eglenceler oyunlar bırbırımızle kaynasıyorduk.Bize masallar okurdu.
okumayı ögrendigimde kosa kosa babanemin kitaplarından birini aldım okumak icin ,bir baktım ki yine okuyamıyorum.meger bize okudugu kitapların cogu osmanlıcaymıs ..
Babanem kanun,tambur calardı bazende bıze orta oyunu bıle oynardı,cok renklı bır kısılıgı vardı, bızleri toplardı, kızma bırader oynardık.mızıkcılık yapmadan ,edebiyle,keyif alarak oyun oynamayı onunla ogrendik..(babanemin kardesi)hele Mehlıka teyzemız tam bır osmanlı hanımefendısiydı,bızlere efendımsız hıtap etmezdı,duzgun temız turkcesıyle sevgı ve saygısıyla, bızler de ona ıtına ıle hormet ederdık.saygının,terbiyenin, zorlama ıle degıl sevgıyle kazanıldıgını ögretti.
Baskının yerine yetıskın muamelesı ıcınde cocuklugumuza göz yumuldu,utanmayı ,saygıyı ,terbiyeyi bu şekilde aldık.bu yuzden aileme minnetarım ,dogru yerde dunyaya gelmeyi beceren ruhlardanım sanırım:)
Evlendıgımdede ıs hayatım olmadıgı ıcın ev gezmelerı ve gunlere uyum saglama sorunum yuzunden,kurslara katıldım, derneklerde gorev aldım bır süre kızılayda gonullu hemsırelık yaptım. Bir donem kendi is yerimizde yogun olarak calıstım..Çocuklarım yetıskın oldugu ıcın artık kendımı emeklı ettım.Arkadasların atolyerınde seramık yaparak, bazen resım yaparak, arada kopegımle yuruyuslere cıkarak, kendımle kalmayı sevıyorum ..
Okumaya ilgim bir ara ruhun yolculuguna yoneltti beni .yada ruhum uyanmıya başlamıstı bilmem .Bu tur konularda bir seyler okurken farkketimki benim uyumsuzluk olarak kendimde adlandırdıklarım aslında icsel sesimin dısa vurusuymus…ic sesimi,sezgilerimi kapatmak yerine dinlemeyi tercih ettim…dinledikce madde dunyanın nasıl bir oyun oldugunu gordum,bu oyunun icinde birilerinin verdigi rolleri mi oynak gerekli yoksa kendi rolumuzu kendimiz mi secmeli? gordum ki en iyisi dogaclama yuregince oyna ister deli desinler ,ister veli, gerci ikisi arasında bir ince cizgi var cizgiyi bil ama bilmez gibi yap yerine gore veli, yerine gore deli en keyiflisi :)))
AQUA- Özür dileyerek bu soruya cevap vermek istemiyorum.
azzurra- En zor soru bu olmuş insan kendini nasıl anlatır ki….Bir kere bireysel özgürlüğüne çok düşkün olan biriyim,kuralcı ve de saygı kavramına çok dikkat ettiğimi de söyleyebilirim. Ortaokula giderken yaşının üzerinde eline geçen bir kitabı okuyup. O kitapta iki cümleye takılıp yaşantısının her zorluklarında ve güzelliklerinde iki cümleye göre rota çizen biriyim. Şimdi bunları yayınlayıpta okuyanlar olursa merak edecekler o iki cümleyi “Evetiniz Evet ,Hayırınız Hayır Olsun” diğeri ise “Her şeyin zamanı var.Gülmenin de ağlamanın da ;eğlenmeninde yas tutmanın HER ŞEYİN ZAMANI VAR”…
Masonluk bireyin gelişmesini ve daha iyi bir insan olabilmesini istiyor. Ülkemizin yapısı göz önünde bulundurulduğunda , bir bayan olarak kişisel gelişiminizin önünde engeller varmı? Varsa neler?
smyrnali- Masonluk bireyin gelişmesini ve daha iyi bir insan olabilmesini istiyor. da istekler icraatlerle gerceklesir .. masonlar kendi felsefeleri dogrultusunda bu konuda en iyi konumdalar bunu rahatlıkla soylebiliriz .
bırde devletinde bu konuda ne kadar yapıcı oldugu tabana inebildigi önemli.
benim cinsiyetimden yana sorunum yada engelim olmadı…..sen bayansın yapamazsın edemezsin diyenlere gulumserim….benim adıma karar verilmesini sevmem.
Toplumun icinde bu tur sorunlar varmı dersek degisen Turkiyenin icindeyiz ,sanırım gittikcede eskiyi aratır bir durum gorunuyor.
Halam liseyi bitirdiginde elini kolunu salayarak guzel sanatlar akademesine kaydını yaptırmıs…ve 4 branştan mezun olmus….
simdi gencler tek bir bolum icin savasıyor….
Genclerin egitim sisteminde ne sosyal ne kulturel egitim var ezbere bir zihniyetin ögretimi dayatılmıs.yarıs atı gibi yetistiriliyor.
amacından sapmıs bir sınav sistemi ,ve maddi sorunlar yüzünden bir suru engeller.
Egitimi tabandan saglıyan koy enistutuleri kapatıldı.,teknik ögretmen okulları kapatıldı.
Ögretmenlere diploması verilmis ,meslegi verilmis gelip yeterlilik sınavı acılıyor..sistemde hata varsa sisitemi duzeltmek gerekli . Kitap okumayı unutmus bir nesil yetistirildi.Tv vacizp hale getirildi oradan egitici prg yayınlarına bir bakalım.Yeterlimi ? kaliteli prgramlar herkes uyudukdan sonra yayında bu nedemektir?
AQUA- Kişisel gelişim olarak engel yok ama kişisel olarak gelişmesini arzu ettiklerim engelin kendisi olabilir.
azurra- Benim için konuşacak olursak zaman ve maddiyat (ama bir şeyin niyetine girmek onu çok çok istemek ayrı bir durum),genel için konuşacak olursak eğitim,maddiyat,kültürel yapı diyebilirim.
Evrensel ülküsü göz önünde bulundurulduğunda kadınların masonluğa ne gibi katkılarının olabileceğini düşünürsünüz?
smyrnali- Bu camianın icinde bu bilgilere daha vakıf bayanlara sormak lazım ..bayanların girdigi yere sevgi girer, neşe girer bir seyler guzellesir tamamlanır .Tek kanatla uculmaz eril dişil birlikte kanat cırpmalı ki ucabilsinler .
AQUA- Ayrımcılıktan yana değilim. Eşit katkıda bulunabileceğini düşünebilirim.Belki biraz daha duyarlı olabilir.
azzurra-Yukarda neden kadınlar mason olamaz sorusuna verdiğim cevapta anaçlık ve duygusallık artı olarak kullanılabilir. Kardeşlik ve yardımlaşma ayağının yardımlaşma kısmında…
Ben sormamış olsamda anlatmak istediğiniz bir konu , iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?
smyrnali- Fazla geveze oldugum icin diger soruların arasında dagılmıs durumda zeten mesajlarım 🙂 onun icin yok diyelim …
AQUA- Teşekkür ederim , iletmek istediğim bir mesaj yok.
azzurra- Ben masonluğu neye benzetiyorum söyleyeyim: Hayat bir sinema filmi ise yapımcı ise TANRI, yöneten ve set arkası MASONLAR, oyuncular ve figuranlar BİZ…Filmin ismi TANRI,MASONLAR VE DİĞERLERİ..
Bu hafta üç hanımefendi konuğumdu. Bir sonraki roportajıma kadar mutlu kalın. Sevgilerimle.

MUSTAFA KEMAL ROPORTAJI

Category : Kişisel Bloglar

  

Roportaj dizisine bu hafta sayın Mustafa Kemal’le devam ediyorum. Kendisine roportaj teklifimi kabul ettiği için huzurlarınızda birkez daha teşekkür ederim.

 Bu hafta okuyacağınız roportajın da size keyif vermesini ve öğretici olmasını dilerim. Ben kendi adıma çok keyif aldım. Buyurun; karşınızda Mustafa Kemal…

 Eğitiminiz nedir?

Üniversite mezunuyum.

Mesleğiniz nedir?

Bankacıyım, meslekte 18 yılımı doldurdum.

 Mason kelimesini ilk nerede duyduğunuzu hatırlıyor musunuz?

Tam olarak ilk seferi hatırlamam mümkün değil, ancak küçük yaşlarda olduğunu söyleyebilirim. İlk babamdan duydum. Kendisi Mason değildi. Ama gerek arkadaşları arasında gerekse ailemde Masonlar vardı.

Siz de neler çağrıştırdı?

Yukarıdaki soruda belirttiğim gibi, aile çevremde zaten Masonlar vardı. Bu sebeple hiçbir zaman kötü bir çağrışımı olmadı bende.

Peki Masonluğu ilk ne zaman kavram olarak incelemeye başladınız?

1988-89 yıllarıydı. Kuzenimle birlikte Leo olmaya karar verdik. Kulübümde kurucu sekreterlik, başkanlık yaptım. Sonra Yönetim Çevresi kurulmasında çalıştım. Orada da kurucu sekreterdim. Sıra Yönetim Çevresi Başkanlığına da geldi. Ama arkadaşlarımdan sürekli Mason olup olmadığıma dair sorular gelmeye başladı. Ben Mason değildim, bunu herhalde en iyi bilecek kişi de bendim. Ama nedense herkes “benden iyi bilerek” Leo’ların Lion’ların Mason olduğunu söylüyordu.

Bu sözlerin biraz da eleştiri içermesi üzerine araştırmaya başladım. Benim duyduğum Masonluk kötü bir şey değildi. İçinde olduğum Lions, Leo kesinlikle kötü değildi. Ama bu kadar eleştirisinin yapılması ilginç bir durum oluşturuyordu.

Kim haklı? Bunu bulmak için ben de ulaşabildiğim kaynaklardan araştırma yapmaya başladım. İnternet öncesi devir olduğu için çok da kolay değildi bu. Hem babamın çevresinin hem kendi çevremin çok yardımı oldu. Sonuçta benim haklı olduğum kanaatine vardım…

Bu tarihle mason oluşunuz arasında ne kadar zaman geçti?

7-8 sene gibi bir süre diyebilirim. Ama bu süre “o kadar beklenir mi” diye algılanmasın lütfen. Okumaya başlamam ile üye olmam arasında geçen süreyi söylüyorum. Masonluğu severek Mason olmak istemem ile üye olmam arasındaki süre daha kısa tabi ki…

Mason olmak istediğiniz, amaçladığınız bir şey miydi, yoksa olaylar mı sizi masonluğa götürdü?

Elimden geldiğince araştırdıktan sonra, Mason olmayı gerçekten istedim, çünkü Masonluğun düzgün bir yapı olduğuna karar verdim. Ondan sonra da teklif geldi. Gelmese belki hala bir harici olacaktım.

Ama kendimde gördüğümü herkes için zaten bu Forumda defalarca söylemiştim. Kişi eğer hazırsa, o teklif illa ki gelir, o kapı mutlaka açılır.

Sorunun cevabını şöyle vermek daha anlamlı olacak belki: Masonluğa giden yola rüzgara kapılıp girmedim, bilinçli olarak o yola çıktım. Ancak yolun sonuna ulaşmak biraz da şartların yönlendirmesiyle oluyor. (Aman yanlış anlaşılmasın, yolun sonundan kastım, Masonluğa kabul edilmektir, yoksa yetkin bir Mason olmak değil)

Kaçıncı derece masonsunuz?

Masonluğun en üst derecesi olan 3. derece, yani Üstat Masonum.

Sizin bir iletinizde örnek olarak verdiğiniz bir değimden yola çıkarak şunu sormak isterim: Bu boyuna bir ölçü, enine kaçıncı derecede masonsunuz?

Daha önce yazdıklarımı incelediğinizi görüyorum. Bu titizliğiniz ve dikkatiniz için teşekkür ediyorum.

Aslında bu sorunun gelmesini bekliyordum. Felsefi dereceler olarak nitelediğimiz Skoç Riti dereceleri, yapısı itibariyle Remzi Derecelerden farklıdır. Masonluk nedir konusunda sorulacak soruların muhatabı ilk 3 derecedir. Bu sebeple bir Üstat Mason bu sorulara cevap vermeye mezundur. Yani Forumumuz kapsamında Üstat Mason olmam yeterli diye düşünerek cevabımı bu şekilde verdim.

Ritte derecem 14. Aslında 14,5 diyebilirim, kararım çıktı, ilk törende 15. Dereceye yükseltileceğim. Daha detaylı bilgi vermek gerekirse, Olgunlaşma bitiyor, Şapitr’e geçeceğim.

Bir mason olarak şimdiki düşünce yapınızı temel alırsak, mason olmadan önce masonluğu algılayışınızla şimdiki arasında bir fark var mı? Yoksa masonluğu tam da kafanızda canlandırdığınız gibi mi buldunuz?

Bütün açık yürekliliğimle söylüyorum, hayatımda aldığım en güzel kararlardan birisi olarak görüyorum bunu. Girmeden önce sevmiştim, girdikten sonra sevgim ve saygım kat be kat arttı. Kafamda canlandırdığımın da ötesinde mükemmel bir yapının parçası olduğumu düşünüyorum.

Mason olma teklifinin geldiği günü bize anlatabilir misiniz?

Şimdi ABD’de yaşayan çok sevdiğim bir arkadaşım teklif etti. Leo ile ilgili bir ev toplantısındaydık. Kurallar, ilkeler, sorunlar üzerinde yorucu tartışmaların ortasında, arkadaşım yanıma geldi, beni biraz uzağa çekti,

“Bu kadar emek veriyorsun, bunu çok faydalı bir yerde devam ettirmek ister misin” dedi. Nedir dedim, Masonluk diye cevap verdi.

Beklediğim bir teklif, beklemediğim bir yerde, zamanda ve beklemediğim bir kişiden gelmişti. Mutlulukla gurur arasında çok güzel bir duyguydu yaşadığım.

Sonraki süreç nasıl gelişti?

Sonraki süreçten önce anlatmak istediğim bir şey var aslında. Sürecin devamı için gereken bir konu, aileden onay almaktır.

Babam Masonlukla ilgili hiç olumsuz konuşmamasına rağmen, zamanında kendisine teklif geldiğini ve kabul etmediğini biliyordum. Bu beni endişelendiren bir konuydu gerçekten. Ya “hayır ne işin var onların arasında, ben kabul etmedim sen de etme” derse… Tam tersi oldu. Çok sevindiğini, mutlaka kabul etmem gerektiğini söyledi. Hatta, giriş ödentimi de babam verdi…

Bundan sonra bekleme süreci, aslında adı gibi sadece beklemekten ibaret bir süreç. İdari mekanizmayı bilmediğim için, bana haber verilmesini bekledim. Bu arada beni öneren Kardeşimin verdiği kitapları okuyordum.

Bu noktada anlatmak istediğim bir husus daha var aslında. Benim bekleme sürem normalden uzun oldu. Sebebi de beni öneren kişiyi beklememdi. Forumu dikkatli takip edenler bilecektir, bir aday önermek için 2 senelik Üstat Mason olmak gerekir. (Şimdi bu süre 1 seneye düştü, o zaman öyleydi.) Ben Kardeşimin 2 seneyi doldurup beni önerebilmesini bekledim. Başka birisi tarafından önerilmek mümkündü, ama bu bekleme de benim o kişiye karşı vefa borcumdu. Hala da aynı fikirdeyim, yine aynı durumda olsam beklemeyi tercih ederim.

Babanız neden kabul etmemiş. Bunu ona hiç sordunuz mu? Nedenini biliyor musunuz?

Sebebini tabi ki sordum. Kabul etmeme gerekçesini onun sözleriyle yazayım : “Oğlum, ben inancım gereği kendimi muhatabımı İslam’a davetle mükellef görüyorum. Biliyorum ki Masonlukta bu olmaz. Onun için orası bana uygun değil” Peki bana neden izin, hatta destek verdi bu konuda? Bunu da sordum. “Bu benim inanma şeklim, sen de aynı şekilde düşünsen girmek istemezdin. Kendi bu davetle mükellef görmüyorsan git, sana her konuda faydası olacaktır” demişti.

Sanırım babamın dini anlama biçiminden de bahsetmezsem bu açıklama yetersiz kalacak. Babam İslam konusunda çok bilgili ve dinine çok bağlı bir insandı. Hatta tek başına yazdığı bir İslam Ansiklopedisi de var. Bastıramadı, ama hayatının sonuna kadar üzerinde çalıştı, eklemeler çıkartmalar yaptı. Onun babası İstanbul Üniversitesi, sonrasında Ezher’de okumuş bir müftüydü. Bilerek inanan insanlardı anlayacağınız.

Babamın Mason arkadaşları, hazırlayacakları konferanslar için babamdan yardım isterdi, bunu da hatırlıyorum. Özellikle din, dinler ile ilgili yazacakları zaman. Tez, konferans gibi tabirleri hep duyardım ama ne ifade ettiklerini şimdi anlıyorum. Ve şimdi biliyorum ki babamın yazdıkları ben Mason olmadan çok önce Localarımızda okunmuş… Ne büyük kıvanç benim için…

Soruşturma sürecinde neler hissettiniz? Bir soruşturma yapılacağını biliyor, bekliyor muydunuz? Yani bir tetikte olma hali söz konusu muydu?

Soruşturma yapılacağını tabi ki biliyordum. Ama bunu tetikte olmayı gerektirecek bir şey olarak düşünmedim. Cevap veremeyeceğim bir soru olacak olsa, zaten önerilmezdim diye düşündüm.

Oldukça zor olacağını düşündüğüm bir sınamaya hazırdım, ama tahkikat beklediğimden kolay geçti. Bunu da daha sonra Locamda defalarca eleştiri olarak dile getirdim. Adayları daha zorlayacak bir tahkikat yapılmalı diye düşünüyorum. Sanırım bu sebepten, bana kolay kolay tahkikat yaptırmıyorlar 

Kabul edilmeme korkusu yaşadınız mı?

Hem evet hem hayır diye cevap vermek lazım bu soruya aslında. Hayır, çünkü okuduğum, öğrendiğim kadarıyla kendimi uygun bir aday olarak görüyordum.

Ancak, her şeyin olduğu gibi bunun da bir “ama”sı var. Sonuçta bir tahkikatten, birden çok oylamadan geçiyorsunuz. Oylamalarda evet oyu olduğu gibi hayır oyu da var doğal olarak. Yani hayır denilme ihtimali her zaman mevcut.

Üstelik bu korku giriş töreninde bile yaşanır. Yemin edip nura kavuşana kadar da geçmez. Zaten en güzeli geçmemesi, tören çok daha keyifli bir hale geliyor bu sayede.

Peki şu an da bir mason ve masonluğu yaşayan birisi olarak, masonluktan çıkarılmanızı gerektiren bir durum oluşsa ve çıkarılsanız kendinizi nasıl hissedersiniz?

Öncelikle, böyle bir durum olmaması en büyük dileğim. Kardeşlerimden uzak kalmak benim için çok büyük bir üzüntü ve ceza olurdu.

Masonluktan çıkartılmak üzerinde uzun uzun konuşulması gereken bir konu. Bir kişi “Dernekten” çıkartılabilir (Biliyorsunuz HKEMBL aynı zamanda Dernekler Kanunu’na tabi bir dernektir), toplantılara girmekten men edilerek Masonluktan uzaklaştırılabilir. Ama ben Masonluktan çıkartma diye bir şey olamayacağına inananlardanım. Nura kavuşan kişi Mason olur. Zamanı geriye sarıp o nuru geri alamayacağımıza göre, kişi her daim Mason kalır.

Masonluğa kabul edildikten sonra hayatınızda ne gibi değişiklikler oldu?

Öncelikle bu işe hatırı sayılır bir şekilde zaman ayırmak gerektiği kesin. Ayda 2 akşam toplantı var. Skoç Ritine de devam ettiğim için, 2 toplantı da orada var. Diğer Localarda görevli olarak gidilen toplantılar var. Tanıdığım bir kardeşimin konferansı, töreni gibi sebeplerle gittiğim toplantılar var. Yani ayda en aşağı 5-6 akşamımı bu işe ayırmış durumdayım.

Zorunlu değildir, ama tavsiye edilir, bir de okuma, çalışma kısmı var. Hatırı sayılır süreleri de okumak araştırmak için ayırmak lazım.

Yani hayatımdaki asıl değişiklik zaman konusunda oldu diyebilirim.

Değişiklik denilir mi tam olarak karar veremedim ama, burada tanıştığım insanlar da çok önemli benim için. Masonluğun tarihini araştıranlar asırlardır dünyaya yön veren o mükemmel insanların çoğunun Mason olduğunu okumuştur. Buraya girdikten sonra kendi toplumumuzdaki birçok değerli insanla tanışma imkanını buldum. Benim hayat kalitemi, dünyaya bakışımı değiştiren çok kıymetli insanlarla sohbet etme, bilgi ve tecrübe paylaşma, fikir teatisinde bulunma şansına sahip oldum. Bunu, hayatımda olumlu yönde yaşanan en güzel değişiklik olarak ifade edebilirim.

Bir mason olarak mason olmayı uman haricilere ”benim gibi olsalar yeter ” diyebilir misiniz?

Bunu diyemem  Benim gibi olsalar yeter demek, kendimi ideale yakın bir yerlere yerleştirmem demektir ki gerçekten çok haddimi aşan bir ifade olur.

Ama şunu diyebilirim: “Kendileri gibi olsunlar” Masonluğa uygunlarsa zaten buraya geleceklerdir. Bir başkası gibi yapan insan ne işimize yarar ki? Benzemeye çalışılan insanı alırız taklidi yerine, değil mi? 

İşin esprisi bir tarafa açık fikirli, aydın, hoşgörülü, iyi bir insan olmak bu yola girebilmek için gereken özellikler. Gerisi zaten kişinin kendi zenginliğidir.

Siz nasıl birisiniz?

Kişinin kendisini tanımlayabilmesi gerçekten çok zor. Öğünmekten kaçınacak kadar ölçülü olmaya çalışırken, aşırı tevazu da göstermemek lazım ki objektif bir tanımlama olsun. Elimden geldiği kadarıyla anlatayım.

Tanımadığım birisi ile ilk karşılaşmamda sert, ciddi hatta soğuk bir intiba bıraktığımı zannediyorum. İfademin bir meslek hastalığı olduğunu düşünmüyor da değilim aslında. Uzun yıllar müfettişlik yaptım. Bilirsiniz müfettişler “suratsız” insanlardır işleri gereği. Sanırım bu yapıştı kaldı bana…

Arkadaşım olmuş birisine karşı soğuk değilim, bunu biliyorum. Dostlarımla Kardeşlerimle beraber gülmek güldürmek en güzel duygu benim için. İnsanlara kin gütmem, içten pazarlıklı değilimdir. Kesinlikle yalan söylemem (Bunu ne kadar dürüst olduğumu anlatmak için değil, ne kadar tembel olduğumu anlatmak için yazdım aslında. Yalan söyleyince bunu takip etmek, bundan sonra her sözünde bu yalana uygun konuşmak zorunda kalır insan. Bence çok yorucu. Doğru neyse söyler kurtulurum  Üstelik bir de karşıma benim kadar şüpheci, kılı kırk yaran birisi çıkar, yalanımı yakalar rezil olurum korkusu var. Ne kadar gereksiz. Mantıklı düşünen dürüst olur ).

Bunlar sevdiğim özelliklerim. Ama bence Masonluğu bu kadar sevmeme sebep olan özellikler bunlar değil. Masonluk bir kurallar bütünüdür. Ben kuralları seven bir insanım.

Bana göre kurallar uygulanmak içindir. Bu sebeple de, ne olursa olsun, kurallara uymak gerekir. Her zaman kural doğrudur demek değil bu. Yanlış olduğunu düşünüyorsam, düzeltmek için elimden geleni yapmam gerekir demek. Sezgilerime değil mantığıma güvenirim her zaman. Mantık sürecinde yerine oturmuş bir kavram benim için idealdir.

Bir de burada edindiğim bir özellik, empati duygumun gelişmesi. Hatta o kadar gelişti ki, olaylara karşı iyi niyetim, anlayışım ve hoşgörüm zaman zaman beni bile rahatsız eder oldu. 

Velhasılı kelam, aslında sıradan birisiyim. Her insan gibi sevdiğim yanlarım var, bunun yanında zaaflarım var. Tabi bu bildiğim kısmı. Bilmediğim negatif yönlerim, hatalarım da vardır elbette. Ama Masonluk bana bir yanlışı gördüğüm zaman düzeltmek için gayret etmeyi öğretti. Keşke tam anlamıyla başarabilsem. 

 Bir zamanlar siz de bir hariciydiniz. O gözle değerlendirirseniz masonluğu öğrenmeye çalışan biri olarak , üyesi olduğumuz bu siteyi nasıl buluyorsunuz?

Masonluğu internet öncesi dönemde araştırmaya başladığımı söylemiştim. O günleri düşününce zaten bu Forum bulunmaz bir nimet.

Müsadenizle ben soruyu bir harici gözüyle değil, önce bir Mason gözüyle cevaplayım. Faydalı bulmasam burada neden zaman harcayayım ki… Yani bırakın haricileri, Masonlar için bile bir hazine içeriyor bu site. Birçok Kardeşime de önerdiğim bir kaynak.

Ben bu siteyi bir araştırma yaparken tesadüfen “keşfettim”. Normal şartlarda ne forumları okurum, ne de yazılanları bilgi olarak kabul ederim. Ama 1-2 aramada daha karşıma çıkan bu sitede yazılanlar ilginç gelmeye başladı. Verilen bilgiler, forumda kullanılan üslup diğerlerinden çok farklıydı. Takip etmeye başladım zaman zaman. Verilen bilgilerin doğru, yapılan yorumlar seviyeli ve doyurucu olduğuna kanaat getirince üyelik için başvurdum, ne mutlu ki kabul edildim.

Özetle şunu söyleyebilirim: Masonluk hakkında araştırma yapan birisi, aradığı her cevabı burada bulabilir. Kaynak olarak tam ve yeterli görüyorum. Kitaplardan da araştırma yapılabilir tabi ki. Ama doğru kitabı bulmanın zorluğu, kitap doğruysa içinden aranan bilginin bulunması için harcanacak zaman… Bütün bunlar göze alınsa bile, burada olan bir özellik var ki, bence burayı gerçek hazine yapan odur: interaktif olma şansı… Okudunuz, aklınıza yatmadı, inanmadınız, anlamadınız, ek açıklamaya ihtiyaç duydunuz… Soru sorma şansınız var. Ve cevap verecek birisi de mutlaka oluyor. Kitaplar kişiye yazarın anlattıklarını verir sadece, burada ise sorulara “cevap” veriliyor.

Bir mason olarak bize masonluğu anlatır mısınız?

En zor soru bu işte… Masonluk anlatılmaz, yaşanır desem çok klişe olacak. Ama korkarım en doğru anlatım bu cümle ile ifade buluyor …

Çok sevdiğim diğer bir klişe ile devam edeyim izninizle:

Masonluk iyi bir insanı daha iyi bir insan yapmaktır.

Karşımdakinin mokasenleri içerisinde olduğumu hissedebilmektir.

Karşımdaki konuşurken lafı bitsin de sıra bana gelsin diye beklemek değil, onun ne söylediğini anlayabilmek için canı gönülden dinlemektir.

Yanlış düşünüyorsun demek yerine, benim düşüncelerim sizden farklı diyerek kendi görüşlerimi ortaya koymaktır.

Karşımdaki için herhangi bir şey yaparken, karşılığında alabileceğim yegane şeyin gülümseyen bir ifadeyle söylenen “teşekkür ederim Kardeşim” sözleri olmasından mutluluk duymaktır.

Yazdıklarımı okudum da, çok mu “reklam” yapar gibi konuşmuşum endişesine kapıldım. Ama bunları bütün samimiyetimle söylüyorum inanın. Cevap daha da uzamasın diye sadece aklıma ilk gelenleri yazdım hatta… Gerçekten de Masonluk düzgün insan olmaktır…

 Bir mason’un hayatı nasıl geçer? Bunu, mason olduğunuzu gizlemediğiniz (iletilerinizden öyle anlaşılıyor) ve sizinle ikili ilişkiler yaşayan (ticari, sosyal, vb.) insanların size ve masonluğa bakışları ve bunun sizin hayatınızdaki etkileri açısından soruyorum.

Mason olduğumu ilan etmiyorum tabi ki, ama saklamak için özel bir gayretim olmadığı da doğru. Bunun nasıl olduğunu ve etkilerini özel hayat için ayrı, iş hayatı için ayrı cevaplamak gerekir.

Önce iş hayatımdan başlamak istiyorum, çünkü burada kritik bir etken var. Bir kuruma bağlı çalışmam, ve kendimi olduğu kadar o kurumu (yani bankamı) da temsil ediyor olmam. İlişkilerimin sadece iş ortamıyla sınırlı kaldığı insanların yanında Masonlukla ilgili konuşmamayı tercih ediyorum bu sebeple. Masonluğa karşı olası ön yargılarının bankamı hedef alması riskini üstlenmemek adına…

Özel hayatımda çok daha rahatım  Evime gelecek kadar yakınım olan herkes Mason olduğumu bilir. Zaten duvarda diplomalarım, her tarafta kitaplarım, dergilerim var. Masonik semboller içeren yüzüğüm, kol düğmelerim, kravatım, rozetlerim her zaman gururla ve keyifle kullandığım şeylerdir. Mason musun diye soran hiçbir arkadaşıma “hayır” demedim, yani saklamadım. Ama kimseye de durduk yerde “Biliyor musun ben Masonum” demedim  Bu ikisi arasında bir çizgideyim işte.

Yaşadığım çevrenin Masonluğa karşı önyargılı bir düşmanlığı olmaması da benim şansım sanırım. Şimdiye kadar olumsuz bir durumla karşılaşmadım.

Son olarak eklemek istediğiniz ve ben sormamış olsam da anlatmak istediğiniz bir konu var mı?

Burada özellikle belirtmek istediğim bir konu var. “Ben Masonum” , “Mason olunca”, “Mason olmak” gibi ifadeler kullandım yazı boyunca. Ancak bunlar aslında bir Masonun kullanmayacağı ifadelerdir. Çünkü “Mason olmak” ideal durumu ifade eder, yani yolun sonunu. Benim/Bizim yapmaya çalıştığımız bu yolda ilerlemekten ibaret sadece. Yani ben Mason değilim daha, Mason olmaya çalışıyorum. Gücüm yettiği sürece de çalışmaya devam edeceğim.

Son olarak da Sn. enelsır, size  teşekkür etmek istiyorum. Hem beni röportaj yapmaya değer gördüğünüz için, ama daha önemlisi bu seri röportajlar fikrini geliştirip Foruma gerçekten renk kattığınız için.

Ben de size bu güzel roportaj için teşekkür ederim. Başarılarla dolu bir ömür dilerim.

 Sayın forum üyeleri haftaya başka bir roportaj da buluşmak üzere mutlu kalın.

 Sevgi ve saygılarımla.



Romeo ve Juliet

Category : Kişisel Bloglar

Romeo ve Juliet

Elimdekilerden fazlasini vermeye calisarak mutluluk umdum… Hataymis…

Romeo ve Askin Tarifi

 

Birkac kere gormus, ama pek dikkatini cekmemisti. Birgun bir arkadasinin dogumgununde tanisti Juliet ile. Kisa bir muhabbetten sonra Julieti ve arkadasini ozenle, cok para harcayarak duzenledigi evine davet etti. Gosterisli bir evdi. Muhabbet ettiler. Ayrildilar. Tanismislardi. Juliet o gunden sonra sklikla Romeo yu arayarak birlikte gezmek dolasmak istedi.Romeo`da Juliet`in arkadasligindan hoslanmisti. Arkadaslik guzel gidiyordu.

Birgun Romeo arkadasi ile evde otururken aralarinda konusuyorlardi.

Romeo: Simdi Juliet ariyormus ve bana ilani ask ediyormus 🙂 ne olay olurdu ama… 🙂

O anda telefon caldi… Konusan Juliet`ti. Kisa bir muhabbetten sonra konuya girdi.

Juliet: Sana birsey soyleyecem ama once sen bana birsey soyle.

Romeo: Haha. Esas sen bana birsey soyle ben sana butun gece konusayim.

Juliet: Ben sana aşığım.

Romeo onu karsisina aldi ve konustu.

“Bak, ben bu zamana kadar hicbir ciddi iliskiye girmedim. Birlikteliklerim her zaman kisa sureli oldu. Ama bu sefer ilk defa ciddi bir birliktelik deneyecegim. O nedenle ailenlede tanismak isterim.” dedi. Juliet buna karsi cikarak, zamani geldiginde zaten gorecekler taniyacaklarini soyledi.

Iliskileri bu sekilde basladi. Birbirlerini sevdiler, hemde cok. Muthis bir ask yasiyorlardi. Hemen her yerde sevisiyorlar,  sevgilerini gostermekten korkmuyorlardi. Sert kavgalarida oluyordu. Romeo bu kavgalarda bazen sinirden duvarlari yumrukluyordu. Bir defasinda aglamisti bile. Bir defasinda ise Juliet`e tokat atmisti. Birlikte yasamaya basladilar.

Bir sure sonra Juliet`in annesi ve ablasi Miami`ye geleceklerini soylediler. Romeo ve Juliet ise aile hazir Miami`ye kadar geliyorlarken onlarla gidip tanismanin ve birlikteliklerinden aileye haber vermenin dogru olacagini dusunduler. Romeo genc, delikali, asi ve isyankar bir yapiya sahip. Tipik ailesel ve kulturel geleneklere karsi. Duzene genellikle bas kaldiran eylemleri var. “Ailesi beni begenmesede ben zaten kizi aldim. Hicbirsey yapamazlar. Kabul etmek zorundalar.” mantigi ile hareket ederek Miami`ye gidip anne ve ablayi gormelerinden bir gun once Romeo sacini jiletle sifir kaziyarak pala biyik birakiyor. Diger gun ust acik Mustang arabayla gunesin altinda 17 saat surunce kabak gibi kipkirmizi olan kafa ve cemil ipekci biyiklarla ailenin karsisina cikiyor.

Bir Hotel odasinda acilan kapi nefret dolu bir el skismasi ile basliyor. Iceri girilip kisa bir muhabbet edildikten sonra tabiki tartisma basliyor ve Anne ile abla Juliete yukleniyorlar. Nasil Romeo gibi bir adami sectigini ve onlarin ailesine nasil buyuk bir utanc oldugundan bahsediyorlar. Romeo`ya donerek asla kizlarini ona vermeyeceklerini ve abilerinin Romeo`yu kesecegini soyluyorlar. Laz sivesi ile soylenen o cumleyi Romeo hic unutamiyor; “Benem ogullarim teni keteller keteller (keserler)!!!” Romeo bir sure dinledikten sonra konusmaya basliyor;

Teyze! Ben buraya senden kizini istemek icin gelmedim ki. Biz birlikteyiz ve evlenecez haberin olsun demek icin geldim.

Tabi bu cumle Anneyi iyice kuplere bindiriyor ve hirsini kizdan almaya basliyor. Romeo`nunda artik sabri tasinca kapiyi vurup Hotelden cikiyor. Juliet ailesine “O adam benim kocam olacak. Onunla gitmek zorundayim.” diyor ve ailesini birakarak Romeo`yu takip ediyor.

Juliet`in ailesi Turkiye`nin en buyuk mafya ailelerinden biri. Baba yillar once supheli bir sekilde ölmüş. Anne okuma yazmasi olmayan tipik bir karadeniz kadini. Abla avukat. 6 tane abi var ve her biri ayni bir yasadisi yolda para kazaniyorlar. Birisi yurtdisina uyusturucu ticareti yapiyor. Digeri Reina isimli gece klubunun park mafyaligini yapiyor. Digerleride benzer islerde. Abilerden en genci yillar once bir gazinodan dovulerek disari atilmis. Eve gidip ici silah dolu kasayi acarak gazinoya geri gitmis ve iceri bir şarjör bosaltmis. Hukum giyerek ceza evine gonderilmesine ragmen avukat abla 3 gun icerisinde onu iceriden yasal olarak cikarmayi basarmis. Avukat abla, aile ne yaparsa yapsin onu temizleyebilecek tecrubeye, guce ve cevreye sahip. Butun aile tek bir apartmanda kaliyorlar. Apartmana kisaca kale de denebilir. Giriste kopekli guvenlik gorevlileri ile donanmis 7 katli bir apartman. Her dairesinde ailenin bir baska elemani kaliyor. En ustte ise 4 daireyi birlestirmis anneye ozel bir daire yapmislar. Baba olmadigi icin 6 tane abinin her biri kendisini baba olarak dusunmekte.

Romeo ve Juliet Miami`deki sert tartismadan sonra arabaya binerek Alabama`ya geri donerler. Bu sure icerisinde abla hep Juliet`i arayarak aileye geri donmesini Romeo` yu birakmasini ogutler. Juliet dinlemez. Bir sure sonra abla ve anne New York`taki bir tanidiklarinin evlerine giderler ve oradan telefon ederek Romeo ve Juliet`in iliskilerini kabul ettiklerini soylerler. Yanlarina gelmelerini ve herseyin guzel olacagini iletirler. Romeo inanmaz. Soz ister. Sozler verilir ve Romeo ile Juliet`in New York`a abla ile annenin yanina gitmesi durumunda nikah, evlilik ne gerekiyorsa yapilacaginin garantisini alirlar. Bu sefer Romeo`nun saclari biraz cikmistir.Cemil Ipekci goruntusu kaybolmus, sokak cocugu yada asker tiplemesi ile 26 saat Alabamadan New York a surer.New York`ta durum suphelidir. Evlilige ve birliktelige onay veriyormus gibi gorunen abla Juliet`in onlarla kalmasini ve Romeo`nun Turkiye`ye tek basina donmesini istemektedir. Romeo bunu kabul etmez. Juliet`in nereye giderse onunla birlikte gelecegini soyler. Abla diretir ve israrci olur. Romeo`ya tek basina Turkiye`ye gitmesini Juliet ve onlarin daha sonra Turkiye`ye geleceklerini, dugun vb. konularinda daha sonra yapilacagini soyler. Romeo kabul etmis gibi yapar ve Juliet`e cep telefonunu verir. Cep telefonunu alan Juliet mesaji gorur. “Gece saat tam 3`de evin onunde ol. Seni kaciracagim.”

New York`ta kiz kacirmaya calisan Romeo gece 3 de evin onune gelir. Evin onunde ondan baska Polis, itfaye ve ambulanslarda bulunmaktadir. Durumun ne oldugunu arastirirken Juliet disari cikar ve konuyu anlatir. “Elimde bavullarla kapida yakalandim.”

Romeo gulumser. Yapilacak birsey yoktur. Abla sinir krizine girmis ambulans tarafindan goturulurken polisler Romeo ve Juliete yaslarini sorarlar. Ikisininde 18`den buyuk oldugu anlasildiktan sonra istedikleri yere birlikte gidebileceklerini iletirler ve Romeo ile Juliet polis esliginde kacarlar. Daha sonra ablanin Juliet`in passportunu caldigi anlasilir. Bu nedenle once New York`taki Turk konsolosluguna gidilir. Turkiye`ye ilk bileti alan Romeo pasaportsuz ucacak olan Juliet ile birlikte Istanbul aktarmali Ankara biletini alirlar. Romeo`nun babasi Ankara`da onlari beklemektedir. Istanbula inerler fakat abiler tarafindan Ankaraya ucacak ucagin butun bos biletleri alindigindan yeni bilet almak icin transit bolumunden cikmak zorunda kalirlar. Bu durumu daha sonra Romeo, bir abiden duyacagi su cumle ile anlayacaktir. “Sizi transitten cikartmam bana 5000$ a mal oldu”

Otomatik kapilar acilir ve transit bolumunden cikarlar. 6 abiden 4`u oradadir. Romeo hepsini gorur ama gormezden gelir ve yonlerini degistirirler. Fakat abiler Romeo`nun yanina gelerek “gel biraz konusalim” derler. Taksiye binerler. Kagit uzerinde boya firmasi olarak gosterilen fakat uyusturucu geliri ile kimyasal maddeleri aklamak icin kullanilan firmanin ofisine giderler. Ofiste abi sayisi tam 6`yi bulmustur. Odaya girerler. Sekreter gonderilir. Juliet diger odaya alinir. Panjurlar kapatilir. Kapilar kilitlenir. Bir abi Romeo`ya sarilarak eliyle belini yoklar, kontrol eder. Ceketini alir. Uzerinde bir alet olmadigi anlasildiktan sonra 3`lu kanepenin ortasinda oturan Romeo`nun etrafina abiler sandalyeler ile yarim cember yapmis sekilde dizilirler. Abilerin hepsi uyusturucuyu cekmis olduklarindan gozler kan canagi sekilde, ellerinde ickiler ile en buyuk abinin hareketini beklemektedirler.

Ayni anda Romeo oldurulecegine %75 ihtimal verdigi icin pencerelere ve kacabilecegi yerlere bakmaktadir. Abilerden birisi silahina davransa Romeo hemen pencereden atlayacaktir. En buyuk abi Romeo`nun iyice yakinina gelir kafasini Romeo`nun kafasina iyice yaklastirarak konuya girer.

“Eee Anlat bakalim. Ne var kiz kardesimle aranizda?”

Romeo oldurulecegine %75 ihtimal vermektedir. Bu kadar yuksek bir ihtimalin oldugu yerde madem olecek o zaman cesur sekilde olmelidir. Herkes arkasindan “Delikanliydi. Yurekli cocuktu. Hic boynunuz egmedi” demelidir. Romeo Abinin gozlerinin icine bakti. Kafasina iyice ona yaklastirdi ve soyledi,

“Juliet`i seviyorum. Sonuna kadar!”

Abi elindeki viski dolu vardagi sıktı, sıktı, ve daha çok sıktı. Hicbir sey soylemedi. O anda telefon caldi. Arayan, hala New York`ta olan abla ve anneydi. Butun abiler odadan cikti. Koridorda telefon gorusuyorlardi. Romeo odada tek basina kalmis onlarin gorusmelerini duyabiliyordu.

“Anne neden öldüreyim çocuğu? Delikanlı çocuk. Konuşuyoruz şimdilik birşey yok. Anne dur biraz konuşalım. Hemen öldürmeye gerek yok diyorum.”

Romeo iceriden bu konusmalari dinlerken kafasinda oldurulecegine dair yuzde ihtimali gittikce artiyordu. Gorusme bitti. Bu sefer en buyuk abi odaya tek basina girdi. Viskisini fulledi. Romeo`nun yanina oturdu. Romeo ne sorulacagini cok iyi biliyordu. Ama cevabi hazir degildi. Abi Romeo`nun yuzune yaklasarak en tehlikeli soruyu sordu.

“Kardesimle aranizda ne gecti?”

Romeo`nun isi hic kolay degil. Asagi tukurse sakal, yukari tukurse biyik. Birsey soylemek zorunda ama gururuda elden birakamaz. Mademki öleceksin be Romeo yurekliydi desinler. Cesur sekilde öl. Romeo tekrar abinin yuzune yaklasti ve son cumlesi olarak dusundugu cumleyi soyledi.

“Juliet karimdir. Benim olmustur.”

Abi kipkirmizi oldu. Kan beynine scramis sekilde sinirden elindeki bardagi oyle bir skiyorduki her kalp atisinda bardak calkalaniyordu.

Hicbir sey soylemedi. Sadece basini salladi. Belki birsey soylemek uzereydi. Telefon caldi. Bu sefer arayanlar Romeo`nun tanidigi baska mafya kollarindan kisilerdi. Onlar gelene kadar Romeo`ya hicbir sey olmamasi gerektigini ilettiler.Telefondaki kisi Romeo`nun durumunu sordu. Abi yanitladi; “Birsey yok. Sadece konusuyoruz simdilik. O bizim misafirimiz burada.” 15 dakika sonra Romeo`nun tanidiklari geldi. Durum sakinlesti ve Romeo, onlar aralarinda konusularken odadan cikti.

Abiler Romeo`yu sevmislerdi. “Hakikaten delikanli cocuk” dediler. Juliet ile arada gorusmelerine izin veriyorlar. Bazense hep birlikte disari cikiyorlardi. Anne ve abla halen New York`taydi ve yakinda geleceklerdi. Fakat Abi Romeo`ya dugunun ve nikahin olacagini soyledi. Bunun sozunu verdi. Birlikte icmeye dahi gittiler. Bir gece o kadar cok icmislerdiki Romeo abisine meyhanenin ortasinda yaklasarak sunu soyledi.

“Bak size soyluyorum. Sunu iyi anlayin. Beni Juliet`ten bir Allah, bir Juliet ayirir. Baskada hickimse ayiramaz. Haberiniz olsun”

Abiler cok sevdiler Romeo`yu. Kiz kardeslerine layik bir adam olarak gorduler ve kardeslerini vereceklerini soylediler.

Derken anne ve abla New York`tan dondu…

Online casino games are just Zanzibet start. We’re changing the online casino game for good with a modern, transparent and secure platform that caters to your needs.

Hacamat, Popperist, sahnesarsan Roportajı

Category : Kişisel Bloglar

Bu hafta forumumuzun harici üyelerininden bazıları ile roportaj yaptım. Forumumuzun çok sesliliğini göstermesi açısından benim için çok özel bir roportaj oldu umarım siz de beğenirsiniz… Buyurun , forumumuzun yarattığı gökkuşağının en güzel renklerinden bazıları…Karşınız da sayın Hacamat, Popperist ve sahnesarsan.

 

Eğitiminiz nedir?

Hacamat-  Lise mezunuyumm

Popperist-Universite

sahnesarsan- Aöf radyo ve tv programcılığı ile, bir vakıf üniversitesinin tiyatro bölümünde okumaktayım

 

Mesleğiniz Nedir?

Hacamat- Tekstil

Popperist- Diş hekimi

sahnesarsan- 7-8 yıldır tiyatro sanatı ile uğraşmaktayım, bu sanatın çeşitli kademelerinde görevler aldım, şu an öğrenciyim

Neden bu foruma üye oldunuz?

Hacamat- ”Öğrenmek ve sınamak için” diye bilirim kısaca

Popperist- Kaliteli olduğunu umduğum oluşumlara üye olurum. Burası da kaliteyi umduğum yerlerden biri olarak üyeliği cezbetti.

sahnesarsan-forma üye olmam tamamen tesadüf sonucu oldu, daha önceleri mason.org sitesini ziyaret ederdim, bir gün bilgisayarımda adres çubuğuna mason yazarken kullanmış olduğum chrome programı sayesinde lar eki kendiliğinden geldi bende tıklayınca bu forum karşıma çıktı. Buradaki bilgileri okurken de hem reklam görmemek adına hemde cevap yazma adına üye oldum

Masonluğa bu ilginizin nedeni nedir?

Hacamat- Hayatı bir bütün olarak değerlendirdiğimde, bu hayatta Masonlar önemli bir yer teşkil ediyor. Sanırım ilgim bu yüzden.

Popperist- Masonluğa değil, ezoterik geleneğe bir ilgim var. Masonluk da bu kapsamda ilgimi çekiyor.

sahnesarsan- forma üye olmam tamamen tesadüf sonucu oldu, daha önceleri mason.org sitesini ziyaret ederdim, bir gün bilgisayarımda adres çubuğuna mason yazarken kullanmış olduğum chrome programı sayesinde lar eki kendiliğinden geldi bende tıklayınca bu forum karşıma çıktı. Buradaki bilgileri okurken de hem reklam görmemek adına hemde cevap yazma adına üye oldum

 

Bu foruma nasıl ulaştınız?

Hacamat- Sanırım siğirli cümleyi arama motoruna yazdım.

Popperist- Google ile.

sahnesarsan- çocukluğumdan beri çevremde düşüncelerine ve birikimlerine değer verdiğim bir çok kişi, masonların kendini iyi yetiştirmiş, birikimli ve entelektüel kişi olduklarını söylerlerdi, bu da beni zamanla masonları ve masonluğu araştırmaya yönlendirdi

Bu forumdan ne bekliyorsunuz?

Hacamat- Forum bir paylaşımdır, dolayısıyla insanlar fikirlerini paylaşır ve sorular yöneltir birbirlerine. Bu forum da bu olmuyor. Sorduğunuz soru ya havada kalıyor, yada ”www.masonlar.org da yazılı bak’ deniyor. ”Samanlıkda iğne ara” durumunda bırakılıyorsunuz. Düzeliceğini umut ediyorum.

Popperist- Forum birçok kişinin iletişim kurduğu bir alan. Amacı araç olan, yani iletişim ortamı sağlamak olan bir ortam. Dolayısıyla forumun kendisinden bir şey beklemiyorum. Forum, kendi başına, özel bir hedefe varmak isteyen bir kurum değil.

sahnesarsan- açıkcası forumdan büyük bir beklentim yok, çünki çok iyi tasarlanmış ve konularının uzmanları tarafından kurulmuş ve yönlendirilmiş bir site, bilim , kültür , sanat v.b. konularda yüzlerce başlık var oku oku bitmez , adeta e-library gibi görüyorum siteyi, dolayısıyla belki bizim foruma katacaklarımız olur. Eğer site yönetimi de izin verirse kültürel ve sanatsal konularda daha çok başlık açabilir ve bilgi içerikli konuların daha çok okunmasını sağlayabilirim

Masonluk sizce nedir? Şimdiye kadar bu konuyla ilgili neler öğrendiniz?

Hacamat- Masonluk bitmek bilmez bir puzzledir.
18.yy’ da Avrupa’da kurulduğunu öğrendim.

Popperist- Masonluk hakkında bilgim yok. Masonların kendileri bile kendilerine ortak bir tanımlanabilir yol biçemiyor. Hal böyleyken benim masonluğun ne olduğunu bilmem mümkün değil. Ben, sadece masonluğa kafamda oluşturduğum bir şablonda rol biçiyorum. Gerçekten öyle mi bilemem. Bu, benim masonluğa bakınca gördüğüm belirsizliği çözmek için kendi kendime otomatik olarak oluşturduğum bir şablon. Bilinmeyen her şey için bir rol biçilir. Komplo teorileri de bu şekilde işler. Benim masonluğa biçtiğim rol, inanç bağlamında geleneksel dinlerle tam olarak korelasyon göstermeyen bir tanrıya yakınlıktır. Örneğin bence, kitabına uygun bir mason, herhalde, geleneksel dinlerden tatmin olmamış, tek bir yola saplanmaktan da korkarak, insanlığın tüm inanç ve düşünce birikimini de analiz etmeyi kendine görev biçmiş, ve sonunda elde ettikleriyle hakikati bulacağını veya yaklaşacağını uman biridir. Tarihte çıkmış ve insanları etkilemiş sıradışı din veya düşünce sistemlerinin, hiç nedensiz çıkmadığına, burada da bir ipucu olacağına inanarak bunları gündemine alan, çağdaş pozitivistler gibi, metafizik olan her düşünceyi bir kenara itmeyen biridir. Bu insan, doğaüstü ile doğayı bir arada sentezlemeye çalışıyor. Dolayısıyla, metafizği bir kenara atan, katı pozitivist akademisyenlerden, ve onun tam karşıtı tek bir yolda yürüyen dogmatik bir dinciden ayrılıyor. Aslında hem pozitiviste, hem de dinciye bazı konularda hak veriyor. Ve bu kadim iletişimsizlik içinde bir köprü oluşturuyor. Burada, eğer masonlar gerçekten böyleyse şayet, kaydadeğer bir yol üzerinde yürüdüklerini söyleyebilirim. Bu benim kafamda biçtiğim, “herhalde böyledirler, bu yolda ilerliyorlardır” diye düşündüğüm, masonluğun belirsizliğine karşı kendi çözümüm. Masonluk, bu amaçtan tamamen farklı yollarda da olabilir. Robespierre gibi bir diktatör de aslında bu amaçtaydı fakat sonunda kendi bağnazlığından başka bir şeye ulaşamamıştı. Hatta masonluk, tamamen tırt bile olabilir. Gelenekten kopmuş olabilirler. Çağın paradigmasına yenilmiş, sıradan bir akademisyen tipinde bir yola girmiş olabilirler. Veya, masonluk, hayatlarında hiçbir değişiklik yapmayan bir entelektüel kıraathanesi de olabilir. Olabilir de olabilir. Bilmiyorum. Hatta şunu da söyleyeyim, düşük dereceden olan bir masonun da masonluk tanımını kabul etmiyorum. Belki yukarılarda tamamen farklı şeyler dönüyor olabilir. Masonluk, benim açımdan bir muammadır. Yukarıdaki kendi çözümüm, masonluğa yapıştırılan komplo teorileri arasında herhalde en olumlusu en iyisi oldu. Ama bu iyi komplo teorisine bile doğrudur diyemiyorum. Masonlar, kendilerini açmıyorlar. Açmayınca da iyi veya kötü , üzerlerine yapışacak her tür teoriye kapı aralıyorlar.

sahnesarsan- bir harici olarak tam tanım yapmak bana düşmez , siteden öğrendiklerim ve okuduklarımdan çıkardığım kadarıyla ; iyi bir dünya inşa etme sürecinde iyi insanları daha iyi hale getirerek ve onlara bu süreçle ilgili bazı sorumluluklar yükleyip , iyi bir dünya inşa etme sürecini sürekliliğin değişkenliğini istikrarlı muhafaza ederek sonsuz hale getirmek, böylece ileriye ve daha da ileriye idesinin sürekliliğini mümkün hale getirmek

Masonluğa kabul edilmek istiyor musunuz? Evet ise neden? Hayır ise neden?

Hacamat- Bakın! ben hayatın içinde var olan birisiyim. Dolayısıyla hep güzellikler olsun isterim ve güzel olan şeyin yanında dururum. Hayatım boyunca hiç bir taraf olmadım ( hatır işleri müstesna ). Taraf olmak insanın kimyasını değiştirdiğini, bozduğuna inanıyorum. İnsanlığın tek bir tarafı olmalı O da insanlık tarafı. Dünya içerisinde nekadar faliyet yapan kurum varsa, hep insandan yana kurulduklarını söyler. Biraz içlerine girdiğinizde farklılıkları fark edersiniz. Masonluk da denilenlere baktığınızda çok müsbet,hatta fazla müsbet. Eğer insan tarafında durup, önce insan diyorlarsa evet . İnsanı unutup farklı şeylere meğil ediyorlarsa Hayır.

Popperist- Hayır. Bilmediğim bir kuruma üye olmam. Neye hizmet ettiğini bilmediğim bir kuruma üye olmam. Belirsizliği ve ketumiyeti kendisine şiar edinmiş bir kurum, olsa olsa merakımı cezbedebilir. Ama merakımla yola çıkmam. Biri çıksa, “evet biz entelektüel kıraathanesiyiz” dese, o zaman üye olmak isterdim. Kültürlü, eğitimli insanların birbirleriyle planlı bir iletişim içine girmek istemeleri tamamen doğal, yararlı ve iyi bir ihtiyaçtır. Ben bu açıklamaya bile razı olurdum. Fakat bu bile söylenmiyor. Hala ketumiyet devam ediyor. Ben, bu ketumiyetten ve esrarengizlikten etkilenecek tipte bir adam değilim. Fakat tam aksine, çoğu insanı da bu esrarengizlik cezbediyor. Daha önce Aytunç Altındal’dan yaptığım alıntıda olduğu gibi, “belki de en büyük sır, aslında ortada hiçbir sırrın olmadığıdır”

sahnesarsan- daha donanımlı ve bu nedenle de toplumuma daha faydalı olmak adına hemen hemen herkesin isteyebileceğini, istemesi gerektiğini düşünüyorum, ancak sanırım sadece istemekle olmuyor, kişinin hayatında belirgin somut ilerlemeler , çalışmalar ve yeniliklerin de bu süreçte etkili olduğunu düşünüyorum

Bu forumu amacına uygun ve yeterli buluyor musunuz? Bir harici olarak daha neler bekliyorsunuz?

Hacamat- 6. soruda yanıtladım sanırım.

Popperist- Forum iletişim ortamı olduğu için, amacı iletişim ortamı sağlamaktır. Server’ları sağlam olduğu sürece forum amacına uygun işler. Bir forumun bundan başka da amacı olamaz. Aksi takdirde üyelere görev verilmesi ve kontrol etmesi vb. lazımdır. Amacı olan bir forumda üyelik kapalı sistemde alınır.

sahnesarsan- bir harici olarak tam tanım yapmak bana düşmez , siteden öğrendiklerim ve okuduklarımdan çıkardığım kadarıyla ; iyi bir dünya inşa etme sürecinde iyi insanları daha iyi hale getirerek ve onlara bu süreçle ilgili bazı sorumluluklar yükleyip , iyi bir dünya inşa etme sürecini sürekliliğin değişkenliğini istikrarlı muhafaza ederek sonsuz hale getirmek, böylece ileriye ve daha da ileriye idesinin sürekliliğini mümkün hale getirmek

Forumumuz da Mason üyeler de var. Onlarla iletişiminiz veya onların konulara katkıları. paylaştıkları, yazdıkları,…vb. Bütün bunları göz önünde bulundurarak Masonluk hakkında ne düşünüyorsunuz? Masonluk tanımı Masonlar da nasıl tezahür ediyor? Sizce bir çelişki var mı?

Hacamat- Yorum yok.

Popperist- Bu sorulara cevabımı 7. Ve 8. Sorularda verdim. Çelişki de, sorun da orada.

sahnesarsan- açıkcası net bir çelişki görmedim , ama bazen forum da yazdıkları yorumlardan masonlukla ilgili veya herhangi bir konuda, bizlere eğitici bilgiler vermek yerine , bilgi açısından eksik olmanın ne kadar zavallı bir durum olduğunun, bir iki takılma ve kısa cevap ile altı çiziliyor, sanırım bilgisizliğin ne denli yıkıcı ruha ve tahammülsüz kişiliğe dönüşebileceğinin altı çiziliyor.

Bize kullanıcı adlarınızı açabilir misiniz? Neden bu isimleri kullanıyorsunuz?

Hacamat- ”Hacamat” fazla (bozulan) kanı dışarı atar ve bu sayede vücuttaki kan akışını düzenler. Tarafsız bir insanım dolayısıyla fazlalığa odaklanmam kolay oluyor. Bu sebepten nicim Hacamat. Okulda da lakabım Hacamat dı Gülümseme

Popperist-Kullanıcı adım, Karl Popper’dan kaynaklanıyor. Kendisi, özgürlük neferi düşünürlerin sonuncularından biridir. Bilim felsefesine büyük katkılarda bulunmuştur. İnsanların düşünme biçimlerindeki hataları göstermiştir. Yanlışlanamayan her tür teorinin saçma olduğunu ortaya koymuş, aslında en büyük komplo teoristlerine en büyük şamarı indirmiştir. Kendisi, pozitivist değildir. Pozitivizmin katı yollarından nefret eder. Kolektivist değildir. Her tür biçimlendirmeden, bireye yönelik her tür “çağdaşlaştırma-bağnazlaştırma”dan nefret eder. Bence 20.yy’ın tartışmasız en büyük filozofudur.

sahnesarsan-  vakti zamanın da bir gün, tiyatro ile ilgili kuramsal kitaplardan birini okurken William Shakespeare in soyadının türkçe karşılığının sahne sarsan anlamına geldiği ile ilgili gerek etimoljik gerek tarihsel ve gramatik yönden incelenmiş hayli uzun bir akademik çalışma okumuştum , makale yazarı yazısın da, bu tezinin kesin olmadığını fakat kesine çok yakın olduğunu, kendisinin de buna inandığını çeşitli belge ve anlatımlarla ispatlamaya çalışıyordu, doğru yada yanlış enim de hoşua gittiği için yıllardır bu niki kullanırım

Kendinizden biraz bahseder misiniz? Hobileriniz, ilgi alanlarınız, vb.

Hacamat- Herkez ne yapıyorsa onu yapıyorum. Özellikle ”şunu yapıyorum’ diyecek bir şeyim yok. Okuyan birine göre az okurum,TV seyreden birine göre daha az izlerim. Spor yapan birine göre az spor yaparım. Film,müzik vs Sanırım herşeyden var ama az. Ezberlemeyi sevmiyorum,ezbere konuşmayıda sevmiyorum.
Farklı olarak genelde haberlerin sesini tam kısıp izlerim. Gördüğümü yorumlamada yardımcı oluyor.Bu.

Popparist- Yalnız kalmak, okumak, insanların yaptıklarına, düşündüklerine bakmak, spor yapmak, bir de lüks iç mekan dekorasyonları hoşuma gidiyor.

sahnesarsan- tiyatro başta olmak üzere sanatsal tüm kitapları okumaktan keyif alırım, mümkün olduğu kadar tüm tiyatro ve diğer sahne sanatlarını izlerim, kendi projelerimle yoğunlaşırım, yazmakta olduğum iki oyun var onları tamamlamak istiyorum, ayrıca bilim, eğitim ve spor vede sağlıkla ilgili gelişmeleri yakından takip ederim, okulumuzda bir klüp kurduk ana odak noktaları bunlar, umarım kendimizi daha da geliştirme adına iyi işler yaparız. Ayrıca sigara kullanmam içki belki yılda bir iki kez bir kadeh şarap,
ekonomiyi ve buna bağlı iktisadi değişimleri ve gelişimleri yakından takip ederim , birde müzik le uğraşmak gibi hobim var , enstruman çalarım, harmonica ve piano, çok iddialı yemek yaparım ve bir çok yemek kültürünü bilhassa yakından takip ederim, bir diğer hobim doğa ve çevre, en az ayda bir orman gezisi yaparım birde arkadaşımın arazisinde hobi amaçlı organik tarım yaparız

Forumumuz da yönetici yetkileriniz olsa, neleri değiştirir, neleri eklerdiniz?

Hacamat- Sitenin adını değiştirirdim ilk. Aklıma fazla bir şey gelmiyor bu konuda.
Sanırım gerekenleri yapıyorlar, iyi bir kadro var bence.

Popperist- Hiçbir şeyle oynamazdım. Şu andaki yöneticiler, yönetim konusunda beni ikiye katlarlardı. Ben de bir süre bir forumda yönetici olmuştum, ve tamamen salıverdim. Sanırım yöneticilik benim harcım değil.

sahnesarsan- hiç düşünmedim

Sizce Masonlar gerçekten neyi amaçlıyorlar? Kendilerini anlatırken ne kadar samimiler?

Hacamat-  Masonlar özellikle çırak Masonlar dahi Masonluğun neyi amaçladığı noktasında, en ufak fikirleri olduğunu sanmıyorum bence. Filmin sonunda neyi amaçladıkları çıkacak. Bana sorarsanız bekledikleri bir şey var sanki.

Popperist- Tamamen Bil-mi-yo-rum. Bunun hakkında sadece teoriler kurabilirim. 7. Soruda söylediğim gibi;
a. Ya kapsayıcı bir deizm içinde bir birlik oluşturma yolundadırlar. (Bu olumlu humanist çabadır)
b. Ya dışlayıcı bir deizm içinde bir birlik oluşturma yolundadırlar. (Ki bu, klasik anti masonik argümanın ta kendisidir, ve iş satanizme varır)
c. Ya , a veb şıklarındaki amaçlar umurlarında değildir, ve sadece entelektüel kulübü olarak işlev görüyorlardır.
d. Ya da tamamen gelenekten gelen bir kurumdan güç almak için oradadırlar.
Masonların çoğunun c ve d olduğunu tahmin ediyorum. A veya b, bu işin felsefesine giren masonlar için söylenebilir. Onlardan birine de rastladığımı gösteren bir işaret hiç göremedim.

sahnesarsan- gerçekten neyi amaçlıyor diye sorulunca, sanki yazılanların dışında da bir şey amaçlıyorlarmış gibi algılanıyor , ama anladığım kadarıyla iyi bir dünya inşa edilmek isteniliyor, bunun dışında başka amaçları varsa onu ben bilemem , algılayamam da

Öğrendiğiniz bilgiler ışığında, kendinizi potansiyel bir Mason olarak görüyor musunuz?

Hacamat- Ben site içerisinde belirttim ”ben potansiyel bir Musonum” Gülümseme Şaka bir yana dediğim gibi ben hiç bir taraf olamıyorum. Dediğim gibi Masonluk eğer insandan yanaysa, potansiyeli bırak zaten Masonmuşum geniş açıdan.

Popperist- Ben kendi kendimin, kendi aklımın masonuyum.

sahnesarsan- öğrendiklerimle daha yolun başında olduğumu düşünüyorum , ancak sadece mason olmak için daha çok öğrenmek ve daha disiplinli olmak veya daha çok çalışmak , akademik kariyer yapmak , geniş kitleler tarafından kabül görmüş sanatsal yaratılara imza atmak v.b. bir çok olay gerçekleştirmez diye düşünüyorum, insanın bu saydıklarımı yaptıktan sonra veya bu süreçte zaten belirli bir noktaya doğalında geleceğine inanmaktayım , masonluğun ise bu nokta da ki iyi insanı daha iyi insan yapacağına inanmaktayım

Masonluğu biraz incelemiş, en azından bu siteye üye olacak kadar onunla ilgili kişiler olarak. günlük hayatınız da Masonluğun izlerine rastlıyor musunuz? Yani , bir logo, bir bina, bir yayın, bir haber…vb. Masonluğun izlerini nereler de görüyorsunuz?

Hacamat- Dediğim gibi, Hayatı bir bütün olarak değerlendirdiğimde, bu hayatta Masonlar önemli bir yer teşkil ediyor. Dolayısıyla izlerini görmek mümkün.

Popperist- Hmm. Abd 1 doları. Fransız evrensel haklar bildirisi parşömeni. Frig başlığı vb. olan zaten herkesin bildiği şeyler.

sahnesarsan- açıkcası çok dikkat etmiyorum sokakta yürürken, ancak bilinçli olarak bazı yapıları veya merkezleri gezerken uzun uzun incelerim

Onu anlamaya ve tanımaya çıktığımız bu yol da ( bunu bu forumun üyesi olduğuz için soruyorum) kendinizi Masonluğa karşı nere de görüyorsunuz? Karşısında? Yanın da? Tarafsız? Ön yargılarınız var mı?

Hacamat- Ben arkasında görüyorum kendimi. İnsanlığa yapacağı güzellikler noktasında hertürlü arkalarındayım. İnsanlığa yapıcakları kötülükler noktasında her türlü karşılarındayım. Dediğim gibi Hacamat taraf tutmaz, dikkat edin taraflı insanlarda ”ön yargı” olur.

Popperist- Tarafsız olduğumu düşünüyorum. Masonluk deyince de şudur diye gösterbileceğim bir nesne yok. Öyle masonlar var ki, günahım kadar sevmiyorum. O adamdan humanist olacaksa ben tanrı olurum diyorum. Masonluğu böyle insanlar temsil ediyorsa kesinlikle onun karşısındayım. Ama öyleleri de olabilir ki düşüncem tamamen değişebilir. Ben bunun bir kurum sorunu olduğunu değil, insan sorunu olduğunu düşünüyorum.

sahnesarsan- her zaman paralelinde görüyorum, bir gün mason olup olmamam önemli değil, ben doğuştan bir şeyler yapmak için dünyaya geldiğine inananlardanım ve bu uğurda ölene kadar elimden geldiğince elimden geleni yapmaya çalışacağım

Ben sormamış olsam da, iletmek istediğiniz bir mesaj, anlatmak istediğiniz bir konu var mı?

Hacamat-

Teşşekkür ederim. Herşey güzel olsun.
Karanlıktan aydınlığa bizi bilim taşımaz, sadece hayatımızı kolaylaştırır. Bizi karanlıktan aydınlığa çıkaracak şey güzelliklerdir.

 

Popperist-

Size teşekkür ediyorum.

 

sahnesarsan- çok teşekkür ederim

Bana zaman ayırdığınız için ben her birininize ayrı ayrı teşekkür ederim.

Bu hafta ki roportajım da bura da bitiyor, bir sonraki roportajım da buluşmak üzere mutlu kalın.

Saygılarımla.

 


MYSTICPROVOCATEUR ROPORTAJI

Category : Kişisel Bloglar

Sayın üyeler , değerli ziyaretçilerimiz,
Bu hafta sayın MYSTICPROVOCATEUR  roportajı ile karşınızdayım. Benim için bu roportajın bir özelliği var; şimdiye kadar gerçekleştirdiğim bütün roportajlardan keyif aldım ve yapmış olmakdan büyük bir mutluluk ve onur duydum. Fakat bu roportajı farklı kılan şu oldu; ben çok mutlu geçen bir akşamın sonun da eve gelip bilgisayarımı açtığım da sevgili MYTICPROVACETEUR’un yanıtlarını okudum. Siz de okuyacaksınız , çok samimi ve içten verilmiş cevaplar hepside…Fakaat roportaj öyle güzel bitiyor  ki ( benim için tabi)… İşte bu roportajı benim için farklı kılan da bu… Acele yook! Okuyun ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Buyurun karşınız da sayın MYSTICPROVOCATEUR.

enelsır-Eğitiminiz nedir?

MYSTICPROVOCATEUR-Üniversite

enelsır-Mesleğiniz nedir?

MYSTICPROVOCATEUR-Meslek olarak Dilbilimciyim ancak Uluslarası bir bir kargo firmasında çalışıyorum.

enelsır-Kullanıcı adı olarak kullandığınız isim… Osho’ dan bir esinlenme gibi duruyor. Açıklar mısınız?

MYSTICPROVOCATEUR-Doğru…Çok uzun zamandan beri (hatta kendimi bildim bileli) mistik felsefeye ilgi duyuyorum.Aslında Masonluğa ilgimde bu sebep yüzündendi.Neden okadar mistik varken Osho diye sorarsanız;Mistik felsefeler aynı köktendir ,aynı şeyi anlatmaya çalışırlar ancak bazen farklı şekilde tezahür ederler.Bunun sebebi sembolizma kullanımıdır.Örnek olarak bir Budist mistik hayatı boyunca inzivaya çekilerek belirli bir disiplin içerisinde belli bir takım hedeflere ulaşmaya çalışır.Bu tarz anlayış Budistlerdeki kadar uç noktada olmasada bizim tasavvuf dada vardır.Benim  spirituel veva mistik felsefeye bakış açım Osho ile  örtüstüğünden dolayı seçtiğim bir nick name dir.Yani derinleştirmeden kısaca özetlersek bir amaca ulaşmak için her şeyden kaçıp inzivaya çekilip ibadetle vakit öldürmek yerine dünyevi her olayın içerisinde olup bu olayların,sınavların anlamlarını çözmek veya özümsemek hatta mümkün olursa manipule dahi edebilmek üzerine kurulu bir felsefe dir bu.Böylesi bir bakış açısı spiritüel anlamda bazen –yapılabilecek olası hatalar sebebi ile- kötü karmaya sebebiyet verse bile hatalardan alınan dersler eşittir  bilgi tatbiki  ki oda eşittir hızlı tekamül şeklinde formule edilebilir.Zaten ruh varlığının da tek amacı budur.

enelsır-Masonluk ilk nerede karşınıza çıktı?

MYSTICPROVOCATEUR-Aslında karşıma çıkmadı.Zaten hep oradaydı.Yetiştiğim aile entelektüel olarak belirli bir seviyede olduğundan yanliş yollara sapmam pek mümkün olmadı.Tabii bu cümleden Pakistan lı veya İranlı bir ailede yetişseydim odama kapanıp MC Donalds ı nasıl havaya uçaracağının planlarını yapan fanatik bir tip olurdum anlamı çıkmasın.

Not: Cevapları bazen sulandırabilen tarzımdan dolayı okuyucular lütfen kusuruma bakmasın Gülümseme

enelsır-Ne zaman incelemeye başladınız?

mYSTICPROVOCATEUR-Yapım gereği bir yere gitmeden veya bir şeye başlamadan önce detaylı inceleme hatta o konuya ilişkin dosya oluşturma gibi garip bir takıntım vardır.Zaten asgari müşterekte  belli bir takım fikirlerim olan bu dernekten teklif geldiğinde hiç düşünmeden kabul ettim.Zaten teklif gelmeseydi de muhtemelen ben kapıyı çalardım GülümsemeSonuç olarak teklif geldikten bende kabul ettikten sonra bu tekinsiz adamlar! beni araştırırlarken başladım bende detaylı olarak onları araştırmaya.

enelsır-Bir Mason’un olmazsa olmaz denebilecek en büyük özelliği nedir? Ne olmalıdır?

MYSTICPROVOCATEUR-Tabiî ki  keskin ve güçlü bir vicdan duygusu. Vicdan sesini dinleyip dediklerini uygulayabilen hayatı hatasız tamamlar.Tabii bu o kadar kolay değildir.İçgüdülere güvenerek mayın tarlasında yürümekten pek de farklı değildir.

enelsır-İlk teklif geldiği günü ve o gün hissettiklerinizi bize anlatır mısınız?

MYSTICPROVOCATEUR-Oh be dedim sonunda bende dünyayı yöneten kadronun içinde olabileceğim Gülümseme
Şaka bir yana tabiî ki çok mutlu oldum ancak teklif gelmesi demek giriş bileti cepte anlamına gelmediği için bilet elime ulaşana kadar geçen süre stresli oldu.Neyse ki çok uzamadı.

enelsır-Masonluğun temeli ritüeller midir?

MYSTICPROVOCETAUR-Ritüeller çok önemli olsalar da bence Masonluğun temeli insan dır. Tabii erkek olanı Gülümseme Ritüelleri temel olarak nitelemek pek mümkün değil çünkü Masonluğun yazılı olan kadar yazılı olmayan kuralları da vardır.Öğretiyi doğru şekilde idrak edebilecek ve yorumlayabilecek ve de tatbik edecek haricilerin bulunup öğretiye (ritüeller) dahil edilebilmesidir.

enelsır-Masonluktaki kardeşlik ilişkileri sizce nasıl yürüyor? Bu durum iyi, güzel ve yeterli mi? Değilse nasıl olmalı?

MYSTICPROVOCATEUR-Bu sizin gerçekten doğru kişi olup olmadığınızla son derece bağlantılı bir cevaba sahip olacak bir soru.Şöyle ki ; girdikten sonra içeride bir müddet izlenirsiniz.Doğru kişi iseniz bundan sonraki hayatınız gerçekten muhteşem geçecek demektir.Övünmek gibi algılanmasın ancak kendimden örnek vereceğim çünkü röportaj benimle yapılıyor sonuçta.Şahsen harici hayatımda belli bir sosyal çevresi olan ancak bunu bilinçli olarak minimal düzeyde tutan birisiydim.Ancak içeri girdikten kısa bir müddet sonra öyle bir çevrem oluştu ki şaşırdım.Sadece forumumuzdan örneklemek gerekirse harici iken üye olduğum masonlar.org da bazıları 1 defa dahi yüz yüze görüşmediğim kardeşlerim olmasına rağmen saki çocukluk arkadaşıymışız gibi sıkı ve sağlam ilişkilerim olan kardeşlere sahibim.Bu yaşamadan kolaylıkla algılanabilecek bir şey değil.Tabii sayıları az olmakla birlikte bu güzelliği tadamayan kardeşlerde yok değil.Ama bu kişinin kendisi ile ilgili bir olay.

enelsır-Masonluğa kabul edilmiş fakat bunu hak etmediğine inandığınız biri oldu mu ?

MYSTICPROVOCATEUR-Teklif süreci doğru işlerse bu soruya çok zor evet yanıtı verilebilinir ancak içinde insan faktörü olan her şeyde hata payı olabilmekte. Cevabım evet ancak neyse ki istisna sayılabilecek orandadır bu.

enelsır- Locanızda herhangi bir göreve seçildiğiniz oldu mu? Bu size ne kazandırdı, ne kaybettirdi?

MYSTICPROVOCETEUR-Üstad olur olmaz ilk seçimde bir loca görevine layık görüldüm. Kazandırdığı manevi olarak bakılırsa ritüele daha fazla dikkat edebilmek ve hakim olabilmek,maddi olarak ise çok iyi maaş bağlıyorlar. Gülümseme Buda şakaydı tabii… Maddi yönü görev aldığınızda masonik kariyer yapabilme olanağınız doğar. Üstadı Muhterem,Pek Muhterem v.s. gibi.Kaybettirdiği bir şey yok belki zaman açısından biraz sıkıntı yaratabilmekte.

enelsır-Masonluk , ülküsü göz önünde bulundurulduğunda , bunu gerçekleştirmek adına ne kadar başarılı? Bu konu hakkında neler düşünüyorsunuz?

MYSTICPROVOCATEUR-Burada başarılı olabilecek olan Masonluk ülküsü değil Masonların kendileridir.Masonluk sonuçta ezoterik -kapalı -bir öğreti yani 2+ 2= 4 değil.Bilmeceyi çözebilen hem kendi adına hem insanlık adına başarılı olur.Çözemeyen ancak çözmeye uğraşan hedefe yaklaştığı veya çaba sarfettiği için başarılıdır.Bilenler vardır belki çaba ve cehit yasası diye bir yasa vardır.Daha önce verdiğim örnek gibi bir yere kapanıp etliye sütlüye karışmamaktansa bir şeylere kafayı yormak zorunda kalmak insana ve insanlığa çok şey katar.

enelsır-Masonluktaki yüksek dereceler zorunlu mu ya da yararlı mı? Yüksek derecelerde çalışarak neler kazandınız? Artan yükümlülükleriniz oldu mu?

MYTICPROVOCATEUR-Zorunluluk yoktur. Tercih meselesidir. Zamandan yana problem yoksa bence katılmak gereklidir. Yararlımıdır? Ziyadesi ile… Yüksek dereceler mevzuya daha derinlemesine girer. Artan yükümlülükler tabiî ki olur.Daha fazla zaman ayırmak en önemlisidir.Burada kastettiğim orada geçen zaman değil oranın gereklerini layıkı ile yerine getirebilmek için dışarıda çalışılması gereken zamandır.

enelsır-Masonluğa kabul edilmenin size kattığı en önemli şey nedir?

MYSTICPROVOCATEUR-Girmezden öncede ezoterik terminoloji üzerinde çalıştığım için bilgilerimin bir nevi sağlaması oldu.Üzerine kattıklarım oldu.Ama bence en önemlisi sevgi oldu.Kardeşin kardeşe gösterdiği sevgi ve saygı.Bu her düzeyde insana gösterilebilecek olgunluğa ulaştığında ki bu yazıldığı kadar kolay değildir , İnsan oldunuz demektir.Şu anda sadece şekil olarak insanız bu kavramın içi tam manası ile dolmuş değil.

enelsır-Yaşayan bütün insanların Mason olduğunu hayal edin. Nasıl bir dünya da yaşıyor olurduk?

MYSTICPROVOCATEUR-Yakasına rozet taktığı için sakallı bir tip tarafından öldürülme veya hakarete uğrama riski olmayan bir dünya güzel olurdu tabii Gülümseme Bir önceki soruda yazdığım gibi sevgi dolu bir dünya nasıl olursa öyle olurdu. Tekamül hızlanırdı.Ama bu şeklen mümkün değildir.Masonlar bile Mason olmaya çalışırlar ve olamazlar eğer olunabilirse zaten masonluk diye bir müesseseye de gerek kalmaz.

enelsır-” İyi bir insanı , daha iyi bir insan yapmak”… Biz bundan Masonluğun kötü insanları iyileştirmek, hatta daha da iyileştirmek için uğraşmadığını, bununla vakit kaybetmek istemediğini mi anlamalıyız?

MYSTICPROVOCATEUR-Buna politik bir cevap vermeyeceğim.Evet öyle anlamalısınız.Masonluk kurum olarak bir rehabilitasyon yada yardım kuruluşu değildir.Kötü olduğunu bir anda kafasına çakan bir şimşek ile fark eden bir insan varsa ki olduğunu zannetmiyorum gideyim masonların kapısını çalayım da beni bir adam etsinler demeyecektir.Masonlarda oturup kötülük avına çıkmayacaklardır.Kötü olanı islah edecek kurum masonluk değil hapisanedir.

enelsır-Biz hariciler dışarıdan bakarken ,Masonluğu içine girilmesi çok güç, sadece belli bir zümrenin girebileceği bir kurum olarak algılıyoruz. Bize şimdiye kadar gördüğünüz , en alt ve en üst seviyedeki Mason örneğini anlatır mısınız? Bunu ,sosyal, ekonomik, kültürel, eğitim vb…açılardan soruyorum.

MYSTICPROVOCATEUR-Doğru bir algı ancak insani meziyet açısından bakıldığında doğru…Galiba Mahsun Kırmızıgül ün bir şarkısında vardı.Ne insanlar gördüm üzerinde elbise yok,ne elbiseler gördüm içerisinde insan yok :)Masonluk üzerinde elbise olmayan insanı bulup takım elbise giydirme kurumudur diyebiliriz Gülümseme Belki garip gelecektir ancak arabeski de klasik müzik kadar severim.Her şeyden tad almasını bilmek ruhu yüceltir.

enelsır- Ben sormamış olsam da anlatmak istediğiniz bir konu, iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?

MYSTICPROVOCATEUR-Var… Fenerbahçe nin şampiyon olmasını istemiyorum Gülümseme Gördüğünüz gibi ona lolo buna lolo ama günün sonunda bir arpa boyu yol gidememişim Gülümseme Herkese sevgiler…

İşte değerli okuyucular size başta bahsettiğim hoşluk tam bura da karşıma çıktı. Ben az önce okuduğunuz satırları ilk okuduğum da, bir dostumun evinden  Fenerbahçenin şampiyonluğunu ilan ettiği maçı seyretmiş ve henüz dönmüştüm. Zaten mutlu geçen bir geceyi bu hoş tesadüfle daha da güzelleştirdiği, ve ayrıca benimle bu roportajı yapmayı kabul ettiği için sevgili MYSTICPROVOCATEUR’ a bir kez daha teşekkür eder, hoş görüsüne sığınarak şöyle bitirmek isterim: KANARYAM ŞAMPİYOOOOOON! OLEYYY!

Bir sonraki roportajım da buluşmak üzre mutlu kalın.


ADAM ROPORTAJI

Category : Kişisel Bloglar

Sayın forum üyeleri ve ziyaretçilerimiz, 
    
   Her topluluğun kendi içinden, kültürleri ve  eğilimleri doğrultusunda  bir  ” yıldız” çıkarması kaçınılmazdır. Masonluğu anlamak ve öğrenmek için bu siteye üye olmuş bizlerin de , bizimle paylaştıkları , onun sayesinde öğrendiklerimiz göz önünde bulundurulduğunda, kendi içimizden çıkardığımız en parlak yıldızlardan biri şüphesiz sayın ADAM dır. Kendisine teklifimi kabul ettiği ve sorularıma samimiyetle yanıt verdiği için teşekkürü bir borç sayarım…Buyurun! Karşınızda yıldızımız ADAM.

  enelsır– Öncelikle forum da kullandığınız adınızla başlayalım isterseniz. Neden ADAM?

  ADAM– Bu sorunun yanıtını sanırım foruma ilk üye olduğum da vermiştim. Ama bir kez daha söylemenin zararı olmaz: Piyasa da bir zamanlar ”ADAM OLMAK” diye bir kitap vardı; Türkiye’deki tanınmış masonlardan Murat Özgen Ayfer’in yapıtı. ”ADAM”  terimini ilginç bir yöntemle incelemişti. O kitaptan bazı alıntılar yapmış, sonra forumda özetini de vermiştim. İşte ora da geçen  ” adam” betimlemesi beni pek etkilemiş olduğu için onu seçtim ama ille de büyük harflerle ADAM biçiminde yazılmak üzere. İsterseniz buna bir özenti diyelim.

  enelsır– Eğitiminiz nedir?

  ADAM– Mühendislik eğitimi gördüm. İki ayrı fakülte bitirdim ama öncekinden diploma alamadım. Onun da ilginç bir hikayesi var. Zaten bu yüzden ikinciye geçtim ve MS de yaptım. Sonra belli bir branşta uzmanlaşma yolunu tuttum ve yurt dışında doktora yaptım.

  enelsır– Mesleğiniz nedir?

  ADAM– İşte bu yanıtlaması  biraz zor bir soru… Sıradan sorulduğun da ” mühendis” deyip geçebilim. Ancak ne gibi mühendislikler yaptığım, ne gibi branşlarda ne işler de çalışmış olduğum pek bir karmaşıktır. Bir odal da , o yürümeyince bir başkasında. Aslında keşke bir ünüversite de öğretim üyesi olabilseydim. Zaten doktora da o yüzden devreye girmişti ama sonradan para kazanmak da gerektiği için yürümedi.

  enelsır– Halen aktif olarak yapıyor musunuz?

  ADAM– Hayır. Artık tam emekliyim.

  enelsır– Masonluk’ a bu ilginizin nedeni nedir?

  ADAM– İlgiye değer hatta ilgi gösterilmesi gereken bir konu da ondan… Aslında benim ilgi alanım, eğitim gereği mesleki uygulamalarımı bir kenara bırakırsak, tarih, edebiyat, genel de sosyal bilimler ve felsefe üzerinedir. Özellikle tarih ve edebiyatla ilgilenişim de sıkı bir eğitime dayanır ama ötekilerin gerekçesi sanırım hep teknik ve bilimden uzaklaşıp biraz da insana yönelme gereksinmesiduymuş olmamdır.Masonluk da işte bunların arasında devreye girer. Bu forum masonlar sitesi olduğu için öncelikle üzerinde yoğunlaşıyorum ama sitenin başka alanlarında da yazdıklarım oldu.

  enelsır– Ailenizde Mason var mı?

  ADAM– Aile deyince bunu geçmişe yönelik almak gerekir değil mi?… Baba ailem de mason yok bildiğimce. Ancak anne ailem de vardı.

  enelsır– Tanıdığınız bir Mason var mı?

  ADAM– Hiçolmaz mı? Bir değil çok olduğunu bile söyleyebilirim.

  enelsır– Bu kadar bilgiye ulaşmak sanırım epeyi bir zamanınızı almıştır. Ne zamandır Masonluk hakkında araştırma yapıyorsunuz?

  ADAM– Masonluğu diyer tüm araştırma ve çalışmalarımdan kopararak alırsak, sanırım 1958 ya da 1959 yılından bu yana… O tarihinde ilginçbir öyküsü vardır. İsterseniz anlatırım. Ancak o henüz bir çocukluk dönemi olarak da nitelenebilir. Sonra üniversite dönemi giriyor ve bu arada yoğun olarak tiyatro çalışmalım da var. Dolayısıyla assıl asıl araştırmaya başladığım tarihin 1969 sonrası olduğunu söyleyebilirim. Bir diğer deyişle üniversiteden ayrıldıktan ve profesyonel yaşama atıldıktan sonra.

  enelsır–  O ilginç dediğiniz öyküyü bizimle paylaşır mısınız?

  ADAM– Bu biraz uzun bir anlatım gerektirir. Bir de dinleyenin Ankara’ nın eski durumunu bilmesini gerektirir.
                 O yıllar da Ankara’da akşamları ” piyasa” alanı , Kızılay ile Sıhhiye arasıydı. Atatürk Bulvarı’nın karşılıklı ikikaldırımında piyasa yapılırdı ama bir yanında daha çok gençler, öteki yanında daha çok büyükler… Tuna Caddesi’nin bitiminde solda İş Bankası, ötekinde mağaza gibi bir görünümü olan ama perdeleri kapalı bir lokal… Okaldırım da akşamları kimi melon kimi silindir şapkalı, kapkara ve şık giyimli, bir elinde genellikle aksesuar olarakbaston ya da şemsiye taşıyan beyler gidip gelir,birbirlerine şapka çıkararak selam verir, kimisi ara sıra o lokale girer çıkardı.

  İş Bankası’nın müdürü Rıza Amca’nın evi bankanın üzerindeydi, iki pekin köpeği vardı; erkek olanın adı Tarçın, dişi olanın Biber. Babamın dayısının Zafer Meydanı’nın alt köşesinde işlettiği bir butik otel vardı: Gül Palas. Onun av köpekleri vardı Puanter ama bir de Pekin; adı Cin. Ben Cin’i alır ara sıra Rıza Amcaya giderdim, köpekler oynaşsın diye.Bunun da bir gerekçesi vardı ama o ayrıntıya girmeyelim. Özeti şu ki, Rıza AMca ile iyi tanışırdıki

  Akşamları o karşı kaldırımdaki üst düzey izlenimi veren beyler hayli dikkatimi çekmişti. Bir gün Rıza Amca’ya sordum onları gösterip ” Bu adamlar kim Rıza Amca .?”
Rıza Amca sorumu boş geçirmeyip şöyle demişti:
” Onlar mı?… Onlar mason.”
”Mason ne demek Rıza Amca?”
”Onu şimdi ben sana ne kadar anlatsan olmaz. Büyüyünceöğrenirsin.”
”Fakat çok hürmete şayan kişiler gibi.”
”Evet öyledirler. Cemiyeimizin en müstesna kimseleridir.”

Ben de ” Demek onlar gibi olmalı ” diye düşünmüştüm.
Elbette Masonluk öyle giyim kuşamla, bulvar piyasasında boy göstermekle olmaz. Üstelik Rıza Amca’nın onlar için söylediğine denli doğru, orası da kuşkulu. Çünkü ben orasını bir Mason lokali sanmıştım ama çok sonra öğrendiğime göre değilmiş.

  enelsır– Bu konuya bu kadar hakim bir harici olarak, Msonluk sizce nedir?

  ADAM– Bu konu üzerinde forum da sanırım çokça yazdım. Burada özet bir yanıt vereyim: İyi ve güzel birşeydir.

  enelsır– Bazı konularda yazarken forum kuralları uyarınca bir oto sansür uyguladığınızı görüyoruz, bizimle paylaştıklarınızdan daha fazlasını bildiğiniz sonucuna varabilir miyiz?

  ADAM– Elbette… Ancak bu oto sansür dediğiniz , çoğunlukla forum kurallarından ileri geliyor. Kuşkusuz akla yatkın bir gerekçeye dayanarak bu forumda paylaşılması uygun görülmemiş konular var. Örneği localar da uygulanan ritüellerin ayrıntılarına girilmesi yasak. Bu gibi kurallar beni de biraz kısıtlıyor amaçaresiz. Ancak bu kısıtlama elbette tüm forum üyeleri için geçerli.

  enelsır– Bir harici olarak bu kadar detaylı bilgiye ulaşmak nasıl mümkün oldu?

  ADAM– Çok kitap okudum. Üstelik okuduklarımdan notlar çıkardım ve bunları sistematik bir şekilde biriktirdim. Neyazık ki bu işlerin çoğunluğu şu bilgisayar olanaklarının böylesine gelişmesinden önceydi. Doğal olarak bu birikimin en azından bir bölümünü elektronik ortama aktarmak da hayli zamanımı aldı. Ardından bir de internet çıktı ki , o bambaşka bir derya. Öğrencilik yıllarım da şunu denemişve çok yararını görmütüm: Ders çalışırken okuyarak değil, okuduğunu yazarak çalış; o zaman öğrenirsin. Eh, ben de yaza yaza neredeyse yazdıklarımı ezberlemişgibi oldum. Ancak bimediklerim hep bildiklerimden çoktur.

  enelsır– Forumumuzda zincirin diğer halkaları diye bahsi geçen ( Lions, Rotary, vb.) başka kuruluşlardan herhangi birine üye misiniz?

  ADAM– Hayır. O tür kuruluşlardan hiçbirinin üyesi değilim. Ancak istek üzerine o derneklerin bazılarında zaman zaman konuşma yaptım.

  enelsır– Forum da aktif olduğunuz süre göz önüne alındığında neredeyse bir forum yöneticisinden bile fazla zaman ayırdığınız görülüyor. Bunun sebebi nedir?

  ADAM–  İki nedeni var.B irncisi hoşuma gidiyor; emekliolunca bir tür hobi oldu bu forum benim için. İkincisi de bildiklerini paylaşmazsan değeri olmaz; ;üstelik bilgi paylaşımı hem ortak yarar sağlar hem bunu yapana mutluluk verir.

  enelsır– Üyesi olduğumuz bu site ile ilgili neler düşünüyorsunuz?

  ADAM– Ohooo… Çok şey düşünürüm. Her ne kadar masonluk açısından benim görebildiğim kadarıyla en güzel site ise de bana göre çok daha güzelleştirilebilir. Bu bağlamda önerilerde de bulınabilirim ama korkarım bu yönetimin pek işine gelmez.

  enelsır– Bunu biraz açar mısınız?

  ADAM– Bunu burada açıkça belirtmenin uygun olmayacağı görüşündeyim. Eğer forum yönetimi isterse , onlara özel olarak aktarabilirim. Üstelik açıkça belitmek bazı forumüyelerini de rahatsız edebilir; örneğin ” güncel” ve ” benim şiirlerim” gibi bazı bölümlerin kaldırılması gibi.

  enelsır– İletilerinizde ( özellikle edebiyat bölümünde yayınladıklarınızda) sembolik bir anlatım görüyoruz. Bu ,masonluk hakkında bu kadar kafa yormuş biri olarak , otomatik gelişmiş bir özellik mi, yoksa blinçli olarak mı böyle bir anlatım yolu seçiyorsunuz?

  ADAM– O dediğiniz sadece bir çalışma için geçerli aslında. Alegori çok güzel bir anlatım tarzıdır. Zamana ve kültüre bağlı kalmaz. O nedenle sadece forum için yaptığım bir çalışmayı alegoriler üzerine kurdum. Ancak diğer çalışmalarımın hepsi öyle değil.

  enelsır– Kendinizi ideal mason adayı olarak görüyor musunuz?

  ADAM– Yok öyle bir şey…

  enelsır– Nasıl yani? İdeal mason adayı diye mi bir şey yok?

  ADAM– İdeal mason adayı diye bir şe olamaz bence…Belirli ve gerekli nitelikleri bulunan bir kişi ister de masonluğa girebilecek olursa , bundan sonra ideal bir mason olma yolunda ilerleyebilir.Bunun dışında ideal mason adayı ancak o belir ve gerekli nitelikleri taşıyan kişidir. Üstelik bir çok kişi aynı an da masonluğa alındığından , bunların arasında ” şu ideal”, ” şu değil” diye bir ayırım da yapılamaz. Önceleri kim bilir, kimilerinin ” bu çocuk çok iyi mason olur.” diye düşündüğü bir aday aslında hiçişe yaramaz ve boşuna yer dolduran bir mason olmaya dönüşür, öte yandan pek umut vermeyez gibi görünen bir mason adayı ileride kendi kendisini çok iyi eğterek yetiştirip ilerleyebilir.

  enelsır– Mason olmak istediniz mi?

  ADAM– Bu bireysel ve pek özel bir soru. Yanıtlamasam hoş görürsünüz umarım.

  enelsır– Size bu yön de bir davet geldi mi? Geldiyse olaylar nasıl gelişti?

  ADAM– Bu soru da öncekinin devamı oldu. Şu klasikleşmiş yanıtı vereyim: Yorum yok.

  enelsır– Kendinizi masonluğa uygun biri olarak görüyor musunuz?

  ADAM– Böyle bir değerlendirmeyi ben yapamam ki…

  enelsır– Bir harici olarak ”gönlünde mason olmak” deyişinden ne anlıyorsunuz?

  ADAM– Bu kimilerinin forum da kullanmı olduğu bir deyim… Ben ise ” önlüsüz mason olmak” terimini yeğliyorum. Kimileri bir masonun taşıması gereken nitelikleri taşır ya da bunları edinmek ve bir masonun toplum içindeki görevlerini yerine getiemek bakımından da bir çaba gösterir. Bunun için mason olmak gerekmiyor.

  enelsır– Bu konuya bu kadar hakim bir harici olarak , masonluğu anlamak ve belki mason olmayı uman haricilere öğüt vermeniz istense bu ne olurdu?

  ADAM– Öğüt gençleri rahatsız eder. Öneri diyelim, daha iyi. İ leride mason olmayı uman ya da bu bağlamda bir girişimde bulunmayı öngören bir harici bence masonluğu bir güzel inceleyip öğrenmeli. Bunun için kitaplar var , internet var , hele bu sitenin üyeleri açısından çok geniş olanaklar var…. Üstelik hem masonluktan yana hemde masonluk karşıtı yayınları incelemeli. Bu kurumakarşı kendi öz yargısını oluşturmalı. Kendisinin bireysel nitelikleri bakımından masonluğa tam elverişli olup olmadığına pek de fazla önem vermemeli; buna geek yok. Çünkü öyle yaoarsa , bu kez masonluğa girdikten sonra düş kırıklığına uğrayabilir.
Ancak mason olunca mutlaka ilgili kurumun yükümlülüklerini yerine getirebilecek durum da olmalı. Yani toplantılara düzenli katılma ve ödentileri rahatça karşılayabilme olanağı. Bunlar olmayınca aktif masonluk yapılamaz.
Masonluktan belirli bir şey beklenmemeli; orada varsa o zaten kendisine gelecektir ama masonluğa ne gibi katkı da bulunacağını, orada neler yapabileceğini düşünmeli.Çünkü masonluk bir paylaşım ortamıdır; öyle ” Rab bene , hep bana” olmaz. Ancak bundan sonra böyle bir işe girişmeye gönüllü ise masonluğa girmeye karar vermeli.

  enelsır– Son olarak eklemek veya forum üyelerine iletmek istediğiniz bir konu var mı?

  ADAM– B u forum da çok güzel yazılar ve çalışmalar yayınlanıyor. Ancak forum üyeleri sadece yararlanmakla yetinmemeli. Anlatımları güçlü olmasa ve yazamasalar, kendi yazdıklarını beyenmeseler, bir dünya dil bilgisi hatası yapsalar bile, mutlaka katkıda bulunmalılar. Bu bağlamda ben forum üyelerinden çoğunu ne yazık ki eleştiriyorum. Katkıda bulunanlar pek az geliyor bana . Öte yandan bireysel çekişme ve atışmalara kesinlikle son verilmeli. Bir eleştiri olacaksa , bu kişinin kendisi değil, görüş ve düşünceleri ya da yazdıkları olmalı. Her konunun bir başlığı var… O başlığa sadık kalınmalı.

  enelsır– Sayın ADAM bu roportajı benimle yapmayı kabul ettiğiniz ve bana zaman ayırıp sorularımı yanıtladığınız için size çok teşekkür ederim.

  ADAM– Bir katkımolduysa mutlu olurum.Ben teşekkür ederim.

    Sayın forum üyeleri ve ziyaretçilerimiz , umarım zevk alarak okuduğunuz yararlı bir roportaj gerçekleştirebilmişimdir. Bir sonraki roportajımda buluşmak üzere. Mutlu kalın.


THOTH ROPORTAJI

Category : Kişisel Bloglar

 Bu haftaki roportaj konuğumun çok ilginç bir yönü var . Hem Masonluğa yeni kabul edilmiş, hem de henüz bir harici iken de forumumuzun bir üyesi olduğu için siz değerli üyeler tarafından kendisin de oluşan farklılık (eğer varsa) daha iyi gözlemlenebilir.
 Çok güzel bir roportaj oldu… Buyurun karşınız da Thoth.

enelsır-Eğitiminiz nedir?

Thoth-Üniversiteyi, Sinema Tv bölümünde okurken, maddi sebeplerden dolayı 3. sınıfta bırakmak zorunda kaldım..Lise mezunuyum..Sanırım bu verdiğim cevap şu ana kadar birçok kereler forumda gündeme gelmiş olan maddiyat ve eğitim konuları için değişik bir emsal teşkil edecektir.

enelsır-Mesleğiniz nedir?

Thoth-Reklam sektöründe Art Director olarak çalışıyorum.

enelsır-Masonluk’la ilk tanışmanız nasıl oldu?

Thoth-Lise yıllarımda felsefe ve tarih konularında yaptığım araştırmalarım sonucunda ailemde yer alan büyüklerime sorduğum sorular ve aldığım cevaplar sonrasında ilgilenmeye başladığımı söyleyebilirim.

enelsır-Kaçıncı derece Masonsunuz?

Thoth-Çırak derecesinde çalışmaktayım.

enelsır-” Bir kişinin Masonluğa girerken ondan ne alabilirimi değil, ona ne katabilirimi düşünmesi gerekir” . Bu önermeye göre siz Masonluğa nekattığınızı veya ne katabileceğinizi düşünüyorsunuz?

Thoth-Masonluk “tek insan” ile “bütün” ü emsalsiz bir biçimde biraraya getirmiştir.Bütün, parçalarından herhangi birisinde, ve parçaların her biri de bütünde kendilerini görebilmelidirler. Bu bağlamda her durumda Masonluğa yakışır şekilde örnek davranışlar sergilemek bence bir Masonun Masonluğa kattığı önemli unsurların başında gelir.

enelsır– Masonluk kendi dışındaki dünyayı ” harici alem” olarak tanımlıyor. Bize Masonik alemi anlatır mısınız?

Thoth-Çok farklı hayat şartlarına, yaşlara ve hayat görüşlerine sahip insanlar bir araya gelip fikir alışverişinde bulunurlar.Burada söz hakkı kutsaldır.Fikir alışverişi eşine zor rastlanır bir rahatlık, samimiyet,hürriyet ve hoşgörü içerisinde gerçekleşir. Bu ortamdaki sevgiyi ve kardeşlik hissiyatını tarif etmem zor , daha once harici alemde yaşamadığım bir his.

enelsır-Dünya da ve ülkemiz de süre giden sosyal adeletsizliğe Masonluk nasıl bakıyor. Bu konu da neler düşünüyorsunuz?

Thoth-Masonluğun toplumla olan ilişkisi , toplumun temel birimi olan fert vasıtasıyladır.Ferdin aydınlanması,etik değerlerle donanması, kamil insan olması yolundaki yolculuğunda etrafına saçtığı ışık ile toplumdaki yerini alması , toplumun genel seviyesinin yükselmesinde fert bazında önemli rol bir oynar. İster kardeş ister harici olsun tüm insanlara sevgi ile yaklaşan bir Mason, adaletsizliğin hiç bir dalı ile aynı safta yer almaz.

enelsır-Bize özel hayatında ki Thoth dan söz eder misiniz?

Thoth-Özel hayatında ailesi ile beraber vakit geçirmekten hoşlanan, aynı zamanda hobi olarak bestekarlık ile ilgilenen, her boş vaktinde kitap okumaya çalışan bir insanım.

enelsır-Masonluğa kabul edildikten sonra ruhsal dünyanızda ki değişimleri bizimle paylaşır mısınız?

Thoth-Daha huzurlu bir insan oldum diyebilirim. Eskiden iş hayatım veya sosyal yaşantımda karşılaştığım herhangi bir problem karşısında çabuk sinirlenen bir yapıya sahiptim. Kendim hakkında farkettiğim ilk değişiklik tolerans göstermek konusunda daha istekli olmam.

enelsır– Anti Masonik bir yazı okuyorsunuz. Bu yazı hakaretler, aşağılamalar, lanetlemelerle dolu. Neler hissediyorsunuz?

Thoth-Bu cevabı üç bölümde cevaplamak isterim , ilki , Masonluk hakkında yaptığım araştırmaların başlangıcı dönemi olsun.Bu dönemde zaten karşıma çıkanlar ağırlıklı olarak anti Masonik kaynaklardı.Açıkçası konu hakkında tamamen objektif ve ansiklopedik bilgiler aradığımdan, yorumlar ve anlatılanlar ile hiç ilgilenmedim diyebilirim.

İkinci periyod olan, teklif edilmemden sonraki dönemde okuduğum anti Masonik yazılar , teklif sürecinde olduğum için benim çok daha fazla ilgimi çekiyordu..Bazen geceleri sabahlara kadar araştırmalar yapıp çeşitli kaynaklardan bulabildiklerimi birbirleriyle karşılaştırıyordum. Sonuç itibariyle birbirinden bağımsız gibi görünen bu anti masonik yazıların çoğunda kullanılan cümlelerin bile bire bir aynı olduğunu farketmem uzun sürmedi.

Üçüncü bölüm olan Tekris edilmemden sonraki süreçte okuduğum bu tarz yazılara sadece gülüyorum..Harici olduğum dönemde okuduklarımın hiç birisinin gerçek olmadığını gördüm.

enelsır-Bir önem sıralaması yapacak olsanız bu nasıl olurdu? Aileniz, Masonluk, işiniz,..vb.

Thoth-Masonluk yolunda bir Mason’a yakışır şekilde ilerleyebilmek için hem ailenin hem de iş hayatının önem düzeyinin eşit olduğunu düşünüyorum. Masonluğun kendisi de bir ailedir bu yüzden birbirimize kardeş ve eşlerimize de hemşire deriz.Sanırım bu da ailenin Masonlukta ne kadar önemli olduğunun bir göstergesidir. İş hayatımızdaki düzenimiz de , ailemiz içindeki huzurumuzu temin etmemiz ve sorumluluklarımızı yerine getirmemiz konusunda yardımcıdır. İş hayatımızda yaşayacağımız maddi/manevi olumsuzluklar öncelikle ailemizi etkileyebilir ve dolayısı ile Masonluk yolundaki çalışmalara daha az vakit ayırmamıza sebep olabilir.

enelsır-Bize bir Mason’un iç dünyasını anlatır mısınız? Mason olmak size neler hissettiriyor, neler düşündürüyor?

Thoth-Sevdiğim bir sözü vurgulamak isterim , “Masonluk , kimsenin sizi görmediği bir anda bile doğru olanı yapmaktır” . Bu düşünce yapısıyla hareket etmeye gayret ediyorum. Dinlemeye daha çok vakit ayırıyorum. Hayatın içerisinde nereden gelip nereye gittiğimi , sorumluluklarımı eskiye oranla daha fazla düşünüyorum.

enelsır-Forumumuz hakkında neler düşünüyorsunuz? Motto’sunun hakkını veriyor mu?

Thoth-Forumu takip etmeye bir harici iken başladım. Bu kadar fazla doğru bilgiyi Türkçe olarak internet üzerinde başka bir yerde bulmak imkansız.

enelsır-Fikirlerinizin uyuşmadığı, bir arada olmaktan haz etmediğiniz, özel hayatınız da görüşmeyeceğiniz bir ”kardeş”iniz var mı?

Thoth-Masonlar, Masonik ilke ve erdemler dışında , hiçbir konuda birbirleri ile aynı düşüncede olmak zorunda değildirler. Düşünce farklılıkları olsa bile birbirlerini severler ve birbirlerinin yardımına koşarlar. Kardeşlik; din, dil, ırk, milliyet ve düşünce farkı gözetilmeksizin evrenseldir. Masonlukta taassup ve düşmanlık fikri yoktur.

enelsır-” Masonluk var olduğu için bu var” veya ” Masonluk olmasaydı bu olmazdı” diyebileceğiniz bir olay , durum var mı?

Thoth-Masonluğun temelinde birey olduğu için en temel cevap insanın kendisi olacaktır. Bütünü oluşturan “tek” tir

enelsır-Gelecek için planlarınız nelerdir? Hem özel hem Masonik anlamda soruyorum bunu.

Thoth-Özel hayatımdaki mesleğim yani reklamcılık konusunda kendimi geliştirmek için şimdiden planladığım bazı eğitim programları var. Masonik anlamda da önümde çok uzun bir yol var..

enelsır-Ben sormamış olsam da anlatmak istediğiniz bir konu, iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?

Thoth-Sorularınız için çok teşekkür ederim.

enelsır- Bana zaman ayırıp sorularımı cevapladığınız için ben size teşekkür ederim.

 

 

 Bu haftaki roportaj konuğum da sayın Thoth’du. Umarım beğenmişsinizdir. Bir dahaki roportajım da buluşmak üzere mutlu kalın.


BİLGE ADAM

Category : Kişisel Bloglar

 

 

 

Meslekler. Sujesinde insan barındığı için her yerde, binlerce dalda. Eskiden çocuklara sorulduğunda  alınan cevaplar doktor,polis,öğretmenle sınırlıyken; şimdilerde tasarım mühendisliği,mekatronik,moda  gibi cevaplar alınıyor. Dünya değiştikçe iş alanlarının değişmesi kaçınılmaz elbet. Üniversiteler yaygınlaştıkça bölümler de çoğalıyor. Üniversite mezunu olmayan kalmasın diye kalkan bir tren var ne kadar garip görünse de. Her yer üniversite mezunu dolu. Artık üniversitesi olmak bir kısas değil.Uzmanlaşmak, yapılan işte en iyi olmak kaçınılmaz son. Tüm bunlar yetmezken, bir çok kesimin eleştrisi de özel üniversitelere. Eğitim hakkının gaspından tutunda, parayla diploma gibi mottolarla yola çıkıyor insanlar. Kim haklı kim haksız orası bizi – en azından beni- ilgilendirmiyor. Hele ki günümüz şartlarından değil insanların; savunduklarını ideolojilerin bile bir diğerine saygısı yokken.

İnsan yaşamak denen sanatı ifa ediyor. Meslekler de bu koşuda bir durak neticede.Doktoru, polisi, hakimi hepsi hayatımızda bir köşetaşı. Oturduğumuz evin, giydiğimiz kıyafetlerin hepsi bir emeğin, bir mesleğin ürünü. Hiç dikkat eder misiniz bilmem. Binaları dikkatle incelerseniz, hepsinde bir imza vardır aslında. Tasarımı, malzemesi farklıdır hepsinin. Kimi estetiktir, kimiyse sade ve durağandır. Mühendisinin, mimarının kişiliğini yansıtır. Mükemmelliği, estetik hazzı size nasıl yaşatmak istiyorsa  öyle yansıtılır yapıtlara düşünceler. Zihinde oluşan izlenimleri yaşarız. “İnception” filminde yaratılan düşsel gerçeklik gibidir hayat. Sadece binalar mı öyle dersiniz? Bir şairin,yazarın yapıtı da aynıdır.Sözcüklerle binalar inşa ederler hayatımıza. Bir hukukçunun kararı, doğurduğu sonuçlar da aynıdır.Hayatımıza yön verecek  keşifler çıkar bilim adamlarının zihinlerinden.  Hepsi bir öncekine bir şeyler katan, sürekli ekleyen bir  yapıya sahiptir.Malum sebepten ötürü, hayat koşusunun bitiş çizgisi yoktur.Aksine yapıtlarınızın, yaşantınızın insanlar nezdindeki eleştirisi  ancak öldüğümüz  zaman anlam kazanır.

Etrafımıza baktığımızda bazı insanlar diğerlerinden farklıdır.Bunu bilmek için onları tanımak, keşfetmek gerekmez. Onlar her yönleriyle vizyon ve yaşama dair bir misyon edinmiş olanlardır. Hayatları, yaşayışları örnek olmakla kalmaz, toplumu etkilerler. Yaptıkları işler, meslekleri de bu yöndedir.Yaptıkları işten, yaşamaktan mutludurlar. Hayata, yaşama dair inançları vardır.Sorgularlar; ama sorgulamanın temellerine hiçliği değil varlığı oturturlar. Binlerce insan binlerce fikir arasından sıyrılırlar. Bu sadece fikir açısından değildir.Belli tarzları, münhasıran onlara has özellikleri vardır.  Kendi geleceklerini,hayatlarını inşa ederken malzemeleri bol koyarlar. Çok yönlü ve mütevazidirler. Böyle anlatırken başka dünyalara ait gözükseler de onlar her gün içimizde  olan insanlardır. Sadece nasıl bakmak gerektiğini bilmek gerekir.

Duygu ve düşüncelerden bir elbise taşır insan.Nereye giderse gitsin, kimle olursa olsun.Bu mesleklere kadar uzanır.Yaptığımız iş her an, her saniye bizimledir.Kararlarımızın sebebi ve sonuçlarıdır. Kişilik özelliklerimizin temelini oluşturur. İşte böyle bir insanla küçük bir sohbet etmek fırsatına eriştim.O,  belki de hayatta herkesin yapması gereken mesleği ifa ediyor:Etrafına ışık saçıyor.Gerek Masonluk, gerekse insana dair her konuda fikri olan bir adam. Etrafını iyi gözlemleyen, hayata yorum katan yaşamak sanatını yerine getiren birisi. Meşhur bir bilgisayar seminerinin mottosunu hepimiz biliriz: Bilge Adam. İşte onu tam olarak bu kelimelerle nitelemek  yerinde olacaktır.

Hayat denen uzun koşunun,  yorgunluğunu hiç üstünde göstermeyen bir edayla Merhaba dedi bana. Bazen insanların yüzlerine baktığınızda çıkarımlarda bulunma ihtiyacı hissedersiniz.Onun gözlerine baktığınız  zaman hissedeceğiniz ilk şey: Etrafına yaydığı derin enerji. Bir bilgi hazinesini tüm ömre yaymış bir insan olmak hiç kolay değildir elbet.Sormaya bile gerek yok binlerce kitap, binlerce hayat sığdırmıştır o, hayatın her anına, her saniyesine. Belki de onun hakkında söylenmesi gereken en önemli şey, kim olduğunun ya da nasıl birisi olduğundan önce, onun insan olmak kavramını hayatının köşetaşı olarak kabul etmekte olduğunu söylemeliyim.Konuşması kendinden emin ve bir o kadar da etkileyici. Sözleri sanki ustalıkla işliyor.Tıpkı bir duvar örüyor her sözcüğe bir tuğla vasfı yükleyip. Ya da uzun yollar inşa ediyor düşünceleriyle.Sizi de o yola sokmasını o kadar ince bir şekilde yapıyor ki; bir hikayenin büyüsüne kendinizi kaptırıyorsunuz. Bir satranç oyunun oyuncuları gibisiniz onunla iletişim halindeyken, ama amaç kazanacağınız maç değil.Bu oyunda bir ustanın hamlelerinden birşeyler öğrenmek.Bunu yaparken kafa yormak, sorgulamak.

Kısacası, o bir ışık. Kendisini insana, insanlığı aydınlatmaya adamış. Açtığı yoldan hepimizin nasibini alması temennimle. Soracak olursanız o kim diye, cevabım kısa ve öz olacak:

Adam gibi bir Adam.

 

 

O’na ithafen,

Adam Olmak

Çevrende herkes şaşırsa,
Bunu da senden bilse,
Sen aklı başında kalabilirsen eğer,
Herkes senden kuşku duyarken hem kuşkuya yer bırakır,
Hem kendine güvenirsen eğer,
Bekleyebilirsen usanmadan,
Yalanla karşılık vermezsen yalana,
Kendini evliya sanmadan
Kin tutmayabilirsen kin tutana,
Düşlere kapılmadan düş kurabilir,
Yolunu saptırmadan düşünebilirsen eğer,
Ne kazandım diye sevinir, ne yıkıldım diye yerinir,
İkisine de vermeyebilirsen değer,
Söylediğin gerçeği eğip büken düzenbaz,
Kandırabilir diye safları, dert edinmezsen,
Ömür verdiğin işler bozulsa da yılmaz,
Koyulabilirsen işe yeniden,
Döküp ortaya varını yoğunu,
Bir yazı turada yitirsen bile
Yitirdiklerini dolamaksızın dile
Baştan tutabilirsen yolunu
Yüreğine, sinirine dayan diyecek
Direncinden başka bir şeyin kalmasa da,
Herkesin bırakıp gittiği noktada,
Sen dayanabilirsen tek
Herkesle düşüp kalkar erdemli kalabilirsen,
Unutmayabilirsen halkı, krallarla gezerken
Dost da düşman da incitmezse seni
Ne küçümser ne büyültürsen çevreni
Her saatin her dakikasına
Emeğini katarsan hakçasına
Her şeyi ile dünya önüne serilir
Üstelik oğlum, adam oldun demektir…

Rudyard Kipling
( 1865-1936 )

Çeviren: Bülent ECEVİT


TruvaBet Casino İncelemesi

Category : Kişisel Bloglar

TruvaBet Casino İncelemesi

Bu kumarhanenin harika bir hoş geldin bonusu ve müşteri desteği vardır. Bu casinoda oynamakla ilgileniyorsanız, özellikleri hakkında daha fazla bilgi edinmek için okumaya devam edin. Bu, en popüler çevrimiçi oyun sitelerinden biridir. Kumarhanenin oyunları, hoş geldin bonusu ve müşteri desteği hakkında bilgileri burada bulabilirsiniz.

TruvaBet Casino Realtime Gaming tarafından desteklenmektedir

TruvaBet Casino, yakın zamanda Amerika Birleşik Devletleri’nden oyunculara hizmetlerini başlatan bir çevrimiçi kumarhanedir. Realtime Gaming yazılımı tarafından desteklenmektedir ve oyuncularının finansal bilgilerini korumak için güvenli SSL/TLS teknolojisini kullanmaktadır. Kumarhane çok çeşitli kumarhane oyunları sunar ve oyuncular kazançlarını çeşitli yöntemlerle çekebilirler. Ayrıca günlük promosyonlara katılabilir ve %225’e varan bonus kazanabilirler.

TruvaBet Casino’nun tasarımı, düzgün bir şekilde organize edilmiş içeriğiyle moderndir. Ana sayfa menüsü mevcut tüm oyunları listeler ve yüklenmesi sadece birkaç saniye sürer. İster çevrimiçi blackjack ister rulet oynamayı seçin, düzinelerce oyuna erişebileceksiniz. Buna ek olarak, TruvaBet Casino, çeşitli bahis limitleri ile canlı oyunlar sağlayan canlı krupiyeler sunmaktadır.

TruvaBet Casino, uzun yıllardır piyasada olan Realtime Gaming tarafından desteklenmektedir. Video slotlarından masa oyunlarına kadar çok çeşitli oyunlara sahiptirler. Slotlara ek olarak, özel sürümleri, canlı krupiye oyunları ve diğer casino oyunları da vardır. Oyuncular, paralarını yatırıp yatırmayacaklarına karar vermeden önce TruvaBet Casino’da tüm bu oyunları ücretsiz oynayabilirler.

TruvaBet Casino ayrıca sitesinin bir mobil versiyonunu da sunmaktadır. Bu, oyuncuların hareket halindeyken ve çeşitli taşınabilir cihazlarda en sevdikleri oyunları oynayabilecekleri anlamına gelir. Web sitesinin mobil versiyonu hızlı, duyarlı ve küçük ekranlar için tasarlanmıştır. Bu, kumarhanenin hareket halindeyken kullanımının kolay olduğu anlamına gelir.

İster gerçek parayla oynamayı ister ücretsiz oynamayı seçin, TruvaBet Casino yüksek düzeyde güvenlik sunar. Kumarhanenin oyunları rastgele sayı üreteçleri kullanır ve oyuncular yüksek düzeyde gizlilikle korunur. Aldıkları tüm bilgiler iletim sırasında şifrelenir. Ayrıca, TruvaBet Casino, sorularınızı yanıtlamak için hazır bir müşteri hizmetleri ekibine sahiptir.

Hoş geldin bonusu sunuyor

TruvaBet Casino yeni oyunculara bir hoş geldin bonusu sunar. Bu bonusun miktarı oyuncu tarafından kullanılan ödeme şekline bağlıdır. Bonusu yalnızca bir kez talep edebilirsiniz. Bonus kodları yalnızca yeni oyuncular için geçerlidir. Site, bu bonusların hüküm ve koşulları konusunda çok nettir.

TruvaBet Casino’daki hoşgeldin bonusu, yeni üyelere ücretsiz nakit para sunduğu için yeni oyuncular için iyi bir seçimdir. İlk beş para yatırma işleminiz için iki yüz elli dolara kadar kazanabilirsiniz. Bu bonus beş gün boyunca geçerlidir ve minimum 10 $ veya 20 $ depozito gerektirir. Para yatırmak için kredi kartı kullanmak istiyorsanız, minimum tutar 30 $ ‘dır.

TruvaBet Casino’da para yatırmak ve çekmek için Visa, MasterCard, American Express ve Discover’ı kullanabilirsiniz. Casino ayrıca Bitcoin’i de destekler, böylece bu yöntemi kullanarak para yatırabilir ve çekebilirsiniz. Bu seçenek daha düşük ücretler ve daha hızlı işlem süreleri ile ilişkilidir. Para yatırmak ve çekmek için kimliğinizi doğrulamanız gerekir.

TruvaBet Casino’daki yeni oyunlar bonusu, en yeni oyunları denemek için iyi bir yoldur. Bu bonus düzenli olarak değişir ve size para harcamadan önce yeni slotları deneme fırsatı verir. Buna ek olarak, Bitcoin veya Neosurf ile para yatırırken %25’lik bir destek talep etmek de mümkündür. Paranızı yatırmadan önce TruvaBet Casino’daki müşteri yorumlarını okuyabilirsiniz.

TruvaBet Casino’daki bir başka hoş geldin bonusu da ayın oyunu promosyonudur. Ayın oyunu için oynarsanız, her gün ücretsiz bir dönüş alırsınız. Ancak, kazancınızı çekmeden önce bahis şartlarını yerine getirmeniz gerekecektir.

Geniş bir oyun yelpazesi sunar

TruvaBet Casino, oyuncuların eğlenebileceği geniş bir oyun yelpazesine sahiptir. Sitede 5 makaralı kategorisindeki oyunlar da dahil olmak üzere çeşitli modern slotlar bulunmaktadır. Bu kategorideki popüler oyunlara örnek olarak Gemtopia, Fantasy Mission, Lucha Libre 2, Kung Fu Rooster ve Asgard verilebilir. Bu oyunların birçoğu, yüksek ödeme şansını artırmak için özel özelliklere sahiptir. Bunlar arasında, bir bahsi kaybettiğinizde ücretsiz dönüşleri garanti eden garanti özelliği de bulunmaktadır.

Oyunlar iyi organize edilmiştir ve oyuncuların favori oyunlarını hızlı bir şekilde bulmalarına olanak tanır. Site ayrıca navigasyonu kolaylaştıran şık bir tasarıma sahiptir. Oyunlar türe ve türe göre uygun bir şekilde gruplandırılmıştır. Örneğin, blackjack masa oyunları kategorisinde olabilirken, video poker slotlar kategorisinde olabilir. Site ayrıca bir arama çubuğu sunarak aradıkları başlığı bulmayı kolaylaştırıyor.

Kumarhane ayrıca kuruşlu slotlar ve düşük limitli masa oyunları da dahil olmak üzere birçok ücretsiz oyun sunmaktadır. Çevrimiçi kumar oynamaya yeni başlayanlar, paralarını oluşturmak ve deneyim kazanmak için ücretsiz demo oyunlarla başlayabilirler. Kendilerini rahat hissettiklerinde, gerçek paralı oyunlara geçebilirler. Ayrıca, ücretsiz döndürme ve kayıt bonusları da dahil olmak üzere bir dizi farklı bonus sunarlar.

Oyuncular TruvaBet Casino’da blackjack’in birkaç popüler versiyonu da dahil olmak üzere çeşitli masa oyunları arasından seçim yapabilirler. Bu popüler oyunun Amerikan, Avrupa ve Karayip versiyonları bulunmaktadır. Blackjack’e ek olarak, casino Avrupa Pokeri, Pai Gow ve Deuces Wild gibi diğer oyunları da sunmaktadır. Ayrıca Bonus Poker ve Aces and Eights gibi kazı kazan kartları ve poker oyunları da bulunmaktadır.

Kumarhane ayrıca 100’den fazla gerçek para slotu sunmaktadır. Çeşitlilik, klasik casino favorilerini ve yeni sürümlerin yanı sıra aşamalı jackpot oyunlarını içerir.

Bir müşteri destek ekibi sunar

TruvaBet Casino, oyunculara sitede oynarken karşılaşabilecekleri her türlü sorun veya soruda yardımcı olmak için bir müşteri destek ekibi sunmaktadır. Bu temsilciler size yardımcı olmak için günün her saati hizmetinizdedir. Onlarla telefon, e-posta veya canlı sohbet yoluyla iletişime geçebilirsiniz. Canlı sohbet, onlarla iletişim kurmanın uygun bir yoludur çünkü gerçek zamanlı olarak bir konuşma başlatabilirsiniz.

TruvaBet Casino’ya kaydolduğunuzda, süreç hızlı ve kolaydır. Web sitesinin sağ üst tarafındaki kayıt formunu kullanarak bir hesap oluşturmanız yeterlidir. Bir hesap oluşturduktan sonra para yatırabilir ve bonus talep edebilirsiniz. Bonuslarınızı almak için bonuslar sekmesi altında bulabileceğiniz bir promosyon kodu girmeniz gerekecektir.

TruvaBet Casino’daki destek ekibine telefon veya e-posta yoluyla 7/24 ulaşılabilir. E-posta sorguları 24 saate kadar sürebilirken, telefon görüşmelerinde kısa bir bekleme süresi olabilir. Ayrıca canlı sohbet desteği de sağlarlar. Dahası, TruvaBet Casino mükemmel bir müşteri deneyimi sunar. Oynamak için yeni bir yer arıyorsanız, bugün TruvaBet Casino’ya kaydolabilirsiniz!

TruvaBet Casino en büyük çevrimiçi kumarhane değildir, ancak özellikle kaliteli bir oyun ortamı arayanlar için en güvenilir çevrimiçi kumarhanelerden biridir. Herhangi bir çevrimiçi kumarhanede hayati önem taşıyan yüksek düzeyde güvenlik ve adalet sunar. Dahası, operatör her ay RTP (oyuncuya geri dönüş) oranını yayınlar, bu da güveninize değer olduklarını kanıtlar.

TruvaBet Casino, ilk para yatırma işleminizde 40 $ ‘a kadar depozitosuz bonus sunar. Bu bonusu kullanmak için hesabınızı doğrulamanız ve 45GIFT bonus kodunu girmeniz gerekir. Hesabınız doğrulandıktan sonra, ücretsiz nakit aktarılacaktır. Maksimum nakit çıkış tutarı 120 $’dır, bu nedenle nakit para çekmek istiyorsanız en az 40 $ yatırmanız en iyisidir.

Bir mobil web sitesi sunuyor

TruvaBet Casino mobil web sitesi, masaüstü sürümüyle aynı harika özellikleri sunar. Oyunları daha hızlı yükler ve bir casinodan beklediğiniz tüm içeriği korur. Buna ek olarak, mobil kullanıcılar için büyük bir artı olan herhangi bir indirme veya uygulama gerektirmez. Mobil sürüm ayrıca banka kartı ödemelerini de destekleyerek mobil oyuncuların para yatırmasını ve nakit çekmesini kolaylaştırır.

TruvaBet Casino’nun mobil web sitesinde gezinmek kolaydır ve dinamik görünür. Köpek temalı illüstrasyonları göz alıcı çekiciliğine katkıda bulunur. Navigasyon, bir hamburger menüsü ve oyun menüleri ile basittir. En son promosyonları ve oyunları bulmak da kolaydır. Casino ayrıca hareket halinde olanlar için yararlı olan bir canlı sohbet seçeneği sunar.

TruvaBet Casino’nun mobil web sitesi, iGaming endüstrisinin önde gelen yazılım platformlarından biri olan RealTime Gaming tarafından desteklenmektedir. Ayrıca şık bir tasarıma ve temiz bir düzene sahiptir. Bir hesap oluşturmak zorunda kalmadan içeriğine kolayca göz atabilir ve favori oyunlarınızı kolayca arayabilirsiniz.

TruvaBet Casino’daki kayıt işlemi, kayıt işlemi sırasında can sıkıcı sorular olmadan basittir. Ancak, kazancınızı çekmek için kimliğinizi vermeniz gerekecektir. Bununla birlikte, kumarhanedeki en son bonusların ve kazı kazan kartlarının keyfini her zaman ve her yerde çıkarabilirsiniz. Ayrıca 7/24 müşteri desteğinden yararlanabilir ve herhangi bir güçlük çekmeden kaydolabilirsiniz.

TruvaBet Casino’nun mobil versiyonu Android, iOS ve Windows telefonlar için kullanılabilir. Masaüstü web sitesi ile aynı oyun içeriğine sahiptir. TruvaBet Casino ayrıca bir dizi farklı bonus seçeneği sunar. Örneğin “Ayın Oyunu” casino bonusu, ilk para yatırma işleminizde %225 bonus garanti eder. Buna ek olarak, TruvaBet Casino, hesabınıza para yatırmak için Bitcoin veya Neosurf kullandığınızda ekstra% 10 bonus da sunar.


JojoBet Casino İncelemesi

Category : Kişisel Bloglar

JojoBet Casino İncelemesi

JojoBet Casino, Birleşik Krallık’ın önde gelen çevrimiçi kumar şirketlerinden biridir. Şirket, şirketin başkanı ve çoğunluk yöneticisi olan Denise Coates tarafından kurulmuştur. Bugün, JojoBet Casino çok çeşitli oyun fırsatları ve özellikleri sunmaktadır. Spor bahisleri ve kumarhanesinin yanı sıra mobil uygulamalar da sunmaktadır.

Spor Bahisleri

JojoBet Casino‘daki Spor Kitabı, sporseverlerin oyunlara bahis oynaması için harika bir yerdir. Mobil cihazlar için iyi bir şekilde optimize edilmiştir ve bir spor, sporcu veya pazar yazmanıza olanak tanıyan bir arama çubuğuna sahiptir. Bu, sadece birkaç tuşa basarak çeşitli pazarları ve bahisleri bulmanızı sağlayan hoş bir özelliktir.

JojoBet Casino’daki Spor Kitabı, çeşitli bahis pazarları ve Rulet ve Blackjack dahil olmak üzere klasik masa oyunlarının birden fazla versiyonunu sunmaktadır. Ayrıca 10.000 Rs’ye kadar hoş geldin bonusu sunar ve oranları diğer büyük spor kitaplarıyla sürekli olarak rekabet halindedir. Ayrıca PayPal’ı da kabul ederek para yatırmayı ve çekmeyi kolaylaştırır.

JojoBet Casino’da bahis yapmak için Pound kullanmak için minimum 18 yaş şartı vardır. Kayıt olurken, kullanıcılar çeşitli para yatırma ve çekme yöntemleri arasından seçim yapabilecekler. Para yatırma ve çekme için aynı yöntemi kullanmak en iyisidir. Ancak, farklı bir yöntem tercih ederseniz, bunu daha sonra değiştirebilirsiniz. JojoBet Casino’daki Spor Kitabı, kredi / banka kartları, PayPal, Skrill, Neteller ve PaySafecard dahil olmak üzere birçok farklı bankacılık yöntemini destekler.

JojoBet Casino Sportsbook mobil cihazlar için kullanılabilir. Mobil kullanıcılar JojoBet Casino uygulamasını indirebilir ve mobil cihazlarını kullanarak web sitesine göz atabilirler. Masaüstü sürümleri için kullandıkları aynı kimlik bilgilerini kullanarak oturum açmaları, gittikleri her yerden bahisçinin keyfini çıkarmalarını sağlayacaktır.

JojoBet Casino, sanal oyunlar ve kart oyunlarından oluşan geniş ve çeşitli bir kataloğa sahiptir. Rulet, blackjack, barbut, video poker ve daha fazlasına ek olarak, bu çevrimiçi kumarhanede keno, bingo, kazı kazan kartları ve canlı dağıtıcı kumarhanesi de bulunmaktadır. Oyuncular tüm favori casino oyunlarını aynı giriş ve hesapla oynayabilirler.

JojoBet Casino’daki Casino, oyunculara güvenli ve adil bir oyun ortamı sağlar. Tüm verileriniz Thawte’nin 256-bit SSL şifrelemesi kullanılarak şifrelenir, bu da bilgisayar korsanlarının okumasını neredeyse imkansız hale getirir. Kumarhane ayrıca sunucularına yetkisiz erişimi önlemek için güvenlik duvarları kullanır. Buna ek olarak, şirket oyun ortamının güvenliğini sağlamak için bir bilgi güvenliği yönetim sistemi veya ISM kullanmaktadır.

JojoBet Casino, casino pazarında uzun süredir yer alan bir oyuncudur, bu da müşteri taleplerini karşılamak için tekliflerini zaman içinde geliştirdikleri anlamına gelir. Casinoda yüzlerce slot ve masa oyununun yanı sıra canlı oyunlar ve jackpot oyunları da bulunmaktadır. Yazılımın hem indirme hem de anında oynama versiyonu mevcuttur.

Müşteriler hesaplarına para yatırmak için düzinelerce bankacılık yöntemi kullanabilir. Para yatırma işlemleri Visa, MasterCard veya PayPal aracılığıyla yapılabilirken, para çekme işlemleri tamamen ücretsizdir. Ayrıca oyunculara yardımcı olabilecek bir müşteri destek ekibi de bulunmaktadır.

Mobil uygulama

JojoBet Casino, 19 milyondan fazla kayıtlı kumarbazın bulunduğu lider bir çevrimiçi kumar sitesidir. Müşteri hizmetlerine odaklanmaları ve çok çeşitli bahis seçenekleri, onları çevrimiçi spor bahisleri endüstrisinde güvenilir bir isim haline getirmiştir. Şirketin mobil uygulaması da farklı değil. Mobil Siteler uygulaması, çeşitli bahis seçenekleri sunmanın yanı sıra çok sayıda özelleştirilebilir özellik sunar.

JojoBet Casino mobil uygulaması, telefonunuzun rahatlığında spor bahislerine, oyun içi bahislere ve casino oyunlarına bahis oynamanıza olanak tanır. Ayrıca masaüstü web sitesinde bulunan tüm promosyonları da sunar. Uygulama iOS 12.0 ve üzeri sürümleri çalıştıran Android ve iPhone cihazlarda kullanılabilir. Uygulamayı indirmek için 18 yaşından büyük olmanız gerekmektedir.

JojoBet Casino mobil uygulaması, sol üst köşede bir ana menü ile tamamlanan web sitelerinin Avrupa versiyonuna benzer bir arayüze sahiptir. En popüler sporlara hızlı bağlantıların yanı sıra günün ana etkinliklerinin ayrıntılı bir dökümünü içerir. Ayrıca, oturum açmanıza ve hesap bilgilerinizi güncellemenize olanak tanıyan bir özellik de içerir. Giriş yaptıktan sonra hesabınıza para da ekleyebilirsiniz.

JojoBet Casino mobil uygulaması, masaüstü sürümüyle aynı seçenekleri sunar, ancak ek olarak, uygulama, bir etkinlik bitmeden önce kazancınızın bir kısmını veya bir kısmını nakde çevirmenize olanak tanıyan benzersiz bir özellik içerir. Bu özellik, ileri düzey bahisçilerin bahislerini birden fazla etkinliğe yayarak risklerini en aza indirmelerine yardımcı olur. JojoBet Casino uygulamasının bir diğer avantajı da ayrı bir uygulaması olan ancak casino oyunları sunan casinodur.

Bonuslar

JojoBet Casino’da yeni bir oyuncuysanız, çeşitli özel promosyonlardan yararlanabilirsiniz. İlk olarak, kaydolduğunuzda %5-70 hoş geldin bonusu talep edebilirsiniz. Bonusu talep etmek için, seçilen üç veya daha fazla maça uygun bir bahis oynamalısınız. Bahis, maçın sonucuna veya her iki takımın da gol atmasına oynanmalıdır. Buna ek olarak, hak kazanmak için devre arası sonucuna ve final skoruna bahis oynamalısınız. Teklif sadece yeni müşteriler için geçerlidir.

Farklı teklifler ve bonuslar arasından seçim yapabileceğiniz JojoBet Casino CSGO oyununa da kayıt olabilirsiniz. Yazılımın kullanımı kolaydır ve kullanıcı dostu bir arayüze sahiptir. KATIL düğmesine tıklayarak başlayabilir, ardından talep etmek istediğiniz bonusu seçebilir ve kaydınızı gönderebilirsiniz. Tüm bu süreç sadece birkaç dakikanızı alacaktır.

Kayıt olduğunuzda, belirlenen promosyon kodunu kullanarak bir bonus talep edebilirsiniz. Bonusu talep etmek için en az 10 $ tutarında para yatırmanız gerekir. Bunu yaptıktan sonra, bonusu en sevdiğiniz spor dallarında bahis oynamak için kullanabilirsiniz. Promosyon dönemi boyunca 200 $’a kadar ücretsiz bahis talep edebilirsiniz.

Hoşgeldin bonusuna ek olarak, JojoBet Casino’nun başka promosyon teklifleri de vardır. İlk olarak, geniş bir oyun kütüphanesine sahipler. Slot ve rulete ek olarak, online casino Amerika Birleşik Devletleri’nde popüler olan çeşitli masa oyunları da sunmaktadır. Şirket ayrıca günün her saati hizmet veren bir müşteri hizmetleri ekibine sahiptir.

Ödeme Yöntemleri

JojoBet Casino, para yatırmayı ve bahislerinizi oynamayı kolaylaştıran çeşitli bankacılık ve ödeme yöntemleri sunar. Çok çeşitli para birimlerini kabul etmenin yanı sıra, birkaç popüler e-cüzdan seçeneğini de destekliyorlar. Başlamak için önce hesabınıza para yatırmanız gerekir. Bunu yapmak için kredi kartı, banka kartı veya ön ödemeli kart kullanabilirsiniz.

JojoBet Casino bir dizi ödeme yöntemini kabul eder ve para yatırma limitleri ülkenize bağlı olarak değişir. Genel olarak, web sitesi tüm büyük kredi ve banka kartlarını ve PayPal’ı desteklemektedir. JojoBet Casino bazı ülkelerde Ecopayz, Klarna ve Poli’yi de kabul etmektedir. Hesabınıza para yatırmak için banka havalelerini de kullanabilirsiniz.

Para çekme işlemleri için geçen süre ödeme yöntemine bağlıdır. Bazı yöntemler bir banka günü kadar kısa sürerken, diğerleri bir haftaya kadar sürebilir. Belirli bir JojoBet Casino ödeme yöntemi ile ilgileniyorsanız, lütfen müşteri hizmetleri ile iletişime geçin veya daha fazla bilgi için Markalar sitesinin ödeme bölümünü ziyaret edin. Ancak, bir sitedeki ödeme yöntemlerinin önceden haber verilmeksizin değişebileceğini lütfen unutmayın, bu nedenle sık sık tekrar kontrol ettiğinizden emin olun.

Bir JojoBet Casino hesabına para yatırmak için önce hesabınıza giriş yapmalısınız. Bundan sonra, para yatırma bölümünü ziyaret edin ve tercih ettiğiniz ödeme seçeneğini seçin. Markadan markaya farklılık gösteren belirli minimum para yatırma gereksinimleri vardır. Bir ödeme yöntemi seçtikten sonra, bir transfer sayfasına yönlendirileceksiniz. Her yöntemin arayüzü farklıdır.

Amerika Birleşik Devletleri’nde Yasallık

Dünyanın en büyük çevrimiçi bahisçilerinden biri olan JojoBet Casino, 100’den fazla ülkedeki oyunculara açıktır. Ancak, Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşıyorsanız JojoBet Casino ile bahis oynamanın bazı sınırlamaları vardır. Bunun nedeni, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki kumar piyasasının federal hükümet tarafından düzenlenmemesi ve her eyaletin çevrimiçi kumarla ilgili kendi kurallarını belirlemesidir. Hatta bazı eyaletler kumarı yasal hale getirmiştir, ancak diğerlerinde daha katı kısıtlamalar vardır.

Amerika Birleşik Devletleri’nde kumar oynamanın yasallığına rağmen, JojoBet Casino henüz tüm eyaletlerde mevcut değildir. Ancak, New Jersey ve Colorado’da mevcuttur. Daha fazla eyaletin de 2022 yılı sonuna kadar bu uygulamayı takip etmesi beklenmektedir. Bu arada, JojoBet Casino’nun ABD’deki yasallığı, daha fazla eyalet çevrimiçi kumar oynamayı yasallaştırdıkça artacaktır. Bu nedenle, ABD’de yaşıyorsanız ve kumar oynamak istiyorsanız, bahislerinizi oynamadan önce eyaletle görüştüğünüzden emin olun.

New Jersey Oyun Uygulama Departmanı (NJDGE), JojoBet Casino’ya eyalette faaliyet göstermesi için lisans vermektedir. NJDGE’nin katı kuralları olduğundan ve sınırlı sayıda lisans verdiğinden, JojoBet Casino’nun New Jersey’de yasal olduğunu söylemek güvenlidir. Bu aynı zamanda NJ bahisçilerinin New Jersey spor bahislerine katılabilecekleri anlamına gelmektedir.

JojoBet Casino’nun ABD’de Yasallığı: ABD kırılması zor bir pazar olsa da, İngiltere merkezli şirketin ABD’deki benzerlerine göre çeşitli avantajları vardır. Şirket geniş bir kumarhane ayak izine ve kapsamlı bir DFS müşteri veritabanına sahiptir. Şirket aynı zamanda spor bahislerinin ekonomisini anlayan Coates ailesinin özel mülkiyetindedir.


Universal ROPORTAJI

Category : Kişisel Bloglar

Bir süre önce başlattığım roportaj serisi ,artık bir masonlar org. klasiği olma yolunda ilerliyor. Bundan nasıl bir mutluluk duyduğumu inanın anlatamam. Mutluluğumun sebebi roportajlarımın gördüğü ilgiden  öte, bu yol da siz sayın üye ve yöneticilirimizden aldığım destektir. Bu, iyi niyetle yapılan her işin destek bulacağına olan inancımın daha da kuvvetlenmesine sebep oluyor. Çok mutlu oluyorum. Bu yol da bana destek veren , ilgisini, eleştirisini esirgemeyen bütün üye ve yöneticilirimize sonsuz şükranlarımı sunarım.

  Bu hafta roportaj konuğumuz bu güzel sitenin bu kadar güzel bir hale gelebilmesi ve bu güzelliğin devamlı olabilmesi için çalışanlardan biri.

  Kendisine teklifimi kabul ettiği için huzurlarınız da teşekkür ederim.

  Buyrun karşınızda Omnia Tempus Alit.

enelsır– Eğitiminiz nedir?

Universal-Yüksek öğretim mezunuyum. İş yoğunluğundan dolayı tamamlamayı beceremediğim iki master denemem oldu.

enelsır– Mesleğiniz nedir?

Universal-Banka çalışanıyım, aynı zamanda alanımda eğitmenim.

enelsır– Omnia Tempus Alit? Zaman sizce herşeyin ilacı mıdır? Böyle düşündüğünüz için mi bu kullanıcı adını kullanıyorsunuz?

Universal-Zaman her şeyin ilacı. Aynı zamanda eğitmen. “Zaman” olgusunu kavrama merakıma ve zamana duyduğum saygıdan dolayı bu mahlası severek kullanıyorum.

enelsır– ”Mason”, ”Masonluk” kelimelerini ilk nerde duyduğunuzu anımsıyor musunuz?

Universal-Çocuk sayılabilecek yaşlarda, babamın (kardeşimiz olduğunu bildiğim) bir arkadaşından duymuştum. O yaşta dahi çok önemli bir şeyden bahsedildiğini anlamıştım. Özel el sıkışmaları, birbirine kenetli kardeşlik kavramları beni araştırmaya itmişti… Sihirli bir alem gibi dediğimi hatırlıyorum. Bu sihirli dünyanın içerisinde halen buna gönülden inanıyorum.

enelsır– Bu zamanla tekris edilmenize ( bakın ”Mason olmanıza” demiyorum, bu roportajlar sayesinde çok şey öğrendiğimi söylemiştim 🙂 ) kadar geçen süreyi bize anlatır mısınız? Masonluğu tanımanız, araştırmanız, anlamanız, teklifin gelişi gibi. Bize o süreci anlatır mısınız?

Universal-Masonluk, tekris edildikten sonra da bitmeyen bir araştırma. Çok tekrarlanan bir olgu belki ama harici alemde iken yaptığım araştırmaların kısmen nafile olduğunu derneğe intisap ettikten sonra kavradım. Tekris edilmemden bugüne kendimi bir yandan kardeşlerime ve topluma daha çok sorumlu hissederken bir yandan büyülü bir dünyada, bir rüyada yaşıyor gibi hissediyorum. Teklif gelme süreci bende biraz farklı oldu, İstanbul’ da bulunan bir kardeşimiz teveccühte bulundu, bu teveccühü kafamda bir çok soru işareti de getirdi elbette. O beni layık görmüştü ama ben bu kuruma, bu insanlara layık mıydım? Çok tarttım kafamda ve daha da layık olabilmek umudu ile kabul ettim önerisini…

enelsır– Kaçıncı derece Masonsunuz?

Universal-Üstad derecesinde çalışıyorum.

enelsır– Mason olmayı uman ve isteyen haricilere Masonluğun şöyle bir önermesi var ,” Masonluktan ne alabilirimi değil Masonluğa ne verebilirimi düşünün”. Bunun tam tersi taraftan bakarsak, Masonluk insanlığa ne katıyor? Bunu birey bazında değil toplum bazında soruyorum. Bu konu da ne düşünüyorsunuz?

Universal-Masonluğun masonlardan beklediği çok şey var. Fakat genelde bu beklentiler toplum mühendisliği ya da topluma yüksek yararlardan ziyade masonun kendisinden başlayan beklentiler. Ancak bundan sonra masonun bulunduğu topluluğa yararı bulunacağını öngörüyorum.

Bu beklentilerden birisi de bulundukları topluluğa örnek olma gereği. Bu gereği masonlar yerine getirebildiği ve toplum içerisinde kardeşlerimiz arttığı sürece en hafif haliyle daha duyarlı, daha kibar ve en azından daha analitik düşünen, sorgulayan, fikirlere değer veren, ad hominemden uzaklaşarak fikirler üzerinden hareket eden bir topluma ulaşılacağını biliyorum. Bunu kardeşlerim ile gerek toplantılarda gerek vadi dışında yaşadıklarımızdan rahatlıkla gözlemleyebiliyorum. Şu saydığım (belki masonlukla ilgili daha yüksek beklentileri olanlar için cılız gelebilecek) birkaç beklentim dahi gerçekleşirse daha müreffeh bir toplum için çok büyük adımların atılmış olacağını düşünüyorum.

enelsır-Harici iken Masonluk hakkında düşündüklerinizle, Mason olduktan sonra gördükleriniz arasındaki farklılığı bize anlatabilir misiniz?

Universal-Harici iken gözlerim bağlı bir halde ayağına dokunduğum fili tanımlamaya çalışıyormuşum diyebilirim. Fakat düşüncelerim hemen hiç değişmedi.

enelsır– Bize bir Mason’un yaşayış disiplinini anlatabilir misiniz? Örneğin bu gün toplantınız var. Hem düşünsel hem de fiziksel hazırlıklarınız neler oluyor?

Universal-Bunu anlaşılabilir bir şekilde anlatmak gerekirse bir bayram sabahı nasıl hazırlanırsanız ya da sevdiğiniz hanımefendi ile buluşmadan önce nasıl özen gösterirseniz bir mason da dış görünüşüne toplantı öncesi bu şekilde hazırlanır.

Genelde locaların 2 yıllık programları üç aşağı beş yukarı bellidir. Kardeşler programa bakarak özellikle merak duydukları konular var ise bu konular üzerine çok önceden hazırlanmaya başlar, günü geldiğinde, notları, soruları ve merakları ile mason hazırdır.

enelsır– ” İyi bir insanı, daha iyi bir insan yapmak” bu size neyi anlatıyor? Haricilere ne anlatmalı?

Universal-Bana anlattığı çok net, ham taşın alınarak küptaş formuna yontulması.

Haricilere anlatması gereken şeyler de hemen hemen aynı formatta. Eksikliklerimizi, ham olduğumuzu bildiğimiz sürece ancak kusurlu, pürüzlü yüzeylerimizi fark edebilir ve böylece insanlık denen sonsuz ülküde bir katre yer bulabiliriz. Kusursuz olduğunu varsayan kimsenin kusurlarını düzeltmesi mümkün değil maalesef. O yüzden her şey hatalarımızı, kusurlarımızı kendimize itiraf etmemizden, kendi kendimizi yargılamamızdan, vicdanımızın bizi dâra çekmesinden başlıyor.

enelsır– Yakın bir akrabanız veya arkadaşınız sizin dışınız da ilişkilerle Masonluk teklifi almış. Siz bunu öğreniyorsunuz, fakat bu tanıdığınız size göre kabul edilmemeli, belki teklif eden Kardeşinizin bilmediği bir kusurunu biliyorsunuz tanıdığınızın. Sizin bildiriminizle red ediliyor. Buna sizin sebeb olduğunuzu da tahmin etti ve sordu diyelim. Bu durumu ona hem kendisi, hem kendiniz, hem de Masonluk açısından nasıl açıklarsınız?

Universal-Her şeyden önce ben böyle bir durumda hem tanıdığımı hem de yakın arkadaşım ya da akrabam olan kişiyi bilgilendirir, teklifin reddolmaksızın geri çekilmesine çabalarım. Bu sayede zaten benim olaydaki müdahilliğimi bilirler. Masonluk bir uğraşı, ömür boyu süren ve zevk almazsanız bir şey katamayacağınız ve bir şey alamayacağınız bir uğraşı…
Hem teklifçinin hem adayım hem de Masonluğun bekası açısından nafile bir çabanın içine girildiğini nedenleri ile ortaya döktüğünüzde teklifçi de aday da ikna olacaktır.

enelsır– Bize Masonluk dışındaki Omnia Tempus Alit’ten bahseder misiniz?

Universal-Aslında Omnia Tempus Alit’ in hayatına ait her şeyde Masonluğun izleri mevcut.

Evliyim, 15 senedir sevdiğim insanla birlikteyim. Felsefe merakımdan başlayarak beni hiç yalnız bırakmayan her zaman aldığım her kararda fikrini söyleyen eleştiren ve seven bir eşim var.

İşkoliğim, çok sevdiğim eşimi gecenin geç saatlerine kadar görmemi engelleyecek ölçüde fazla çalışıyorum. Sanırım işimi çok fazla önemsiyorum. Kendime en büyük eleştirim de bu konudadır. Hayat ve hayatın gailesi üzerine düşünmek için zaman çok önemli. Bu yüzden bazen harici alemdeki işlerime olan bağımlılığımdan kendimi kurtarmam gerekiyor.

enelsır– İyi insanların daha iyi insanlar olmasının yegane yolu size göre Masonluk mudur? Yani bu yola girmemiş veya girememiş iyi insanlar, hep biraz yarım mı kalır?

Universal-Bilakis. Hakikate giden yollardan sadece birisidir Masonluk. İyi bir insan olmak öyle bir hedef ki her kişinin kendi yolunu çizmesi de mümkün.

enelsır– Masonluğun sizde yarattığı en büyük değişiklik ne oldu?

Universal-Çok net bir cevap olacak ama “tolerans”

enelsır– Ben sormamış olsam da anlatmak istediğiniz bir konu , vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Universal-Bu siteyi anlatmak isterim biraz. Burası benim için sürekli dostları gördüğüm bir yer gibi, son zamanlarda çok aktif katılımda bulunamasam da bir çok kardeşim ile masonlar.org sayesinde tanıştım, birlikte çalışmalara katıldık, aynı ekmeği bölüştük. Bana hepsini çok sevdiğim kardeşlerimin arasında apayrı sevdiğim / seveceğim kardeşlerimi tanıma fırsatı sundu sitemiz. Bu açıdan MASON Kardeşime ne kadar teşekkür etsem az. Kimi kardeşlerimi bu aralar göremiyorum, sitede bazı yazdıklarına denk geliyor onlarla avunuyorum dersem abartmış olmam. Kardeşlik, sonu olmayan bir yol. Bu yolda yanımda olan, koluma giren, bana yol gösteren bir çok kardeşimi o kardeşlerimin fikir yazılarını, mutlu haberlerini (büyükçe bir kısmı harici üyelerimiz göremiyor maalesef) kolayca alabildiğim bu site aynı zamanda harici alemde ne kadar yanlış anlaşılabildiğimizin, nasıl bir algı ile düşman görüldüğümüzün okulu oluyor bazen bana.

Hepsinin mahlaslarını saysam buraya sığmaz, en başta canımın içi, loca kardeşim skullG’ yi tanıma şerefini verdi masonlar.org bana…

Harici forum kısmında pek aktif olamasam da artık sürekli olarak aklım ve kalbimin bir köşesi sitemizde…

Haftaya başka bir roportaj da buluşmak üzere mutlu kalın.


Turkish English Relations Throughout the History

Category : Kişisel Bloglar

One of the prominent history specialists called Prof. Ilber Ortayli from Turkey was in London to deliver a conference last month. The conference took place at the Kensington Hilton. The number of the participants was about 350 people. Perhaps, had the entry fee been considerably less, the participation would have been higher. Here are my brief notes from the conference.

Ortayli pointed out interestingly that Ottoman Empire and England did only get in touch in three different centuries. The first relations were carried out when Murat the Third appointed an Ottoman Ambassador to London at the time of Queen Elizabeth I which coincided more or less to the Spanish Armada in 1588. On the other hand, Hugh Williams contends that the failure of Spanish Armada protected England from a possible Ottoman Invasion. The reason why he is delivering such conspiracy theory is that he is probably believing the Ottoman Administration sent out his first ambassador to England for the first time deliberately just before the Spanish Invasion. He thinks that had the Spanish Victory happened, the Ottomans would have invaded to Europe and England.

The next relations took place in 17th and 18th centuries when the English and Ottoman Ambassadors exchanged. But, the first secretary of Turkish Embassy was of course Keçecizade Mehmet Fuad Pasha in 19th century who was a Europeanized diplomat, fluent in English and French, later became the minister of foreign affairs to Abdulaziz Sultanate. On the other hand, according to Ortayli, the English Ambassadors in Ottoman Anatolia had never been as effective as the Venetian and Italian Ambassadors.

Ilber Ortayli argued that Grand Vizier Mithat Pasha was in great favor of England throughout his life and that thought misled him to expect help from England against Russian Troops. Ortayli states that Mithat Pasha was not a politician but a province governor therefore it was quite normal for him not to think wisely when Ottomans declared war against Russia, called the battle of 93. The Russian defeat cost his life since the idea of Russian war belonged to Mithat Pasha therefore Abdulhamit II signed his execution. Frankly speaking, it is not known what exactly the relationship between English Authorities and Mithat Pasha but England asked from the Ottoman Sultan Abdulhamit not to execute him, rather to a life sentence.

Another more astonishing point to mention pertaining to 19th century is that Benyamin Disraeli was the first British Prime Minister to back up the Turks. Although he was a rhetoric speaker and had a wise intellect to deserve the position, according to Ortayli, it was not a coincidence for a British of Portugal Jewish descent to be elected as the head of the state. Because he well read the history and knew that the only way of heading to India and Asia was based on the good relations with Ottomans. When he raised his voice against the hostility in the House of Commons, he was booed and attacked his Jewish origin. He replied with an admiring joke. “So what if I am Jewish, while our ancestors were reading Torah, your forefathers were at the top of the tree perching just like hens.” However, the Ottoman Turkish relations got weakened tremendously after the Berlin Congress as Germany emerged in the European politics.

Despite the fact that English – Turkish Relations were only confined to the Political arena, the English society read about the Turks as barbaric people in their history and literature sources such as the poems of Shakespeare. The poet refers Turks to womanizers. The entire audience could not stop laughing when Ortayli who is also a good joker responded to Shakespeare as follows; “there is not a single nation across the world that does not have intimacy with women anyway. King David is said to have had hundreds of women in his possession. “

The third relations dramatically were carried out during the World War I when the Sultan Mehmet V Rashid declared war on Britain, France and Russia. As soon as the stereotyped English troops invaded to the territory of the sick Ottoman Empire in WWI, they were shocked by the attitudes of the Turks because Turks were not eating humans unlike mentioned in their books. Conversely, Turks shared their food with the prisoners of the war and treating their wounds. We also come across this fact in a letter belonged to the Australian Sergeant H.D. Coliver which he wrote to a friend of him in praising the Turks “We in fact knew that Turks were good hearted . But I was astonished by the following story. My twelve soldiers were injured and they were found by the Turkish Red Crescent . They dressed the wounds of our soldiers and left them there to be picked up by the English soldiers. They did not kill or capture them.”

Turks were also surprised that English military vessels resembled precisely to Venetian vessels and came to an understanding that the English nation was specialist in seamanship.

In WWI, the most important invaders in Turkey were English Forces. The Italian, Greek and French militias were in small numbers. Ortayli said that the armistice was being run by the English Generals because of the national mobilization. He probably attributed their management in Istanbul to the military experience and tactics of English Generals as opposed to the Italian and French Generals. Yet, English Intellectuals hold only Turks to account for the prolonged period of WWI.

To remember briefly the British- Ottoman Turkish relations; British failure in Gallipoli had led them to think to take over Jerusalem through the Arab Revolt. The reason why they could not succeed in Gallipoli was that they could not resist against the national mobilization. Simon Montefiore argues that the British which was ruled by David Lloyd George who was newly elected as the Prime Minister of England, initially tried to make a deal with Jemal Pasha in order to reach their goal against the two other Ottoman Pashas, namely Talat and Enver. Because Talat and Enver Pashas knew that the British supported a Zionist establishment under a British Mandate, hereby they were strictly against the Jewish home land in Jerusalem. However, Talat and Enver Pashas discovered that Jemal Pasha was making plans to overthrow the Young Turks and discharged his position in Jerusalem. Jemal Pasha then fled to Berlin. By coincidence they came across in the Congress of Berlin and according to Montefiore , Talat Pasha was reluctantly about to agree to the declaration of a Jewish home land with the collaboration of England. Talat Pasha later on was not approved for this plan since he was alleged that he embraced the notion of chauvinism and was seen as a threat for Arab and Jewish world. Subsequently, Abdullah Ibn Hussain asked help from Lord Kitchener , the British agent in Cairo for military aid for his father Sherif Hussein. Montefiore discloses that although Sherif Hussein was quite old, greedy and ignorant for the British, they agreed to give military aid against the Ottoman troops provided that the Sheriff would incite the Arab revolt against Ottomans. Lawrence played an irrefutable play in all of these steps. But Sherif Hussein stipulated that he would declare his own empire in the entire Hijaz, Syria ,Jerusalem and Palestine. Lawrence only acknowledged the condition if he could exclude Jerusalem and Palestine for his empire. Sheriff who otherwise were about to be overthrown by the Ottomans reluctantly agreed and launched the Arab Revolt. In fact Sherif was deceived by the British since Syria and Lebanon were already promised to France, whereas Ottoman Empire had no geopolitical agenda in WWI.

After the Palestinian front was waivered by the Ottomans and Germans in 1917, the British Mandate was accepted in 1920 based on the Balfour Declaration. An interesting conversation occurred between Nashashibi, the mufti of Jerusalem and Lord John Chancellor, the new high commissioner. Lord Chancellor asked the mufti to sell the West Wall, known as the Kotel in order that Jews could build a courtyard there. The Mufti rejected this offer saying:
” We might have sold our entire land to Jews but the Prophet ascended to the sky via Buraq (a horse) from this wall. So it is not even open to negotiate.” I am curious whether Nashashibi who is believed to have been descended from 18th century merchants that manufactured bows and arrows for the Ottomans, had any direct or indirect Ottoman connection as a spy.

In terms of Europeanization of the Ottomans, Ortayli’s argument was that Ottoman Turks were totally strangers to the Western values until the Tanzimat with the exception of military field. The Ottomans in Tanzimat made impeccable analysis regarding the Europeans and adopted them to the internal politics. Turks have been specialists on two aspects; engineering and medicine. Mustafa Kemal Ataturk was an intelligent leader and straight after the WWI, he went on to the peaceful agreement with England. Perhaps, had he not signed an agreement with Britain, the Turkish English relations would have normalized much later.

Having said that, the liberal democracy of Britain and Switzerland arise from the fact that they read their own history very well and make reasonable analysis. That is why they come forward in science, technology and politics. That is why they are so realistic and sound mind in today’s world. Ortayli stressed out that for this reason, the more Turks are to be influenced and inspired with the British way of works in politics, in industrial field, diplomacy , education and urban development, the quicker success will ascend in Turkish politics.
He contended that London and Rome are the capitals of Europe. Hence, America highly unlikely makes correct steps in politics without consulting to England. Every ratification in external politics and diplomacy pass through the Britain’s consent.

The only advantages of Turks compared to European nations, Turkish nationals are more involved with their classical culture and keep them alive whereas new generations in Europe are utterly strangers to their classical values. Ortayli criticizing Turks said, history is not known by the Turks, let alone the Turkish Muslim theologians. But Ilber Ortayli’s contentiton which I partially agree is that whatever the Turks do, the Western prejudices will never change against Turks and Muslims. Therefore, Turkish Lobbies must be evaluated in Britain and Turkish entrepreneurs are supposed to raise funds towards it. When he mentioned “funding” he jumped over the manner of funding. He said that not only Turks, but the British also likes benevolence. We come to know this fact that when an Ottoman Janizary (Yeniceri) fled to Britain in 18th century, his name was recorded in the donation list. What he implies is that the funding and the name of the benevolent must be recorded, should not remain as secret.

At the end, he raised two more issues; one is Anti- Semitism;which he believes that the Anti Semitism is a luxury and not a necessary pillar for Turkey. The second is regarding the Armenians; he said that Armenians started to lobby in America and Europe in terms of genocide fairytales because their culture was gradually dissolving and the Armenian intellectuals wanted to revive it, just like the behavior of a celebrity who wants to survive in the celebrity list.

No doubt, Ilber Ortayli made tremendous contribution to the Turkish audience and as a humble student, I owe gratitude to him.

Leaving aside the Ortayli’s conference, the Independent made a headline last week as “What have the Turks ever done for us?” . The article was praising the Turkish contribution to the British life in six areas and making a list of why Turkey should join to EU.

Multiculturalism; The paper suggests that centuries before the word of multiculturalism was ever existed, Ottoman Empire was home to Christians, Jews, Arabs and Armenians. The article considers that Turkey is the only partner who offers a safe bridge to Islam and a promising exit from the class of civilization.

Trade; The Ottomans with their ships and caravans, achieved domination of the silk road and taught West everything about trade before the advent of ocean –going ships. So even today, according to the paper, it offers a huge market and connections to the resources of the Caspian and the Middle East.

Politics; they developed tremendously the statecraft descending from the steppe of central Asia to the gates of Vienna. The pioneers of the disciplined bureaucracy and the inventors of a enduring army awed their enemies and seduced the Christian fighters who could see a better life under the Ottomans.

Art; The article says that Turkey has brought Europe the finest works such as calligraphy, metalwork, manuscripts and glass, Chinese poems, Persian textiles and Venetian paintings. They flourished the humanist enlightenment centuries ahead of Europe.

Military; Their forefather’s Genghis Khan with his cavalry swept across Anatolia into the Balkans and beyond. Their enemies only matched and copied their techniques and invention. The paper states that Today’s Turkey is a prominent member of Nato and lends credibility to the European defense force.

Style; They sat on divans on beautiful carpets, smoking hookah and eating lakoum and baklava and yet Europe learnt how to bath from Turks.

Consequently, every civilization has influenced and has been influenced over others to some extent since the globe turned into a big village. The question is, how we can live in harmony with the minimum disputes and clashes.

SOURCES

Hugh Williams, Fifty Things You Need To Know About British History, Collins, 2008
Simon Sebag Montefiore, Jerusalem, The Biography, W&N 2011
Lord Micheal Carver, 1914-1918, Turkish Front
Talha Ugurluel, Canakkale Savaslari, Kaynak Yayinlari, 2005,
www.independent.co.uk


MADEM Kİ İNSANSIN, MERHAMET ET

Category : Kişisel Bloglar

Her zamanki işleririmi yaptığım sıradan bir akşamdı. Dükkanı kapatmaya hazırlanıyordum. Dükanın içini henüz süpürmüş her sabah sergilemek üzere dükkanın önüne dizdiğimiz malları toplamak için hazırlanıyordum ki, ustam seslendi.

– Halil kuzum , dükkanı kapattıktan sonra biyere kaybolma işimiz var seninle. Ben Ahmet amcana kadar çıkıyorum. Sen dükkanı kapat burada bekle yarım saate dönerim.

Haydaa. Ne işimiz vardı şimdi? Hasanla da öyle güzel bir planımız vardı ki. Birlikte Galata köprüsüne gidip balık ekmek yiyecek ve belki de birer bira yuvarlayacaktık. Ah be usta , çıkardın gene bir iş. Kimbilir kimin angaryasına yardıma gidecektik. Hayal oldu bizim balık ekmekle bira… Tabii bunların hepsi içimden geçenlerdi. Bunları ustama söylemem ne mümkün.

 Çok özür dilerim, tam bodoslamadan daldım konuya değil mi? Biraz kendimden bahsedeyim. Ben ülkemiz ticaretinin kabesi sayılabilecek bir muhitte , bir ticarethane de çalışıyorum. Ermeni bir ustanın müslüman çırağıyım. Epeyi bir zamandır bu işteyim. Bulunduğumuz muhitte de tanımadığım esnaf yok gibidir. Kimne alır , kimne satar hemen hepsini bilirim. Bu ustamın ilk dersiydi hiç unutmam. Babam kolumdan tutup ”eti senin kemiği benim Kevork usta” deyip yanına bıraktığı gün, babam gittikten hemen sonra, ustam bana dönüp ” bak kuzum, hiç telaş etme , her şeyi öğrenirsin nasıl olsa. ama önce bir izle , dinle, gör. Hatta ben seni bir yere gönderdiğimde hep bildiğin ezberlediğin yoldan gitme. Korkma dal ara sokaklara kaybolursan kaybol. Hem şuncacık bir muhit , çıkarsın bir yerden”. Bu sözleri hayatın da ilk defa çalışacak, ve dahası evinden ilk defa bu kadar uzaklaşmış bir çocuğun korku dolu gözlerinden onun ruh halini anladığını göstermiyor mu? Öyledir ustam sizinle beş dakika sohbet etmeye görsün, bütün secerenizi döker ortaya, ciğerinizi okur. Değilmi  ki bu yüzden bir malı kimse satamaz da o satar.

 Size ustamdan da biraz söz etmem kaçınılmaz oldu sanırım. Zira anlatacağım olayın bizzat kahramanı odur. Söyledim, ustam Ermenidir. Bu muhitin de en eski esnaflarından biridir. Düşünün şimdi işlettiğimiz dükkanı dedesi açmış. Öyle köklüdür bu işte ve muhit de. Öyle bir esnaftır kiii. Sabah kahfesini içip dükkanın önüne çıksın yüzünü gökyüzüne çevirip bir derin nefes alsın ( hep yaptığı gibi) size ogün ne kadar satış olacağını bile söyleyebilir. Bununla birlikte cümle esnaf tarafından sonsuz bir saygı ve sevgi görür. Muhitimiz de , sıkışıp ustamdan borç almamış, anlaşmazlığa düşüp aralarını bulması için kapısını çalmamış bir esnaf yoktur. Öyle ki , hani anlatmaya başladığım da ustamın ” ben Ahmet amcana çıkıyorum” dediği  hacı Ahmet amca var ya. O bile oğluna kız isterken ustamı yanın da götürmüştür. Oğlu bizimle aynı muhitten bir esnafın kızına abayı yakmış, esnafla da Ahmet amcanın arası limoni. E bu işi kim çözer? Tabi ki ustam Kevork. Velhasıl ustam yaşayan bir çınar bir derya ve adam gibi adamdır. Çok severim onu ,ama gelin görün ki şu angaryalarına beni de sürüklemese.

 Başınızı ağrıtmayayım. Söylediği gibi yarım saat kadar sonra usta geri döndü. Fakat yalnız değildi, yanın da Ahmet amca, onun yanında da Hasan. Evet evet arkadaşım Hasan. Hasan’ın da Ahmet amcanın çırağı olduğunu sanırım anlamışsınızdır. Ben bu ekibi görünce ,” tamam” dedim, angarya benim tahminimden büyük, ustam Ahmet amcayla Hasan’ı da alıp gelmiş. Soran gözlerle çaktırmadan Hasan’ a baktım, yüzündeki ifadeden onun da hiçbir şeyden haberi olmadığı belliydi. Ustamın sesiyle irkildim.

-Kapattın mı kuzum?

-Kapattım usta.

– Hadi o zaman , Adnanın oraya gidelim de karnımızı bir doyuralım bakalım.

Benim de Hasan’ın da beti benzi attı. Yanlış mı duymuştum yoksa? Ustam ve Ahmet( özellikle o) amca benimle Hasan’ı alıp Adnan’ın lokantasına götürecek ha! Rüyam da görsem inanmam. Hani öğle vakti olsa tamam, ama akşam üstü…Olacak iş değil. Adnan’ın lokantası , muhitin en işlek  esnaf lokantasıdır. Biraz sapadır pek görünmez ama muhitin bütün esnafının bildiği ve müdavimi olduğu bir yerdir. Ama en işlek saatleri akşam herkez kepenkleri indirdiği zaman yaşar. Çünkü akşam olup el ayak çekildimi Adnan’ın lokantası Adnan’ın meyhanesine döner. Ama bir farkla , öyle her elini kolunu sallayan giremez. Hoş zaten kapının önünden geçseniz açık olduğunu bile anlamazsınız. Kepenkler inmiş perdeler hep kapalıdır. Sadece çevre esnafın bildiği ve sadece tanınanların girebildiği bir yer olur. Tanınmak da yetmez ustasından habersiz bir çırak ,bir kalfa girmeye yeltenemez bile.

 İşte şimdi ustam beni oraya götürüyordu. Nasıl heyecanlı olduğumu anlatamam. Hasan’ın da parlayan gözlerine bakılırsa durumu benden farklı değildi. Yürürken ustamın göz ucuyla beni süzdüğünü ve bıyık altından güldüğünü fark ettim. Kıpkırmızı yüzümden ne hissettiğimi anlamış olmalı ki. Bana dönerek.

– Hadi kuzum hadi.Kızarma ,zamanı gelmişti , dedi.

Ne demek istediğini anlamıştım. Artık belli bir seviyeye geldiğimi ve bu hareketiyle hakkımı teslim ettğini anlatmaya çalışıyordu.

Size Adnan’ın lokantasına gidişimiz , orada karşılanışımız ve soran gözlerle bakan muhit esnaflarına ,Hasan’ la benim hakım da ustalarımızın yaptığı açıklamaları anlatıp başınızı ağrıtmak istemem. Benim asıl anlatmak istediğim o akşam yaşanan ve benim hayata bakışımı bütünüyle değiştiren başka bir olay.

 Yemeklerimizi yiyor ( inanmazsınız ustam rakı bile söyledi bize) ve Ahmet Amca’yla başlarından geçen yer yer komik, yer yer de ders niteliğinde anılarını dinliyorduk. Kahkahalar eşliğinde  çok güzel bir sohbet sürüp gidiyorduk. Bu güzel ortam kapıdan gelen büyük bir gümbürtüyle bozuldu. Ana ne gümbürtü. Lokantanın kapalı kepenklerine öyle vuruluyor ve bu ses içeride öyle bir yankı yapıyordu ki , istem dışı ellerimle kulaklarımı kapadım. Herkes şaşkın ve bazıları korku dolu gözlerle kapıya döndü. Adnan amca tezgahın arkasında ellerini önlüğüne silerek teleş içinde kapıya koştu. Yanımızdan geçerken ” hayırdır inşallah” dediğini duydum.Önce perdeyi araladı, sonra içerideki herkezi rahatlatan sesi duyuldu:

– Hay allah! Sen miydin Nazmi? Ne olduğumuzu anlamadık vallahi.

İçeridekilerinin bazılarının yüzünün ekşidiğini gördüm. Zira hepsi gelenin kim olduğunu biliyordu. Nazmi. Nazmi abi bizim muhitin en sert kabadayılarından biriydi. Ama kabadayı dediysem gözünüz de it kopuk tayfasından biri canlanmasın. Kimseye yanlışı görülmemiştir. Malum ticaretle uğraşan esnafın yoğun olduğu bir muhitteyiz. Buraya ülkenin her yanından birşeyler almak ve satmak için binlerce insan gelir. Bunların arasın da üç kağıtçısı, dolandırıcısı, sahte paracısı da var elbette. İşte Nazmi abi böyle durumlarla karşılaşan esnafın , baktı ki kendi çözemiyor, yardım istediği ilk insandır. O da o camia da öyle bir tanınır ki , çözdüğü sorunlar ve tefecilerden kurtardığı esnaf hikayeleri efsane gibi anlatılır. Yalnız herkes gibi bazı kusurları vardır… Biraz sinirlidir Nazmi abi…Uzatmayayım. Anladınız.

 Nazmi abi içeri girer girmez elini göğsüne vurarak” selamunaleyküm ağalar” dedi. Ayakta  duruş şeklinden oldukça alkollü olduğu anlaşılıyordu. Adnan amcaya dönerek ” bana bir masa yap Adnan” dedi. Adnan amca tam bizim yan çaprazımızda ki boş masaya oturttu Nazmi abiyi.  Ustam hiçbir tedirginlik ifadesi bulunmayan bir ses tonuyla ona seslendi ” ne o Nazmi, tependen dumanlar çıkıyor yine”. Öyle irkildim ki sanki Nazmi abi bulunduğu masayı kaldıracak bizim masanın üstüne indirecek gibi geldi. İtiraf ediyorum: Çok korktum. Oysa hiç de beklediğim gibi olmadı. Nazmi abi bıraz sıkkın bir ifadeyle ” sarma bana Kevork dayı, bitmişim zaten” demekle yetindi. Dükkanın önünden geçerken selamsız geçmemesinden ve konuştukları zaman gösterdiği özenden ustamı sevip saydığını biliyordum. Fakat bu akşam öyle bir geldi ki. Ustamı bile tersleyeceğini düşünmüştüm. Dediğim gibihiç de öyle olmadı. Ustam devam etti” ne sarması kuzum? Gelsene buraya. Ne öyle uzak uzak”.

– Ya Kevork dayı bırak, sıkkınım işte.

-Gel bakayım şöyle gel. Diyerek bir yandan da masamızın koridor kısmında bulunan sandalyeye vurdu.

Biraz isteksiz gibi görünmekle beraber çok da nazlanmadı Nazmi abi. Bize doğru gelirken seslendi ” Adnan benim masayı buraya taşı” sonra masamızı şöyle bir süzüp devam etti ” Kevork dayının lakerdası bitmiş Adnan”. Selam verip oturdu. Sanki yeni görüyormuş gibi Ahmet amcaya dönüp” vay hacı rakı sofrası ha. Yanacaksın hacı yanacaksın” dedi. Ahmet amca espiriyi anladı ve gülerek” yok Nazmi, bliyorsun biz o defteri kapattık. Kevork çocukların zamanı geldi deyince…” eliyle bizi göstererek ” kıramadım”.

-Biliriiim.Kimse kıramaz Kevork dayıyı. Onu kıranın ben de burnunu kırarım. Hafif espirili ama sarhoşluğunu çok belli eden bir ton vardı sesinde. Ustam eliyle dizine vurup:

– Bırak sen şimdi beni. Ne seni bu saatte dut gibi yaptı bu saatte

-Sorma dayı. Hatta hiç açma istersen.

– Anlat kuzum anlat. Bir yandan da kadehini ona doğru uzatarak ‘içelim’ hareketi yaptı.

-Leyla’yı biliyorsun dayı

-Biliyorum kardeşin değil mi?

– O köpek işte.

-O nasıl laf evladım. Kardeşin o senin.

-Olmaz olsun öyle kardeş. Yaktı beni yaktı. Ama ben de onu yakmaz mıyım?

-Evladım ne yakması? Anlatsana ne olmuş Leyla’ya 

-Kaçtı Kevork dayı kaçtı o… Cümlenin gerisini getirmedi. Ustam olayın cidiyeti kavramış olacak ki bana ve Hasan’ dönerek az önce Nazmi abinin kaltığı boş duran masayı işaret edip” çocuklar siz şöyle geçin bakalım kalkarız birazdan” dedi. Bulunduğum yerden konuştuklarını duyabiliyordum. Fakat biraz da korkumdan hiço tarafa bakamıyordum. Konuştuklarından Nazmi abinin kızkardeşinin sevdiği bir oğlanla kaçtığını öğrendim. Çocuk daha önce istemiş aslın da ama Nazmi abi vermemiş. Araştırmış , çocuk kötü bir çocuk değilmiş ama bir baltaya da sap olamamış. ”Babamın yadigarı bana Kevork dayı” nasıl veririm o çulsuza. Ama buldum Kevork dayı , buldum sonun da izlerini. Bu akşam bunun içinde ne varsa ciğerlerine boşaltmazssam adam değilim”. Bunları söylerken belinden kocaman bir tabancayı çıkarıp güm diye masaya vurdu. Bu ani hareketle irkilen ustam. Hafif sinirli bir tonla ” ehh koy şunu yerine be , öyle olur olmadık yer de çıkmaz bu. Şimdi beni dinle. Nazmi abi birşey söyleyecek oldu ustam fırsat vermeden ” sus” dedi. Yüzündeki ifadenin ciddiyeti hala aklımdadır. Bu ara da diğer masalar da  oturanlar da pür dikkat ustama bakıyorlardı. Tamam sevilen , sayılan ,sözü dinlenen biriydi fakat, karşısındaki de namlı kabadayı Nazmi’ydi. Neredeyse çocuğunu azarlayan bir baba gibi bakıyordu Nazmi abiye. Kararlı ve buyurgan bir ses tonuyla devam etti:

– Kardeşin sevdiği oğlanla kaçtı öyle mi?

-E..evet. Nazmi abi ürkmüş gibiydi. Şaşkın bir ifadeyle ustamın yüzüne bakıyordu.

-Peki ne yaptı kardeşin. Adını mı kirletti? Namussuzluk mu yaptı? Sevmiş ve senin gibi bir ağabeye rağmen ölümü göze alıp sevdiğinin peşinden gitmiş. Peki sen ne diyorsun şimdi. Onları öldüreceksin öyle mi?… Bak Nazmi. Beni iyi dinle kuzum. Ustamın sesi tekrar o her zaman ki yumuşak ve sevecen tonuna dönmüştü.

-Biliyororsun. Ben Ermeniyim. Hıristiyanım yani. Sen de müslümansın değil mi? O zaman senin kitabınla konuşalım ister misin?. Bak kuzum Kuran da  Allah ve Rab isimlerinden sonra en çok hangi isimleri geçer biliyor musun yaratıcının? Herkes büyük bir dikkatle ustama bakıyordu. Ortam da büyülü bir hava vardı sanki. Ustam devam etti.

– Ben sana söyleyeyim. O isimler Rahman ve Rahimdir. Onay ister gibi Ahmet amcaya baktı.Ahmet amca tebessüm ederek başıyla onayladı.

– Yani Allahın üstüne basa basa ve defalarca tekrar ederek gözümüze sokmaya çalıştığı en önemli özelliği merhametidir. O ki seni yaratmış sana Rahman ve Rahim sıfatıyla  bu kadar nimet vermiş, marhamet etmiş ve bir insanın tadabileceği en güzel duygulardan birini ; kardeş sevgisini tattırmış… Sen şimdi kardeşinin canını almaya gidiceksin öyle mi? Hem de ne için sevdiği ve bu yüzden canını bile ortaya koyabildiği için öyle mi Yok Nazmi yok. Burda bir yanlış var. Şimdi sana soruyorum. Ustamın sesine tekrar kararlı ve hafif sert bir hava geldi.

-Güçlüsün değilmi?

-!….Güçlüyüm tabi. Nazmi abiyi kimse böyle çaresiz görmemiştir herhalde.

– İstesen ikisini de gözünü bile kırpmadan vurdurabileceğin adamların var değil mi?

-…..

– Bu senin için küçücük bir işdeğil mi?

-…..

-Küçücük kardeşini öldürmek , onun canını almak, yok etmek. İşten bile değil mi?

-…..

Nazmi abi’nin gözlerinden yaşlar boşanmaya başladı.Ustam durmadı.

– Sen insansın değil mi?

– Evet Kevork dayı evet. Artık Nazmi abi ustamın uzanan ellerine yapışmış ve hıçkırıklarını tutamıyordu.

Ustam haykırır gibi bitirdi sözünü. Nazmi abi’nin masaya kapanmış başını okşayarak.

– Madem ki insansın. Merhamet et.


DÜŞÜNÜYORUM, ÖYLEYSE “ADAM” GİBİ YAŞAYACAĞIM!

Category : Kişisel Bloglar

 

Uzun zaman oldu dünya ile aramız bozulalı.Ben mi ona küstüm, o mu bana darıldı bilmiyorum.Ama uzun süredir bozuktuk işte. Nimetlerine, güzelliklerine yüzümü dönmüştüm. Ama öyle günler geldi geçti ki artık ona yüz çeviremez hayır diyemez olmuştum…Bi r gece yarısı bir menkıbe denk geldi önce bir internet sitesinde.Meşhur seyyah Evliya Çelebi’nin rüyası. Bildiğim duyduğum  bir şey gibi geldi önce, sonra anladım ki olaylar, yaşananlar içinde bulunulan duruma göre anlam kazanırmış.Kendimce anlamlar aradım. Ardından telefonum çaldı.Hani pek adetten değildir geç vakitte aranmak.Sevdiğim bir dostum ertesi gün İstanbul’a davet ediyordu.Kıramadım kabul ettim. Hani dünya ile bağımızı koparmıştık ya barışmak için bir fırsat olarak değerlendirdim.Hazırlıklarımı tamamladım. Çok uzun soluklu bir gezi de değildi hani. Ertesi gece yola çıktık.Sabah Fethi Paşa korusunda bir kahvaltı yaptık. Fethi Paşa kimdir, ne kademede görev almıştır bilmem Devlet-i Aliyye’de. Orada öğrendik az biraz. Kahvaltının sonlarına doğru çayımı yudumlarken, gözüm duvardaki tabelaya takıldı. “ Cemil Meriç, ….-…. yılları arasında bu konakta yaşamıştır.” Aklım hemen Cemil Meriçle ilgili bir anektoda kaydı.Okumaktan gözlerini kör edecek aşamaya gelen bir insan, her bulduğu paraya kitap alan bir sosyolog. Sonra kendime bir pay çıkardım kıssadan hisseye; Kitap okumakta bir keramet olmalıydı elbet… Boşunamıydı yoksa bu kitap yolcuklukları ilelebet.

Akabinde, kahvaltı sefası bitti. Miniatürk’e doğru yol alındı. Bir küçük geziyle bir anda kendimi Türkiye’yi gezmiş gibi hissettim.Şaşkındım.Kelimelerle anlatılmayacak bir haz yaşadım.İlgimi çekenler vardı elbet.  Her yanda bir medrese, bir cami vardı o Türkiye panaromasında.Ama kiliseler, sinagoglarda vardı.Yanyanalardı. Güzel sütunlu yapılar,mozoleler vardı.Bir nevi mükemmeliyeti, kusursuzluğu temsil ediyor gibiydiler. Usta elinden çıkmış gibi Tanrı’nın görkemini temsil ediyor gibiydi tüm nesneler.Camiler, kiliseler, manastırlar hepsi o kadar anlam taşıyordu ki.Anladım ki çok kültürlülüğü aslında bizim kadar sindirmiş bir millet   yoktu tarihte. Bir Hatay’ı ,bir İstanbul’u yoktu hiçbir ülkenin.

Yolculuk sürüp gitti küçük yolculuklarla.Sonra  Ayasofya, Sultanahmet, Yerebatan Sarnıcı  derken akşamüzerine doğru boğazda bir tura katıldık. Önceleri derdim ki bir deniz ve yapılarla çevrili etrafı. Ne var bunda bu kadar büyütülecek.Marifet gören gözdeymiş.Ayasofya’yı nasıl gezdiğini, hangi dine sahipsen o objelere dikkat ettiğini anlamak boğazın güzelliklerini keşfetmek kadar zor olmamıştı…O kadar güzeldi ki yalılar, konaklar.Onlara hayran olmamak elde değildi.Hani derler ya zor paha biçilen ya da değeri parayla biçilmeyen güzellikler için: “ Hediyesi ne kadar?”. Sordum kendime. Düşündüm durdum  boğazın ortasında.Taşıdığım canın, aldığım nefesin hedi yesi ne kadardır acaba diye.Dünyaya küsüp, ona sırtını dönmekle bitmiyordu yaşamak kavgası ne yazıkki. Sonradan bir hataya daha açık olduğumu farkettim.Dünya nimetlerine saplanıp kalmak, bu uğurda bir ömür boyu savaş vermekte yaşamak olamazdı.

Düşündüm.Varlığımı ispat edeceğim halde yok olmak istedim ardımda birşeyler bırakamayacağımı düşünerek.Sonra zaman geldi, çaldı kapımı bir gece yarısı soru(n)lar. Sordum acaba savaş niye, hırs niye, ölüm niye? Bir sebebi var elbet dedi içimdeki ses.Sadece sorgulamam gerektiğini hissettim.İnsan nereden geldi ve nereye gidecek? Cevabımı aldığım yer Ayasofya oldu. Tüm dinlerde edilmiş bir dua gibiydi:

“Tanrı’dan geldin insanoğlu ve yine Tanrı’ya kavuşacaksın.Yolculuğunu olabildiğince dolu ve faydalı geçir ki ereğin bana ulaşmak değil, kaybettiklerini bulmak olsun!”

***Bu yazı Libya’da savaşta ölenlere öncelikli olmak üzere tüm  insanlığa atfedilmiştir.

Şimdi sen ölüyorsun Libyalı çoçuk.

Senden on sene önce öldü Iraklı çoçuk.

Senden kırk sene önce Vietnam’da Nepal’de yandı bir çoçuk.

Senden altmış altı sene önce Hiroşima’da şeker yiyemeden öldü bir çoçuk.

Senden doksan sene önce öldü Anadolu’da beşikte bir çoçuk…

Şimdi sen ölüyorsun Libyalı çoçuk

Keşke ama Keşke parayı hiç bulmasaydı Lidyalı çoçuk…

 

 

 


ADINA TARİH DEDİKLERİMİZ

Category : Kişisel Bloglar

Olayları çıkarlarımızca yorumlayıp adına tarih deme sanatı…

Tarih, daha ilköğretim sıralarındayken aşılanıyor beyinlerimize. Hangi tarih diye sormaya gerek yok. İşimize geldiği gibi görmek istediğimiz tarih…O gün iktidarda bulunanların, çıkarlarına göre tarihi yorumlayanların önümüze koyduklarını biliyoruz, okuyoruz tarihimiz diye…Basmakalıp uzun uzadıya tarih nedir ne değildir diye tartışıyoruz ama yazdıklarımız,tarihimiz diye övündüklerimizi, dilim varmıyor ama yalanlarımızı, iyi niyetlerimizi yazıyoruz tarih kitaplarına.Ve öyle benimsetiyoruz genç nesile…Sanki olanı değil de olmasını istediklerimizi yansıtıyoruz ve yaşatıyoruz.
Her tarih kitabında sadece kazanılanlar, zaferler, ganimetler ön plana çıkıyor. Ya kaybettiklerimiz, ödediğimiz tazminat ve fidyeler? Onlar tarihin dinamizmi içinde kayıp mı oluyor? Tarihimiz şanlı, zaferlerle dolu buna kimsenin itirazı yok.Peki ya sorgulamayı ikinci plana atan, düşünmeyen, neden ve ne uğrunda savaştığını bilmeyen genç yürekler?Hep kazandık, bir “Kurtuluş Savaşı” daha kazanırız deyip özgüven mi kazanacak?Hayır, hem de içten bir hayır!Çekilen zorluklar savaşlarda olmasa bile hayata karşı alınan yenilgiler neden işlenmiyor motif motif tarihimize.Neden her şey güllük gülistanlık? Çünkü insan doğası gereği sadece iyi şeylerle övünür değil mi? Evet, övünür ya ardında bıraktıkları ve ardından gelecek olanlar… Onlara saygısı yok mudur insanoğlunun… Geçmişten , tarihten ders alınmalı deriz hep peki neden almayız.Neden sadece özgüven abideleri dikeriz gönüllere, zihinlere? Osmanlı’yı anlatırız torunlarımıza.Cihan Devlet’i deriz, Dünya’ya nam saldık, hükmettik diye anlatırız.Osmanlı Yükselme Dönemi’dir aklımızdaki Osmanlı…Hazinelerin taştığını, esnafların ne karnı tok olduğunu anlatırız.Ama yokluktan Saray’daki avizelerin satıldığını, Kaşık-Çatal takımlarının eritilip sikke yapıldığını anlatmayı gururumuza yediremeyiz.Ama göğsümüzü kabartarak anlatmamız gereken budur ki “Ne olduğumuzu, kim olduğumuzu nereden gelip nereye gittiğimizi unutmayalım….”

Tarih mi bize yalan söylüyor; yoksa biz mi kendimizi kandırıyoruz?

Tarih, bir sakız gibidir ülkemizde.Hangi ağızda olduğunu ve nereye çekildiğini bilmeden sürer gider yıllar…Toplumu derinden etkileyen, ülkenin kaderini çizen nice olay vardır ki tarih ikiyüzlülük yapmasın…Bir “Gerçek Tarih” vardır, bir de “Resmi Tarih” der ünlü bir Türk düşünürümüz. Peki biz neye ya da kime inanmalıyız? Olaylar olduktan sonra onlara dikilen kılıflara mı? Biz istemesek bile zorunda kalıyoruz önümüze koyulanlara hiç düşünmeden inanmaya.
“Bir haftalık haber dergisi 2011 yılında ,yani bugün, “1977 Bir Mayıs’ında perde arkası” diye bir haber dosyası hazırlasa, yayınlasa kimbilir ne kadar çok satar ne kadar çok konuşulur.Yani öyle bir olay ki 34 yıl sonra “güncel”! Nasıl oluyor böyle bir şey?Oluyor çünkü olaylar olurken nasıl olduklarını bilmiyoruz. “Resmi Tarih” denilen bir şey var, o kendi mantığı içinde olayların nasıl olduğunu açıklıyor.Buna kimse inanmıyor aslında ama kimse yerine bir şey koyamadığı için kabulleniyor.31 Mart’ı aslında kimin düzenlediğinden Mahmut Şevket Paşa’yı ,aslında, kimin vurdurttuğundan tutunda bugün Hrant Dink cinayetine kadar ortaya akıllara durgunluk veren bir liste çıkıyor.* ”
Peki ya sonuç nedir? Sonuç bir karmaşadan ibaret. Tarihimize sahip çıkalım diye işlediğimiz genç beyinlere aşılanması gereken daha dinamik, daha sağlam düşünceler olduğu kanısındayım.Peki bunlar ne mi? Tarihimizin şanlı zaferler kadar, güçlü savaş taktikleri kadar yenilgi ve hüsranları da barındırdığını onlara anlatmak… Ancak böyle bir nesil bazen kaybetmenin de bir yatırım olacağını ve kazanımları barındıracağını anlayabilir.


BİR MASON ŞEYHÜLİSLAM: MUSA KAZIM EFENDİ

Category : Kişisel Bloglar

 

BİR MASON ŞEYHÜLİSLAM : MUSA KAZIM EFENDİ ve 1911 Yılında Meclis-i Mebusunda Yaptığı Konuşma

 

Türk din bilgini ve şeyhülislam. Din alanında yenileşmenin gereğini savunmasıyla tanınmıştır.

Erzurum’a bağlı Tortum ilçesinde doğdu. Edinrne’de öldü. İlköğrenimini Tortum’da gördükten sonra Nakşibendi şeyhi Mehmet Efendi’ye bağlandı. Daha sonra Balıkesir’de Selahaddin Sururi ve Lütfi Efendilerden Akaid okudu. İstanbul’a gelerek yüksek öğrenimini bitirdikten sonra 1888’de Fatih Camii’nde ders vermeye başladı. Öğrencileri arasında Muallim Naci, Ahmet Mithat Efendi gibi ünlü edebiyatçılar vardı. 1900’de İstanbul Hukuk Mektebi’nde Mecelle okutmakla görevlendirildi. Sonra Galatasaray Sultanisi’nde Akaid öğretmenliğine atandı. Bir süre sonra İttihat ve Terakki’ye katıldı. 1910, 199, 1916 ve 1917 yıllarında dört kez şeyhülislam olarak görev yaptı.

Musa Kazım Efendi, Mondros Antlaşmasından sonra Damat Ferit Paşa’nın buyruğu üzerine, tutuklanana İttihat ve terakki ileri gelenleriyle birlikte yargılandı. 15 yıl Kürek cezasına çarptırıldı. İngilizlerin isteği üzerin ölünceye değin kaldığı, Edinrne’ye sürüldü. Onun başlıca özelliği din alanında bir takım yeniliklerin kaçınılmaz olduğunu, uygulamaların İslam dininin özüyle bağdaşmadığını, çağın ilerlemeleri karşısında dine dayalı kurumların yetersiz kaldığını ileri sürmesiydi. Musa Kazım Efendi’nin Kran, Hadis, Tefsir, tasavvuf konualrında yazıalrı, çevirileri vardı, en çok tartışılan çevirisi de Şeyh Bedrettin’in “Varidat”ıdır.

***

Musa Kazım Efendi hakkında bu kısa bilgileri verdikten sonra gelelim Musa Kazım Efendi’nin 1911 yılında Muebusan Meclisindeki konuşmasına…

O zamanki kurallar gereğince önceki dönemde görevinden istifa suretiyle ayrılan kabine yerine Padişah gene sadrazam ile şeyhülislama kabineyi kurma görevini verir. Bu işlemle ilgili tezkere okunduğunda riyaset divanına beş kişilik bir takrir takdim edilir. Takrir: “Sakalından utanmaz Farmason kafiri gene döndün dolaştın karşımıza çıktın” ibaresini içermektedir. Musa Kazım Efendi’nin bir evvelki kabinede de görevi mevcuttur ve yeni kabinede de şeyhülislam olarak atanmıştır. Bu takrir üzerine sataşma olduğu gerekçesiyle Musa Kazım Efendi söz alır

Yarım saati aşkın bir süre, Masonluk nedir, ne değildir, Mason kimdir, kim değildir temalı aydınlatıcı bir konuşma yapar.  Konuşmasının sonunda der ki;

Kıymetli Hazirun, şimdi konuşmamdan sonra, aranızda;

  • Her daim, insanın ve insanlığın yardımında olacağına ve fakirlere yardım edeceğine,
  • Hangi ahval ve şeriat içinde olursa olsun; o kişiyi tıpkı kendi dilinden ve dinindenmiş gibi kabul ederek ona sevgi ve hürmet besleyeceğine,
  • Kutsal aile varlığını ihmal etmeyeceğine, Dünyada en büyük varlığın Allah’tan başka bir varlık olamayacağına
  • Bir gün vatan tehlikeye girerse, gözünü kırpmadan canını feda edeceğine,

Kur’an-ı Kerim’e el basmak suretiyle yemin eden var mı? Şayet varsa lütfen ayağa kalksınlar kendilerini tanımak ve nurlanmak isterim.

O gün Meclis’te Masonlardan hiçbiri bulunmadığı için kimse ayağa kalkmaz, bunun üzerine Musa Kazım Efendi elinin ayasını kürsüye vurarak; “BENDENİZ ETTİM EFENDİLER!” nidasıyla, büyün üyeler ayağa kalkar, Musa Kazım Efendi’yi alkışlayarak “Yaşa Hocam, var ol Hocam, bizi nur içinde bıraktın devam et Hocam” haykırışları ile Musa Kazım Efendi’yi yirmi dakika daha kürsüde tutarlar.

Konuşma bittikten sonra usulen söz hakkı takrir sahiplerinindir. Mebusan Meclisinde o tarihi celsenin zabıtları¹ şu kaydı düşmektedir:

Şeyh’ül-İslam Hazretlerinin görüşmeleri bittikten sonra takrir sahipleri kendilerine söz verilmek üzere kürsüye davet edildiler. Meclis-i Mebusan’dan firar etmiş oldukları anlaşılmakla söz hakları sakıt oldu.

 

¹Zabıtlar, halen İstanbul’da vilayet girişindeki türbede koruma altındadır

 

 

 


Bitmeyen Bir Öyküyü Anlatma Çabası

Category : Kişisel Bloglar

Bitmeyen Bir Öyküyü Anlatma Çabası ya da Yetkin Bir İnsan Olmaya Dair Bir Değini

Geçtiğimiz günlerde bazı olumsuzluklar sonucu üzgün bir halde olan bir arkadaşımla sohbet ederken bir elma öyküsü anlattım ona, bu yazı da o anda anlatılandan esinlenerek ortaya çıktı.

İnsan mükemmelleşmek ister. Ya da bazı insanlar bunu ister. Ama bu yolda pek çok zorluk vardır. Elma önce çiçek verir. Sonra meyveye durur. Ham elmanın tadı yoktur, ağızda burukluk bırakır. Ama kimileri sever ve daha olgunlaşmasını beklemeden yerler. Elma bir müddet sonra yeşerir en sonunda olgunlaşır. Ama olgunluk hali de farklı farklıdır, kimi kıpkırmızı, kimi yeşim ve ekşimtırak, kiminin için serttir kiminki yumuşak… Ama hepsi sonuçta elmanın farklı türleri olmakla birlikte elmadır. Biz de elmaya benzeriz. Derdimiz olgunlaşmak. Bilemeyiz bizim tohumumuz nasıldır ve sonuçta bizden nasıl bir şey ortaya çıkacaktır. Rüzgara, güneşe, suya, yağmura zorluk dememek lazımdır; çünkü elmanın olgunlaşabilmesi için tüm bunlara ihtiyaç duyulur. Yağmur yağmasa, güneş o dalları sıcaklığıyla okşamasa elma olabilir mi? Hayatımızdaki zorluklarda yağmur ve güneş gibidir. Yaşarken bizi zora sokabilir, ama her zorluktan kendi hissemize bir pay çıkartabiliyorsak ve onlardan alabiliyorsak olgunlaşabiliriz demektir.

Böyle bitirmiştim anlatımımı. Sonra düşündüm ki eksik söylemiştim. Çünkü elmanın hikayesi olgunlaşmasıyla bitmiyordu. Dahası vardı.
Dalından koparılan elmanın yolculuğu bitmemiştir. Bitti sanılır, ağaçla alakası bittiğinde, halbuki onun yolu daha uzundur. Belki bir öğleden sonra küçük bir çocuğun ellerinde, belki bir akşam yemeğinden sonra meyve tabağında… Ama yolculuk bitmemiştir. Demek ki elmanın olgunlaşmasının da bir sonucu, bu sonucunda bir getirisi vardır. Olgunlaşan kişinin etrafına vazifeleri olduğu gibi.

İşte bitti dedim. Bir iki gün sonra aklıma aslında elmanın yolculuğunun o anda da bitmediğini sadece yeni bir forma büründüğü düşüncesi geldi. Onun çekirdeğinden yeni bir ağaç oluşabilirdi. Ve belki de elmanın olgunlaşması bir meyve olarak olgunlaşmanın da ötesinde bir şeydi. Çekirdek toprakla buluşursa ve onun için her şey yolunda giderse o elma verimli, meyve veren kendisinden elmalar var eden bir ağaca dönüşebilirdi. Ve bu dönüşüm, kendinden sonra da sürer. Bir gün o ağaçtaki can bir tohuma dönüşür ve aslında ondan gayrı bir şey olmayan başka bir elma onun yaşadıklarını tekrar yaşar ve yine bir ağaç olur. Her bahar açar, her yıl meyve verir ve bu döngü böylece devam eder.

İnsan da öyle değil mi? Çocukluğumuzla başlar her şey. Sonra büyürüz, hamlığımız geçerken aslında yaşamın olumsuzlukları ve zorlukları bizi pişirir. Sonra olgunlaşırız. Ama hepimiz birbirinden farklıdır. Her birimizin huyu, suyu, kişiliği, karakteri, tipi, rengi birbirinden farklıdır, yine de bir gizli adımız vardır: İnsan.

Bu görüntüdeki olgunlaşmadır. Hâlbuki bir insanın olgunlaşabilmesi için gereken en önemli şey, tıpkı elmanın dalından koparılması gibi onun ölmesidir. Hem de ölmeden önce ölmesi. Ancak bu ölüm yeterli midir? Elmanın dalından kopması nasıl yeni bir yol ise, kişinin ölesi de öyledir. Ama bu ölümün aynı zamanda bir doğumla tamamlanması gerekir. Böyle bir halde kişinin önünde yeni bir yol açılır, uçsuz bucaksız, sonsuz, sonrasız bir yol. Bir tohumun ağaç olması gibi, o da yetkin bir insan olma çabasına girer.   Ancak bu yolun açılmış olması onun bir sonu, durağı olduğu anlamına gelmez. Her tohum sonuçta meyve veren bir ağaca dönüşmez.

Ve tüm bu zorluklara direnip, onlardan kendi hissesine paylar çıkarabilen kişi, tıpkı elmanın meyve veren ağaca dönüşmesi gibi sonuçta ilk koptuğu yere döner, Ona dönüşür, O olur.

Nasıl her elma sonuçta bir ağaç olamıyorsa her insan da mükemmelleşebilmek için ihtiyaç duyulan ‘cevher’inin farkında olmadığından ötürü yola uygun olmaz. İnisiyatik okulların seçiçiliğinin sebebi de bu olsa gerektir. Ve inisiyasyon sonucu yeni bir hayata doğan, kendi eserini kendisi yapmak zorunda olan kişidir. Tohumun ağaca dönüşmesinde olduğu gibi elbette ona yardım edenler, el uzatanlar olacaktır, ancak her şey kişide başladığı gibi yine kişi de sonuçlanacaktır.

Yol bitmez. Yolculuğun sonu gelmez. Tıpkı ağaçtan yeni ağaçların varlık bulması ve onlarda o ruhun yaşaması gibi. Ve yine de her şeyin bir başlangıç ve bitiş noktası vardır. Ona verilecek bir isim varsa TOHUM’dan başkası olmasa gerektir.

Ne mutlu tohumu bitek topraklara düşenlere. Ne mutlu her bahar yeniden açanlara. Ne mutlu ölmeden evvel ölmeyi bilmiş olan canlara.

 


ŞAH; MEMAT…

Category : Kişisel Bloglar

Satranç. Adının  nereden geldiğinden, kime ait olduğundan emin olunamayan bir zihin pazarlığı. Özü, kuralları  hep aynı. Bir analiz sanatı. Bitmeyen bir fikir savaşı..Küçük  simgelerle bir prova büyük savaşlar öncesinde.Bir hamlede dört yüz pozisyonun mümkün olduğu oyunda milyonlarca ihtimal ve sonuç : Tıpkı hayat gibi…Olaylar ve durumlar karşısındaki tepkimize göre şekillenmiyor mu hayatımız da?Verdiğimiz kararların sonuçlarını, sorumluluklarını üstlenmekle geçmiyor mu zaman?

Satranç, hayatın bir panoraması, bir tepeye çıkıp farklı bir bakış açısından, bir başka pencereden hayata bakmak: Siyahların ve beyazların hakim olduğu  dünyaya. Gözlerimizi açtığımız anda oyun başlar ve bir bakarsınız sona yaklaştığınızda hiç bir şey yerinde değil.Bir piyonun akıbeti, insanın kaderine ne kadar da benzer…Bir piyon asla geriye gitmez.Hep bir amaç uğrunda koşar..O kadar büyük bir potansiyele sahiptir ki; bir bakmışsınız vezir olmuş oyunun kaderini değiştirmiştir ya da başkaldırmayıp kendi kaderini yaşamıştır bir piyon olarak…Peki yaşamak?Her ne kadar ince bir çizgide yürümekte olsa  elbette bir oyun kadar basit değil.Fakat bir oyunla hayatın bu kadar iç içe olmasıne kadar da garip…Sanki oyunun kurallarını hayat koyuyor.Hayatta kendine bu kadar yer edinmişken, hayatın aynası olan kitaplarda da yer bulmuş kendine.Hayatın tasvirini kendine o kadar yakıştırmış ki:Olasılıksız.İşini şansa bırakmayan bir adamın dillendirilmesiydi Adam Fawer’in ağzından:”…’Satranç hayat gibidir David,’ demişti babası. ‘her parçanın kendi işlevi vardır. Bazıları zayıftır, bazıları ise güçlü. Bazıları oyunun başında işine yarar, bazılarıysa sonunda. Ama kazanmak için hepsini kullanmak zorundasın. Aynen hayatta olduğu gibi, satrançta da skor tutulmaz. On parçanı kaybedip, yine de kazanabilirsin oyunu. Satrancın güzelliği budur işte. İşler her an tersine dönebilir. Kazanmak için yapman gereken tek şey tahtanın üzerindeki olası hamleleri ve anlamlarını iyi bilmek ve karşındakinin ne yapacağını kestirebilmek.’

‘Yani bu geleceği tahmin etmek gibi bir şey mi?’ diye sordu Caine.’Tahmin etmek imkansızdır. Ama şimdiki zamanı çok iyi bilirsen geleceği kontrol edebilirsin.’…” Aslında Fawer hayatın özetini vermiş  tasvirinde. Bir yazgının, kontrol yetisini kazandırmasındaki verdiği bilinci anlatmış.Hayatımızın köşe taşını koyarken, bu satırların orada kendine yer bulmaması en büyük fakirlik olurdu olasılıksız.

Bir satranç taşı – hangisi olduğu farketmez: Şah yahut bir piyon –  bir küp taş gibidir işlenmeden önce.Ne savaşmayı biliyordur, ne de potansiyelini ya da en basitinden bir satranç taşı olacağını.Usta ellerde işlenir.Şekil alır, emek verilir onun uğrunda.Ortaya çıkan kusursuzluktur.Hatta derler ki piyon bir sütun örnek alınarak tasarlanmıştır.Oyunu ayakta tuttuğu gibi insanı da ayakta tutan bir sütun.Onlarca taş arasında siyah ile beyazın hiç bir farkı yoktur:Hizmet ettikleri amacın dışında.İnsanoğlu dünyaya gözlerini açtığında nasıldır peki?Emeklemekle başlar hayat koşusu.Boş bir levha gibidir zihni, benliği.İşlenmeye son derece müsaittir. Hayatın ona öğrettikleriyle, yol ayrımlarımlarındaki tercihlerinin sonuçlarıyla insan olma bilincine ulaşır.Daha doğrusu nasıl bir insan olacağı gerçeğini yaratır hayatında.

Hayatımızı hep ikilemlerde geçiririz.Kimi siyahları oynar.Siyah karelerde yaşar.Beyazlara yer vermez hayatta.Bariz bir dualiteye hakimdir dünya.Dualiteyi simgeleyen siyah ve beyaz , bilindiği gibi satranç tahtasının da zeminini oluşturur. Dualite satranç oyununun her anında vardır. Güçlü hamle / zayıf hamle, iyi konum / kötü konum, kazanç oyun / kayıp oyun, siyah taş / beyaz taş. Biri diğerinin nedeni olarak vardır. Satranç ustası, “oyunun gereği”, iyiyi ve kötüyü eş kabullenir. Satranç, mağlup olmanın galip gelmek kadar doğal olduğunu her defasında hatırlatır oyuncuya. Bir oyuncu; yenilgiyi bilmez, tanımaz ise, asla usta olamaz. Yenilir, kazanır, ama hep kazanmaz ve hep kaybetmez. Satranç oyuncusu, “aslolan bu mücadelenin içinde olmaktır” düşüncesi ile durur satranç taşlarının arkasında. Bu bilinç düzeyinde, yenilgiyi kazanç kadar doğal karşılayan oyuncu, ustadır artık. Satranç, en uslanmaza bile bunu öğretebilecek güçtedir . Hayatta ne gariptir ki insana hep seçimler sunar. Kararlar vermesi gerektiğini, yol ayrımlarında kalabileceğini gösterir.İnsanı  olgunlaştırır hayat. Hayata karşı tavrını yine hayat belirler ki öğrenir insanoğlu nasıl tepki vereceğini.

Her karede doğru kararlar vermeyi gerektiren,sonuçlarından sorumlu olacağımızı bildiğimiz hamleler yapmak zorunda bırakıyor bizi hayat.Kimi zaman tehditler altında kalıyoruz bunlardan kurtulmanın yollarını arıyoruz.Ya da kazanmak uğruna bir şeyler  feda ediyoruz.Büyük umutlar uğruna küçük şeylerden vazgeçiyoruz.İlerisini görmeye çalışıyoruz.Hayatın neler getireceğini anlamakla geçiyor ömrümüz.Birikim sahibi olmaya çalışmamız, miras bırakılanları devam ettirmek ve miras bırakmak için çalışmakla geçen bir ömür; sürekli savunma yapmak hayata karşı.Adil olmadığını düşündüğümüz şartları, kendimizin oluşturduğunu bilmeden zarları hep hayatın attığını düşünmek; hileler yapmak, kolay olanları seçmek mi yaşamak?Bir satranç tahtasında –bitmeyen bir oyunda- yaşlanmak?

Büyük krallıklar kuruyoruz benliğimizde. Aşk,sevmek,sadakat göstermek, saygı duymak sınır dışı edilmiş o dünyadan…Herkes birer piyon gibi.Kimse içinde taşıdığı potansiyelden haberdar değil.Neden mi?Çünkü kimse sorgulamıyor yaşanılanı, olanı biteni.Herşey kabulleniliyor; farklılıklar en uç fikirler olarak algılanıyor. Hayatın hep kazanmak üstüne inşa edilmiş olduğu kanısında herkes.Neden düşünmüyor kimse bazen yenilgilerin de kazanmak olduğunu?Her hatanın bir doğruluğu barındırdığını.Sanki tüm yollar kapalı, birileri şah çekmiş ve hayatımızı tehdit etmiş gibi korkuyla yaşamaktayız… Evet, hayatımızı tehdit eden şeyler var: Ölüm gibi. Fakat, bize düşen onu beklemek ya da ondan korkmak değil.Bize düşen hayatımızı gerektiği gibi, doğru bir şekilde yaşamak.Kamil insan olmak.İnsanlık için, bizler için  güzel hatırlanmamıza sebep olacak doğru icraatlarda bulunmak.Bize düşen; yaptığımız işi layıkıyla yapmak;yaşamak ustalığını kazanmak, yaşamak sanatında.Ne zamanla yarışmak,ne de sürekli bir kazanma hırsına koşullanmak.Hayat size şah çektiğinde, dönüp gururla bakabileceğiniz bir miras bırakabilmiş olmaktır yaşamak…Ve unutmamak gerekir ki: “Hayat satranç için çok kısa.”

 

 

 


MAKING SAVINGS BY WEAKENING THE JUSTICE SYSTEM

Category : Kişisel Bloglar

     MAKING SAVINGS BY WEAKENING THE JUSTICE SYSTEM

     Any articles or books regardless of their authors’ are such inconsequential as opposed to the magnificence and significance of life itself. Nevertheless we still do compose scripts. If none of us do write, no one will do so for us. We write to emphasize what we behold and what we do contemplate in regards to each and every substance and incident around. Differentiating between interpreting the world and commentating is worthwhile as to only competent individuals raise their voice to interpret what exactly happens or happened in details whereas many people do comment from their own point of view. So I must admit that I am amongst the latter.

    The recent changes in English law shows us by all means that British Coalition Government takes the advantages of their power in making laws against the social, legal and political developments. Their main argument is to get out of the recession as quickly as possible through introducing some legal (but not always lawful) restrictions supposedly “developments” to the public as well as minimizing the budget. Since this is not my area, I rather leave it to economists to discuss.

   We will look at two vital proposals in this essay that Lib-Cons introduced . Accordingly, what walks of life will be severely affected and to what extent this will be a budget saving as the Parliament held.

       -Plans to restrict “no win no fee” agreements

       -Plans to close 157 courts, Magistrates Courts[i] in majority.

   Let’s start from the first plan. Lawyers in the UK do not ask money from their clients in traffic accident cases unless they win the case. But now this is thought to be restricted. The proposal was introduced by Lord Justice Jackson. Association of Personal Injury Lawyers (APIL) and the Personal Injuries Bar Association (PIBA) strictly oppose the plans on the ground that this will prevent many claimants who involved with complex and serious injuries to bring their cases to counselors. They stress out that it will not only hit the weakest link but also it could be contrary to Article 6 and Article 14 of the European Conventions on Human Rights simply because disabled individuals also who can not afford could be denied access to justice. In the same context the Vice Chairman of PIBA also argues that the claimant will no longer able to access to justice when NHS has been at fault and those who are able to bring the case to courts will be in advantage of getting paid the reasonable compensations and some costs no longer will be paid by the loser of the case.

   Despite the critics from lawyers concerning the proposal, the Justice Secretary justifies the reforms on the Conditional Fee Agreements (CFA) so that the reform will help the country towards cost savings.

   A Times reader alleges that the proposal was in fact introduced by the Tory government as hidden taxation on guilty parties’ to fund litigation for those who can not afford to pay privately. Prior to the proposal, the tax burden fell in to government therefore all taxpayers had to fund the Legal Aid. This is a quite interesting argument from public which stands against the illustration of the Vice Chairman of the PIBA.

   I agree with the PIBA and APIL on this question. No win no fee agreement was one of the excellent domestic agreements of the UK’s Democratic System which was perfectly complied with the Article 6 of the European Conventions on Human Rights.  It was an agreement for the winner party and burden on paying the costs by the loser party. If you encounter a road accident and have no cash to sue your alleged party then you as a citizen will no longer be under the protection of laws .To implement the CFA will not only hit the weakest in the society but it will widen the cliff between rich and poor. It is perhaps not wrong to say that there will be emerging another era of aristocracy in the UK which is not surprising for the Tory voters at the end of the day.[ii]

   History repeats dramatically .When Margaret Thatcher came to power the country’s inflation was %27 and this rate was successfully decreased by the end of 1983 to %4 through adopting the economic liberalization of Thatcher. Despite the male dominated world she managed to rule the country for 11 years. Do we have any similar hopes for David Cameron as well? It is very unlikely because today’s Conservative led by David Cameron has not yet pursued as successful government policy as his predecessor. He rather hardens the laws and tries to appear as a cute guy to the upper class while contradicting himself concerning the various types of benefits (incapacity benefits etc.). You can rise up in a hereditary peer family. There is nothing wrong with these values but when it comes to ruling a country you need to be more universal and address to every walk of life in making laws. Conversely it would be no more possible to remain the country’s reputation at the very top of the list of the most liberal countries across the world.  Let us say that we appreciate every proposal of the government for the sake of recovering the downturn. People of the country would ask in this stage; why do you then attempt to reform the ECtHR in Strasbourg when you take over the Council of Europe in coming November. Any relevance to economy? We will discuss further this issue in the next essay.

   If we come back to the first proposal, the NHS point raised by the PIBA deserves significantly to be taken into account. Simply because CFA will make the NHS’s faults more invisible when considered the injured patients who face with the unaffordable Court costs.

   What about the second proposal on the list above? The Justice Secretary has presented the plans to close at the least of 157 Magistrates and County Courts[iii] as a rationalization of the courts which are under used and lack facilities. The Ministry’s justification on the proposal is that the access to justice is not about access to buildings. Some people would have to make more journeys but the travel costs and timing of defendants as well as witnesses do not concern the Courts.

   The researches however revealed by the Magistrates tell the opposite. The highest levels of use and with the best facilities are target to the courts closure. Senior Judges like John Thornill argues that Justice Ministry in their decisions do not take the objectives and evidences in to account. Although they acknowledge that some courts are subject to the lack of financial sustainability, Government takes the decisions at the expense of financial concerns without considering the community’s need to access to justice and probability at increasing crime rates.  He adds that while he is in favor of rationalizing the court estates,   justice must be seen where offences are committed. “If a case takes place 45 miles away, is this local justice?”

   After various consultations with the legal associations and senior judges the Justice Ministry announced in December 2010 that only 15 courts are saved from the original closure plan of 157 courts, including 103 Magistrates. So the consultations and evidences presented did not make a big impact for the Government to divert from their plans.

   The Times Legal Editor Frances Gibb expresses that there are a number of reasons for the closure proposals. Justice Ministry wishes to confine the minor civil disputes to be resolved though mediation and more effectively use of private legal insurance. He says that the cyber justice system will take over the facilities delivered by the County and Magistrates Courts. It sounds funny for parties to use internet legal services rather than applying to the court. They think perhaps to decrease the tenses over cutting the legal aid by replacing a new cyber system so that the poor party is not exposed to the court proceedings.

   They argue that %80 of the theft trials are for the items less than £200 and they are not necessarily to judge in the County Courts. What a flattering and precarious statement is this! I am sure many future offenders are clapping your words as they are only in trivial numbers. If you do not allow so called minor criminal and civil offences to be proceeded in the County Courts then you have to bear the consequences which would likely turn in to major events in the future. Criminals under 18 or even over 18 will automatically contemplate for what they do is not a major offense so they will continue to harm the society. I am not arguing however that they are not going to be charged or whatsoever. But they will not know what a court atmosphere is like. Indeed they would be in great convenience in committing an offence. I think we all have to renew what we know about the objectives of a justice system despite the statistical fact that no jurisdiction in the world has ever achieved to prevent crimes in societies.

   What we said right at the beginning is that all the factors which were revealed by Kenneth Clarke to justify the closure are nothing more than excuses but saving the budget as clearly seen in the statement of Justice Secretary “The proposed closure could save £15.3 million a year while one off maintenance backlog bill is 21.5 million.”

   There are surely more effective and steady ways of saving the budget such as removing or reducing the incapacity benefits. It was in fact proposed by David Cameron even before the elections took place however it was withdrawn recently after the strong oppositions. I agreed what David Cameron discussed in one of his speeches regarding the benefits. The argument was “Benefit system creates a benefit society”

   Yet Kenneth Clarke says that “Middle Class does not understand the impacts of cuts” Yes I do not understand and appreciate the cuts on justice system and public funding. It is perhaps beyond my visions. I kindly remind Mr Clarke that as long as we middle class work, our taxes shall continue to go for those who are entitled to benefit system. What about in vice versa situation? In a situation where no citizen works particularly who voted for the Tory but instead turning the Trafalgar Square in to Egyptians’ Tahrir Square? Are you ready to pay the benefits from the state’s treasure?

   Although I share the concerns of the prospective undergraduate students who actively protested the tuition fee rises across the country, they should bear in mind that they are not the only parties who were affected by the government’s new introductions. It seems quite clear however that the raised undergraduate students’ fees will play a giant role in recovering the economy.

   So the proposals are less predictable as to the state is not for people in the new era but people for the state. May God help all of us.

Sources: thetimes.co.uk/law,  guardian.co.uk


  [i] Magistrates Courts are the lower courts in the English Court Hierarchy which mostly deal with criminal cases and a very small number of civil disputes.

 [ii] . Conservative was first established under the name of Tory Party in 1678.  Therefore they are sometimes referred to as Tory or Tories.

[iii]County Courts deal with civil proceedings.


De la Terre à la Lune

Category : Kişisel Bloglar

Bir köşe yazısı yazmak, aslında monografik bir çalışma yapmaktan, bir kitap hazırlamaktan ziyadesiyle zordur.

Hele bunu belli bir periyodla yapmak bunu daha da zor kılar bir durum olarak ortaya çıkar. Bu bağlamda bu görevi üstenmekle belki de haddimi aşar bir ödevi de sahiplendim. Şimdiden olabilecek hatalarımdan ötürü hoşgörünüze sığındığımı peşinen söyleyeyim.

Hayata, insana, topluma, varlığa dair düşünceleri olanlar, bu görüşlerini aktarabilmek için yazmayı denemişlerdir. Bu düşünce açıklamaları bilinen tarihin başlangıcından beridir eğer aykırı, genel görüşün dışında ise pek hoş karşılanmamış, hatta yazdıkları yüzünden insanların hayatlarına son verilmiş, düşünce açıklamaları yasaklanmıştır.

İnsanla ilgili olan hiçbir şey bana yabancı değildir der Marks. Bu bölümdeki yazılarımda bana bize, insana yabancı olmayan konular üzerine olacak. Aslında bu yabancı olmama durumu insanın kendisine yabancı olmaması halidir de. Kişi kendine yabancı ise doğal olarak insana, ve insanlığa yabancı kalır.

Peki insanla ilgili olan şey nedir? İnsan denilen varlık, bizim bildiğimiz en gelişmiş canlı formu. Çünkü konuşabiliyor, düşünebiliyor, hayal edebiliyor. Aslında hayvan toplulukları da kendi aralarında anlaşabildikleri bir dile sahip. Fakat insanın konuşmasındaki fark, düşüncelerini ifade edebilme cüretinden kaynaklıdır. Düşünebilmek ise en başta hayal edebilmekle başlıyor.

Biz insanlar ay adını verdiğimiz dünya uydusuna 20 Temmuz 1969 günü ayak bastık. Aya inen ilk insanlar Apollo 11’in mürettabatından Neil Armstrong ve Edwin “Buzz” Aldrin’di. Uzun bir sürecin sonunda Birkaç başarısız denemeden sonra elde edilen bir başarı olarak düşünülür. Bir de Sovyetler ile ABD arasında o zaman var olan uzay yarışında Amerikanın bir adım geri kalmasından sonra yaptığı bir atılımın sonucu olarak kabul edilir. Elbette kimilerine göre ise aslında aya hiç gidilmemiştir.

Ama insanoğlu aya 20 Temmuz 1969 günü fiziken ayak basmış olsa da aslında o tarihten yaklaşık yüz yıl once o yolculuğu en ince ayrıntısına kadar gerçekleştirmişti.

Orijinal ismi De la Terre à la Lune olan Jules Verne’in 1865 tarihinde yazdığı Ay’a seyahat eseriyle. Bilim kurgu türünün ilk örneklerinden olan ‘Aya Seyahat’te Silah Klübü’nün Amerika İç Savaşından sonra yeni hedef olarak belirlediği Ay Yolculuğu için bir uzay gemisi inşa etmesi ve onunla Aya gidilmesi anlatılır.

Verne’in hayaliyle gerçek arasında ise pek çok örtüşme söz konusudur. Hesaplamalar, proje maliyeti  hatta dönüşte, kurşunun (uzay kapsülü) okyanusta düşeceği nokta vs… Belki o yüzdendir ki Aya Yolculukta Colombiad olan fırlatıcının ismi, Colombia olarak değişmesine rağmen Apollo 11’in kontrol modülüne verilmiştir.

Hayalin gücü ve mükemmelliği de burada kendini tüm ışıltısıyla gösteriyor. Kim bilir belki bugün bizlerin hayal ettikleri ileride insanlığın gerçekleri olacak. Ölümlü olan bizlerin aksine ölümsüz olan insanlık ilerlemeye ve evrimleşmeye devam edecek. Ve bizler bambaşka bir yerde de olsak bu gelişimi görüp gülümseyeceğiz.

Hayal etmek ve o hayali -sonucunu görmeyeceğin ihtimali çok büyük olmasına rağmen- gerçekleştirmek için çalışmak. Galiba bu, insanın insanlık için kaçınamayacağı bir görevi…


Haberdar ol

Yeni yazilardan haberdar olmak icin email adresinizi girin

YAZI ARŞİVİ

Son Yorumlar